“İçimdeki Yuva”; kişinin kendisiyle kurduğu en derin ilişkiye cesurca ışık tutan samimi bir anlatı…
.
Prof.Dr. Binnur Yeşilyaprak'ın son çıkan kitabı "İçimdeki Yuva" okurlarıyla buluştu. Yeşilyaprak'ın Öz Terapi ‘içsel bir kazı’ kitabının da adeta devamı niteliğindeki kitap insanı içsel bir yolculuğa çıkararak kendisini keşfetmesine, tanımasına ışık tutuyor.
.
“İçimdeki Yuva”, kişinin kendisiyle kurduğu en derin ilişkiye cesur bir ışık tutan samimi bir anlatı. Kitapta yalnızca bir aşk hikâyesinin seyri değil; o aşkın tetiklediği duygular aracılığıyla geçmiş yaralarla yüzleşme, gecikmiş bir yasın kabulü ve içsel bir dönüşüm süreci yer alıyor.
.
Binnur Yeşilyaprak, bir psikolojik danışman olarak mesleki kimliğini kenara koyup kendi kırılganlığını, eksik bırakılan ihtiyaçlarını ve kendine bile itiraf edemediği arzularını içtenlikle ortaya koyuyor. Bu açıklık, okuru hem şaşırtıyor hem de kendi iç dünyasına daha dürüst bakmaya davet ediyor.
.
Karşılıksız bir aşkın yarattığı sarsıntı, komşusunun duvardan gelen sesleriyle tetiklenen “yaşanmamışlık” hissi, içindeki boşlukla yüzleşmenin getirdiği acı…
.
Tüm bunlar kitapta yalnızca birer olay değil; kişinin kendisiyle kurduğu içsel yuvayı yeniden inşa etmesinin basamakları olarak resmediliyor. Yeşilyaprak, dışarıda aradığı sevginin ve tamamlanmışlık hissinin aslında kendi içinde var olduğunu fark ederken, okur da bu ‘dönüşüm’ yolculuğuna eşlik ediyor.
.
“İçimdeki Yuva”, geçmişten gelen kırılmaların bugünü nasıl şekillendirdiğini gösteren, aynı zamanda iyileşmenin mümkün olduğunu hatırlatan güçlü bir içsel keşif metni. Herkesin okuması ve kendisini keşfetmesi dileğiyle...
.
Soru 1. Kitapta kendi içinizde yaşadığınız gecikmiş yas sürecini açıkça tarif ediyorsunuz.
Geçmişte karşılanmamış ihtiyaçların yasını tutmanın ve bunu kendinize itiraf etmenin, sizde nasıl bir kırılma yarattığını söyleyebilirsiniz?
Bu yüzleşme, “içimdeki yuva” fikrinin doğuş noktasını mı oluşturdu?
.
B.Y. - Kitapla ilgili güzel bir giriş yapmışsınız. Çok teşekkür ederim. Siz benim içsel yolculuğumun dikkatli ve duyarlı bir tanığı oldunuz son yazdığım üç kitabımın okuyucusu olarak.
.
Evet, ben son 5-6 yıldır kendime dönük bir keşif süreci yaşama çabası içindeyim. İçsel bir yolculuğu bir terapist olarak ‘danışan’ kimliğimle yapma deneyimi bu süreç. 2020 yılında eve kapandığımızda “nihayet bu yolculuğa çıkma fırsatı!” diye sevinerek, sahip olduğum tüm ‘terapist donanımım’ ve ‘yaşam birikimimi’ yanıma alıp çıktığım bir yolculuk…
.
Yedi ay süren ve daha sonra Öz Terapi kitabımda yayınladığım ‘terapi tutanakları’nda görüleceği gibi çok zorlayıcı bir yolculuktu bu; bugünden geçmişe, geçmişten şimdi’ye, bilinçten bilinç dışına uzanan… Beden arşivlerinden çıkan duygulardan, zihinsel kodlamalara halat atan bağlantılar… Sosyal yazılım tarafından doğal yazılıma set kuran engeller…
.
Bu sürecin sonunda özgürleştiğimi ve kendimi akışa bıraktığımı hissettim. İçimdeki bariyerleri aştığım ve varoluşumu daha anlamlı yaşadığım bir dönemde –ki iki yıl geçmişti öz terapi sürecinin üstünden- hayat bana yeni bir sınama sundu: Aşık oldum!
.
Bu hiç beklemediğim bir zamanda ve hiç düşünmediğim bir şekilde geldi. Bu aşkın spot ışığında henüz içimde ‘karanlık bir bölge’ olduğu ve karşılanmamış ihtiyaçlarımın beklediğini gördüm.
.
Bu öyle bir kırılma yarattı ki gerçekten kontrolümü kaybettiğimi hissettim. Paramparça dağılacağımı ve O’ndan başka kimsenin beni toparlayamayacağını düşündüm.
.
Çocukluğumda içine doğduğum yuvadan alamadığım pek çok şeyi (ait olma, güven, koşulsuz sevgi vb.) ancak aşık olduğum kişi verebilir ve ben ancak o zaman içimdeki yuvada var olan ve ömür boyu görmezden geldiğim boşluğu doldurabilirim gibi bir duygu yaşadım.
.
İşte bu aşkın nasıl geldiğini ve bunu kabul etme sürecimi ‘ZAMANSIZ aşk günlükleri’ kitabımda anlattım. İmkansız bir aşkın bana yaşattığı çaresizliğin karşımdaki kişi ile ilgili değil, kendimle ilgili olduğunu, bir ömür bekleyen ihtiyaçların sahip olduklarımla doyurulmamış olduğunu gördüğümde; yaşanmamışlıkların yas süreci başladı. Uzun süren bir yastı ve yas bittiğinde içimde bir şeylerin değiştiğini hissettim. İçimdeki yuvadaki boşluk ‘kendimle’ kapanmış ve ben o yuvada yeniden var olmuştum bir bakıma.

Soru 2. Siz bir psikolojik danışmansınız; buna rağmen kitabın önemli bir bölümünde, profesyonel birinin de terapiye ihtiyaç duyabileceğini anlatıyorsunuz.
Mesleki kimliğiniz ile kişisel kırılganlıklarınız arasında bu kitabı yazarken nasıl bir denge kurdunuz?
Okurun sizi “yaralı bir uzman” olarak görmesi sizi zorladı mı, yoksa özgürleştirdi mi, insan olmanın en doğal halini okuyucuya sundu mu?
.
B.Y. - Bence çok kritik bir noktaya temas ettiniz bu soruyla. Bizim toplumumuzda böyle bir kaygının geçerli olduğu kanısındayım. Bu yüzden kitabımda, aldığım profesyonel yardım sürecini açıkça yazmak istedim. Bu noktayı vurgulamak istedim ki meslektaşlarım için de –belki- model olabilirim.
.
Amerika ve Avrupa ülkelerinde terapistlerin mesleğe başlamadan önce olduğu gibi, mesleklerini icra ederken belirli aralıklarla düzenli olarak terapi sürecinden geçmeleri etik bir ilke ve mesleki bir kuraldır aynı zamanda.
.
Örneğin Irvin Yalom, terapist olarak geçirdiği yıllar içinde kendisi binlerce saat terapi aldığını yazar kitaplarında. Ve terapistler için “Yaralı şifacılar” kavramını kullanır.
.
Bence iyi bir terapist olmak için bu çok gereklidir. Çünkü bizim alanımızda şöyle bir inanç vardır; bu mesleğe yönelmemizin psiko-dinamikleri incelendiğinde her birimizin kendi yaralarımızı sarmak ihtiyacı ortaya çıkar. A. Adler’in bu konudaki açıklamalarını ben şu cümle ile ifade etmeyi seviyorum:
“ Herkes kendi patolojisini çalışır.”
.
Ben kendi hayatıma baktığımda; bu alanda lisansüstü eğitimim sırasında terapi yardımı aldığımı Öz Terapi kitabımda yazmıştım. Daha sonra da birkaç kez böyle bir yardıma başvurduğumu da…
.
Ancak son kitabımda (İçimdeki Yuva), öncekilerle kıyaslandığında çok daha uzun süreli ve daha yoğun bir süreç yaşadım çünkü gerçekten tek başıma aşamayacağımdan kaygı duyuyordum. Öyle bir kırılmaydı; ya dağılacaktım ya da yeni bir bütünleşmeye ulaşacaktım.
.
Bana göre bu durumun farkında olmak, kabul etmek ve terapiye başvurmak önemli bir güç ve cesaret istiyor. Ben bunu yapabildiğim için memnunum çünkü artık kendimden saklanma değil kendimi bulma yolculuğunda olduğumu biliyordum ve bu yolda ilerlemeye kararlıydım. Yaşadıklarım çok insana özgü haller idi ve ben kendimi anlayarak tüm insanlığa dair derin bir bakış açısı kazandığımın farkındaydım.
.
Soru 3. Sizden – neredeyse - 30 yaş küçük olan eski öğrencinize duyduğunuz karşılıksız aşk, kitapta acı verici ama dönüştürücü bir süreç olarak yer alıyor.
Bu aşkın sizde yarattığı incinme ve hayal kırıklığının, aslında karşıdaki kişiyle değil de kendi geçmişinizle ve eksik karşılanan ihtiyaçlarınızla ilgili olduğunu fark ettiğiniz an nasıldı?
.
B.Y.- Yaşadığım AŞK idi… ve ben aşkı ömrüm boyunca deneyimlememiştim. Kendime izin vermemiştim. Bana yüklenen sosyal yazılımın sonucu hep “kontrol bende” duygusuyla yaşamıştım. Akıl ve mantık çerçevesinde davranmak benim için önemliydi. Yaşamda hedeflerime böyle ulaşmıştım. Duyguları da kontrol etmek gerektiğinin öğretildiği bir ailede büyümüştüm. ‘Olan’ değil ‘olması gereken’ geçerliydi bizim evde.
.
Bu yüzden aşık olanların ‘akla ziyan’ halleri beni çok şaşırtırdı. “Nasıl olur da gerçekleri göremiyorlar?” diye onların mantıksız davranışlarına inanmakta güçlük çekerdim.
.
Kuramsal anlamda aşkı açıklayan görüşleri bilgi düzeyinde bilsem de somut gerçekliği hakkında bir fikrim yoktu.
.
Bu yüzden aşık olduğumda kendi halimi anlamak ve kabul etmek çok zorlu bir süreçti. Bu halime inanamıyordum. Şaşkındım!.. Olan şey, olması gereken değildi ve ben bunu kontrol edemiyordum!… Yaşadığım bu deneyimi anlamak için büyük bir çaba gösterdim; kendi ‘aşık’ hallerime tanık olurken bir yandan da sürekli araştırıp öğrenmeye çalışıyordum:
.
- Beni savuran, alt üst eden bu duygu halinin gücü nereden geliyordu?
- Aşkın psiko-dinamikleri nasıldı?
- Bu ‘imkansız aşk’ beni nereye sürüklüyordu?
.
Yaşadığım bu deneyimde karşımdaki kişi ‘tetikleyici’ olmuştu ama asıl sorun kendimle ilgiliydi. Bunun farkındaydım ama yine de içimdeki yuvadaki boşluğun derinliğini, içimdeki çocuğun saplanıp kaldığı ihtiyaçların gücünü anlayıp aşabilmem ancak iki yılı aşan bir zaman diliminde gerçekleşti. Çünkü yaşadıklarımı içselleştirerek ve sadece zihinle değil bedenimle sindirerek kendi içimdeki dönüşümü sağlamak hiç kolay olmadı.

Soru 4. Kitapta yaşanmamışlık duygusunu çok çarpıcı bir örnekle anlatıyorsunuz: komşunuzun duvardan gelen sevişme sesleri ve sizde uyandırdığı hüzün.
Bu sahne, okuyucuda güçlü bir “ben neyi yaşamadım?” sorusu yaratıyor. Bu duyguyu ilk yaşadığınız anda, kendinizle ilgili hangi gerçeği gördünüz?
Bu farkındalık mı daha ağırdı, yoksa arzu ve eksiklik hissi mi?
.
B.Y. - Yaşanmamışlık duygusu, bizim toplumumuzda bence çok yaygın olan bir durum. Birçoğu farkında değil ya da önemsemiyor olabilir bilinç düzeyinde. Ancak bilinçdışı, yaşanmamışlıkların kaydını tutuyor. Doğal yazılımımızda var olan ancak sosyal yazılımın baskısıyla karşılanmamış ihtiyaçlar bekliyor… Yok olmuyor. Sanki içimizde (bilinç dışında) çocukken doğduğumuz yuvada hak ettiğimiz halde alamadıklarımızın hesabını tutan bir “Tahsilat memuru” var; alacaklarımızın kaydını tutuyor ve tahsil edilmesini bekliyor gittikçe sabırsızlanarak!..
.
İşte ben de bizim toplumumuzda yaygın olarak görüldüğü gibi, bir kadın olarak, bedenin doğal dürtüleri olan cinsel ihtiyaçlarımı bastırmış ve karşı cinsle ilişkilerime bir duvar örmüştüm. Öyle ki bu istek ve arzularımı da hissetmez olmuştum!..
.
Bu sorunumu aşmaya çalışmıştım uzun bir süre ama yakın ilişkide olduğum Arkadaşım ile böyle bir beraberliği başaramıyorduk. Arzularımı özgür bırakamıyordum çünkü onlar yaşam boyu engellenmişti!
.
Bunun bana ve Arkadaşım’a nasıl bir ‘yoksunluk’ yarattığını kabul etsem de bu sorunu aşamıyorduk.
.
Kendimle ilgili şu gerçeği gördüm; sadece bedenim değil sanki ruhum da, sosyal yazılımın yüklediği engeller nedeniyle, kastrasyona uğramıştı! Aşk, bu anlamda (Lacan’ın belirttiği gibi) beni kendi eksikliklerimle yaratıcı bir ilişki kurmaya zorlayan eşsiz bir deneyim oldu.
.
Soru 5. “İçine doğduğumuz yuva ile içimizde kuracağımız yuvanın farklı şeyler olduğu” fikri kitapta temel bir eksen.
Sizce bir insan kendi içindeki yuvaya ancak incinmeleri, yanlış seçimleri, karşılıksız aşklar ve eksik kalan arzular yolundan mı ulaşır?
Yoksa bu yolculuğun daha az acılı bir alternatifi olabilir miydi?
.
B.Y.- Ben bu kitapta kendi deneyimim ekseninde yaşadığım süreci anlatmaya çalıştım. İçine doğduğumuz yuvada güvenli bir varoluş yaşamadıysak - ki çoğumuz böyle ne yazık- benlik kırılmaları ile bir diğer ifade ile içimizdeki boşluk ile yaşamı sürdürmeye çalışıyoruz. Etrafımda akıp giden hayat çarkına ve bu çarkın içinde var olmaya çalışan insan hallerimize baktığımda; “sahip olmaya çalıştıklarımızla” içimizdeki boşluğu doldurmaya ve içimizdeki yuvada kendimizi güven ve huzur içinde hissetmeye çabaladığımızı görüyorum.
.
Ama olmuyor!
.
Ben bunu öz terapi sürecimde irdeledim ve kabul ettim ki ‘ikame tatminler’ gerçek bir doyum sağlamıyor. Bunu kabul etmek zor elbette çünkü bildiğimiz yollardan elde etmeye koşullandığımız başarılar peşinde koşuyoruz: Para, mal, mülk, kariyer, statü, güç vb.
.
Bunun sonu yok ve birçoğumuz için ömür böyle geçip sona eriyor. Oysa ‘dışardan’ elde ettiğimiz hiçbir şey bizim içsel ihtiyaçlarımızı gerçekten karşılayamıyor. Geçici tatminler, kısa süreli ‘iyi hissetmeler’, anlık hazlar bizi oyalamaya devam ediyor.
.
Kendini bulmak, özüne ulaşmak bence çok uzun ve zahmetli bir yolculuk…
.
Daha kolay ve kısa bir yol varsa da ben bilmiyorum. Örn. Freud’un, Jung’un, Yalom’un, Gabor Mate gibi terapist/kuramcıların kitaplarını okuduğumda aynı duruma tanık oluyorum.
.
Ben de bu yolculukta olduğuma inanıyorum. Yolculuk sürüyor…
.
Soru 7. Kitabınız güçlü duygusal sahneler, derin iç monologlar ve dramatik bir dönüşüm süreci barındırıyor.
Bu nedenle “İçimdeki Yuva”nın sinema ya da dizi dünyasına taşınabilecek güçlü bir anlatı olduğu düşünülebilir. Hikayenizin senaryoya uyarlanarak bir film ya da diziye dönüştürülmesini ister misiniz? Böyle bir uyarlama olursa, içsel yolculuğunuzun ekrana nasıl yansıtılmasını hayal edersiniz?
.
B.Y. - Böyle hissetmenize memnun oldum. Bu üçlemenin önceki iki kitabı için de benzer değerlendirme ve görüşler sıklıkla geldi okurlardan. Evet, neden olmasın! Son yıllarda böyle öyküler dizi ve filmlerde çokça karşımıza çıkıyor. Ben yaşadıklarımı olanca spontanlığımla okuyucuya ulaştırabildiysem eğer ekranda da aynı duygu yoğunluğunun hissedilmesini isterim.Kitaplarıma ilişkin okurlardan aldığım geribildirimler, bu süreçte farkında olmadan kendi içsel yolculuklarına başladıkları yönünde. Aynı durumun ekran karşısında olup olmayacağını görmek benim için heyecan verici olacaktır.
.
Ciddi teklifleri beklediğimi sizin aracılığınızla ilgililere ulaştırmış olayım.
.
Beni, yazdıklarım üzerinde yeniden düşündüren bu anlamlı sorular için teşekkür ederim. Bence güzel bir röportaj oldu. Umarım okuyucular da böyle hisseder.
.
Tekrar teşekkürler.
.
B.Y.
Referanslar:
Yeşilyaprak, B. (2023) Öz Terapi ‘içsel bir kazı' (5.baskı) Nobel Kültür Yayınları, Ankara.
Yeşilyaprak, B. (2024) Zamansız ‘aşk günlükleri’, Nobel Kültür Yayınları, Ankara.
Yeşilyaprak, B. (2025) İçimdeki Yuva, Nobel Kültür Yayınları, Ankara.
NOT: Bu röportaj, 17 Aralık 2025 tarihinde aşağıdaki Nevin Bilgin Haber blogda yayınlanmıştır. Orijinal haline aşağıdaki linkten ulaşılabilir:
https://nevinbilginhaber.blogspot.com/2025/12/anlat-kosesinin-konugu-psikoloik.html