Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Tuzak Kurmak ve Tuzağa Düşmenin Psikolojisi

Doç.Dr. Ali Baltacı

Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 06 Ekim 2022 19:59 - Okunma sayısı: 4.339

Tuzak Kurmak ve Tuzağa Düşmenin Psikolojisi

Tuzak Kurmak ve Tuzağa Düşmenin Psikolojisi

Hayatta her şey istediğimiz gibi olmuyor. Bazen büyük başarılar kazanıp bazen zemine çakıldığımız, gerçeğin soğuk yüzünü hissettiğimiz oluyor. Bu yazımda başarısız olmanın insana sunduğu gelişme halinden veya başarısız olup yeniden başlama motivasyonundan değil. Başarısızlığın kendisinden ve çevremizin başarısızlığımıza yaklaşımından bahsetmek istiyorum. Bu yaklaşım aslında çevremizin bizi başarısız kılmak için kurduğu tuzaklardan, iftira ve dedikodulardan ibaret; bunun da bir nedeni var elbet, aşağıda çevremizin bizi başarısız olarak damgalamak için başvurduğu yollardan bazılarını okuyacaksınız… Buradaki örneklerin tamamı gerçekte var olan yaşam öykülerinden alıntılanmıştır; yani yaşanmış hikâyelerdir…

Başarısız olmak hayatta her an karşılaşabileceğimiz bir durum ve her zaman hata yaptığımız anlamına da gelmiyor, yeri geldiğinde yapabileceğiniz en iyi şey olabilir. Asıl hata denemekten vazgeçmektir. Yani defalarca başarısız olup bunu kabullenmek insanı kaderini kabule zorluyor. Bir şeyde başarısız olduğumuzda yaşadığımız hayal kırıklığı ise gelip geçici bir duygu aslında. Nobel ödüllü sosyal psikolog Daniel Kahneman başarısızlığın insanın doğasına işlenmiş en özel yetenek olduğunu ve bilincin başarısızlık olmadan bugünkü haline evirilmesinin imkânsız olduğunu savunur. Başarısız denemelerin sayısı arttıkça aslında mükemmelleşme yolunda ilerleriz ama bazı anlar vardır, tam zirveye çıktığımızı düşündüğümüz anda bir şeyler ters gider ya da eskilerin deyişiyle nazar değer ve çökeriz…

Hataların birikmesi sonucu yaşadığımız başarısızlık, çevremizde büyük bir sevinç yaratabilir. ‘Zaten biz demiştik’ edasıyla sizi teskin etmeye çalışan bir kitle her zaman olacaktır. Bir de özellikle başarısız olmanızı bekleyen ve hatta bunun için uğraşan bir kesim daha vardır. Bunlar sürekli açıklarınızı arayarak sizin hata yapmanızı bekler, hata yaptığınızda bunu öylesine büyütürler ki sanki dünyada tek hata yapan sizmişsiniz gibi en ağır şekilde cezalandırılmanızı isterler. Hakkınızda kayıtlar tutarlar, yalan yanlış bilgileri biriktirip dosyalarlar. Bu kindar kesim elbette bir zihniyetin ürünü, son dönemde toplumda yaşanan ahlaki çöküşün bir sonucu aslında bu kindar kelle avcıları. Başarısızlığınızdan haz duyan bu güruh, sizin her şekilde ceza almanız için kulis yapar, dedikodu üretir ve bunların hepsini daha adil bir dünyada yaşamak istenciyle yaparlar. Oysaki içinde oldukları aşağılık kompleksi alenidir. Kendilerinin erişemediği niteliklere sahipsinizdir ve varlığınız onlar için tehdittir. Bu tehditi alt etmenin yolu ise sizin başarısızlığınıza odaklanarak sizi en zayıf anınızda yakalama istencidir. Oysa zayıf anlar geçicidir. Çünkü yaşam içinde her şey belli bir zaman içinde yaşanır ve biter; kalıcı olan iyi hatırlanmaktır. Misilleme korkusuyla yaşamak yerine başkalarının başarısızlığına odaklanmak, sürekli bir korku haliyle yaşamak anlamına gelir. Çünkü tuzak kurulan kişi elbet bir gün kendisine tuzak kuranlardan ya da onların ailelerinden intikam alacaktır.

Machiavelli ve Sun Tzu, kendisine tuzak kurulan ve başarısız olan kişinin intikam hakkının baki olduğunu ve bunun suç değil bir kıyas hukuku olduğunu savunur. Çünkü kişiye kurulan tuzak elbet bir şekilde bu tuzağı kuranlar için bedel ödenmesini gerektirecektir. Günlük hayatta böylesi tuzak kurmalarla çokça karşılaşırız. Özellikle akademi dünyasında kurulan farklı tuzaklar, üniversitelerde yaşanan ahlaki yozlaşmayı gözler önüne serer. Örneğin bir hoca, başka bir hocadan intikam almak için kız öğrencileri not ile kandırıp tuzak kurabilir. Bu tür olaylara maruz kalan hocaların ise çoğunlukla kariyeri sona erer; çünkü akademide altın kural: ‘ne yaparsan yap asla adını taciz ve intihalle yan yana getirmedir’. Böylesi bir olay yakın zamanda tanıdığım olukça kıdemli ve yaşça büyük bir hocanın başına geldi: Bir erkek doktora öğrencisi hocası ile sosyal medyadan yazışmaya başlar. Hocaya âşık olduğunu söyleyen öğrenci evlidir ve çocukları vardır, internetten indirilmiş cinsel içerikli çeşitli video ve resimlerle hocanın aklını başından alır. Çünkü insan cinsellik güdüsüyle motive olan bir canlıdır ve eylemlerimizin, gündelik konuşmalarımızın ve yaşamımızın büyük çoğunluğu cinsellik üzerine kurulu güç ilişkilerinden ibarettir. Hocanın hikâyesine dönersek, bu erkek öğrenciyle sohbeti koyulaştıran hoca bir süre tatile çıkar, hatta yurtdışında birlikte bildiri sunmaya giderler…. Aslında bu aşkın devam etmemesi için bir neden yoktur; çünkü ilişki kesin bir gizlilikte sürmektedir. Her ikisi de erkek olan aşıklarımız için kaçınılmaz son yaklaşmaktadır. Çünkü içine çekildiği tuzağın farkında olmayan hoca ilişkiye kendini fazla kaptırmıştır. Akademik yönden üretken ve canlı kişilikteki insanlar akademik camiada istenmez; kıskanılır. Gerçi kıdemli hocamız bu tür olayların ciddi bir tehdit olduğunu bilmesine rağmen geri çekilemez içinde düştüğü tuzaktan, ayrıca bölüm içerinsen diğer hocalarla anlaşamamakta ve sudan sebeplerle yıllardır düşman kazanmaktadır… Hocanın düşmanları bu erkek doktora öğrencisine hocayla yaşadığı ilişkiyi ifşa ederse doktora mezuniyeti sonrası taşrada bir üniversitede kadro sözü vermiştir. Bir noktada tuzak sonlandırılır ve erkek öğrenci hoca hakkında yeterince bilgi toplayınca hocayı tehdit etmeye başlar: ‘ya bana şu kadar para ver ya da seni ifşa ederim’ der. Hoca tehditleri görmezden gelir ve öğrenci, kendisini de rezil ederek, hocayı sosyal medyada ifşa eder… Akla zarar bir olay gibi okusak da bu tür olaylar oldukça sık yaşanıyor aslında. Ancak bu olayı bir yetişkinin özel hayatına müdahale kapsamında değerlendirmek gerekir. Çünkü buradaki öğrenci reşit ve yetişkindir; ancak olumsuz durum ise öğrenci-hoca ilişkisidir ki bu ciddi bir etik sorundur. Hoca’ya soruşturma açılır ve ihraç edilir… Ancak ihraç da sıkıntılıdır; çünkü ortada suç unsuru yoktur. Hoca savunmasında tüm video ve görüntülerin montaj olduğunu iddia eder… Dava hala devam etse de hocamız yurtdışında yaşamını sürdürme kararı alıp ülkeyi terk eder. Bir anlık hata hocamız için içinden çıkılmaz bir başarısızlığa neden olmuş; onca yılda elde ettiği itibar bir anda silinmiştir.

Bu olayın çeşitli versiyonları sık sık yaşanır akademide… Ancak diğer iş yerleri de masum değil tuzak kurup diğerini mahvetme konusunda… Burada esas nokta tuzak kuranların içine düştüğü çaresizlik durumu… Bir arkadaşım bu çaresizlik haline ‘köylülük’ derdi (Elbette küçümseme anlamında değil). Buradaki köylülük kastı aslında küçük bir mekâna tıkılıp orada varlık savaşı veren insanın mekanı aşma çabasıyla diğerini alt etmeye çalışması… Diğeri üzerinden kendini var etmek oldukça yaygın bir tuzak yöntemi. Bir öğretmen arkadaşa iftira atmak isteyen başka bir öğretmen, onun okuldaki dolabının kilidini zorlayarak dolaba çeşitli muzır yayınlar, ilaçlar ve alkol şişeleri koyar. Sonra okul idaresine giderek bu hocanın dolabında alkol bulunduğunu ve ders aralarında alkol alarak derslere girdiğini bildirir. Olaydan haberi olmayan öğretmen, okula geldiğinde dolabın idare kararıyla açıldığını ve hakkında tutanak tutulduğunu öğrenir. Yaşadığı duruma anlam veremez ve karşı çıkar ama ceza almaktan kurtulamaz. Bu tuzağı kuran kişinin yaşadığı anlık doyum gerçekten çok sığ… İşte köylülükten kastımız bu. Yani basit hesaplar peşinde koşarak diğerini imha etme…

Diğerini imha etme isteği baskın olan kişinin tuzak kurması normaldir; çünkü onun için hedefe götürecek her yol meşrudur. Böylesi ahlaksız kişilerin ise tuzak kurduklarına yaşam şansı sunması zaten beklenilemez. Çünkü bu tür insanlar kan kokusu almış kurtlar gibidirler ve kiralık katil gibi sürekli av ararlar. Onların çevresinde olanların da bir zaman sonra tuzağın parçası olup av haline dönüşmeleri de söz konusudur. Suç psikoloğu Krauze, tuzak kuranların zihinsel olarak berrak ve zeki olduklarını, avlarından bir adım önde olduklarını düşündüklerini iddia eder. Ancak av zeki ise işler değişir. Ava giden avlanabilir veya av kendisinden bir parça koparılmasına izin verip avcının kimliğini tamamen öğrendiğinde işler bambaşka bir hale bürünür… Avcı her zaman tetiktedir; çünkü av artık avlanacak bir canlı değil, katilin kanını tatmış bir vampir gibidir. Goldman avın avcı olması durumunun tuzak kuran için büyük bir talihsizlik olduğunu söyler; çünkü av avcı olduğunda her tür kural ihlal edilecek ve inanılmaz bir şiddet açığa çıkacaktır.

Tuzak kurmak, insanın diğerini alt etme yollarından biri, ama en etkilisi değil. Diğerini başarısızlığa sürükleyerek onun hayatını imha etmeye çalışmak, sıkça kullanılan bir yöntem. Açık aramak, açık bulmak ve bunu kullanarak kişiyi bir şeylerden men etmek ise beraberinde çeşitli misillemeleri de getirecektir. Bu misilleme çoğu durumda tuzak kurana değil, onun ailesine veya sevdiği şeylere yönelir. Mesela Baba filminde teklifi reddeden film yönetmeninin sahip olduğu değerli bir yarış atı katledilmiştir… Bu açıdan tuzak kuranın da ifşa olmaması gerekir. Ama eğer ifşa olduysa ya tuzağın şeklini değiştirmeli ya da kendi yanına kendisi gibi düşünen zerzevatı çekmelidir. Zaten tuzak kuran kişi, tuzak kurduğu kişiye düşmanlık besleyen diğerlerini de tanıdığından kendisi gibi hezeyanlar içinde yaşayanları bulmakta güçlük çekmez.

Ne tuzak kuran ne de tuzağa düşen bir olmak istemeyiz. Ama birisinin bize tuzak kurduğunu anladığımızda işlerin artık eskisi gibi olmadığını biliriz. Tuzağın ifşa olması, çoğu durumda kişinin dikkatini bir alana çekmesini sağlar: düşman. Düşman bellidir ve düşmanı alt etmek için her tür yol denenecektir. Herkesin bir düşmanı vardır aslında, çünkü bir şeyler yaşadıysanız, başarılı olduğunuz bir iş veya iyi giden evliliğiniz vs. varsa kıskanılırsınız. Sizi kıskananların sizden daha zavallı olduğunu unutmamak gerekir, çünkü ancak aşağılık duyguları içindeki bir zavallı diğerlerine tuzak kurabilir.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Fikir Yazıları Yazıları