Kitleleri mıknatıs gibi çeken konuşmacılar vardır. Sözleri ve gözleri alev gibi parlar, dinleyiciyi olduğu yerde kıpırdayamaz hale getirir. Bu türün en keskin örneği Adolf Hitler’di… Diğer yandan son derece uysal, damıtılmış bilgi yüklü düşünce ve isteklerle yola çıkan konuşmacılar vardır. Bu türe de örnek olarak Romalı Cicero ve Pakistanlı, Nobel Ödüllü eğitim aktivisti Malala Yusufzay gösterilebilir ve şimdilik bu iki örnekten sadece birincisini yazımıza konu ederek anlatmaya başlayalım.
Geçenlerde bir kapalı alan toplantısında, siyasi parti lideri bir konuşmacıyı dinlemeye gitmiştim. Konuşmacı orta boylu, kırpık bıyıklı, orantısız vücut hatlarıyla pek sevimli görünmüyordu. Besili bir yüze sahipti ve doğrusu ben, bu yüzün yaydığı uyumsuzluktan rahatsız oldum…
Kısa bir selamlama girişinden sonra ateşli cümlelerle, sürekli alçalıp yükselen ses tonuyla ülkenin içinde bulunduğu durum, üretimsizlik, vatan-millet düşmanları, işsizlik, yoksulluk vb. temelinde konuşmaya başladı… Geçmişten ve tarihten ezberlerle topluluğu coşturuyordu. En çokta rakip partileri ve önceki yönetimleri kötülüyordu. Daha vahimi seçimle iş başına gelmiş hükümetlerin, üst denetim organları tarafından denetlenmesini sorunlu buluyordu. –Kısacası gücün ve yetkinin başka otoritelerce paylaşımına taraf değildi-
Çokça yalan söylüyordu, çarpıtıyordu, kandırmaya çabalıyordu ve başarılı da oluyordu. Kocaman salondaki kalabalık, neredeyse onun her cümlesini alkışlıyor, beğeni ve çığlıkla karşılıyordu. Ne söylerse söylesin mutlak şekilde alkışlıyorlardı… Mutlak şekilde baş tacı ediyorlardı… Salonda öylesine büyük bir duygu yoğunluğu, coşku ve gerginlik yaşanıyordu ki hemen yanımda, bir adım ötede, orta şiddette bir rüzgara karşı tutunamayacak kadar bitkin ve yorgun yaşlı adam, heyecanla dönüp şunu dedi bana:
-Ben, bana lider olacak birinden, bende olmayan özellikler isterim… Parmağıyla kürsüdeki konuşmacıyı işaret ederek, devamla:
-İşte böyle benzersiz olacak, dedi. Benimle aynı şeritte yürüyen Tanrı hiçbir işime yaramaz ve böyle bir Tanrıdan dilek dahi dilemem… Lider dediğin gözü pek, korkusuz dava adamı olmalıdır.
Bir şey diyemedim. Sadece dönüp bakmakla yetindim ve bu açıklamadan şu sonucu çıkardım: İç dünyaları tutarsız zayıf kişilikler, kendilerini ötekinin avuçlarına bırakmak için yoğun çaba gösterirler. Güçlü olanları büyük iştah ile karşılarlar. Dava adamlığı saplantısı aslında bağımlılığın zinciriydi ama “bizimkisi” bunu farkında bile değildi. Görünmeyenler, tarihin arka planı, gerçekler “bizimkini” hiç mi hiç ilgilendirmiyordu. Tam bir güçkolikti ve güç için, gücün temsilcisi için geleceğin buharlaştırılamayacağı düşüncesi umurunda bile değildi. Görmek, doğrulamak, değerlendirmek istemiyordu, çünkü örgütlenmiş geniş yalanlar karşısında zihin fonksiyonlarını yitirmişti.
“Bizimkisi” liderine olağanüstü önemler atfediyordu ama bana göre o kadar da önemli biri değildi. Çünkü onu bir süre dikkatle inceledim ve bir yığın eksiklik gördüm: Her şeyden önce görgüsüzdü… Kaba güç, kaba söylemlerle devam ediyor, sözcük ve cümleleri yanlış kullanıyordu. En basit dil bilgisi kurallarını bile bilmediğinden emindim. Bu da onun kitap okumadığının kanıtıydı. Sanat, edebiyat, bilimle pek arası olmamıştı kesinlikle. Herhangi bir okula devam etmemiş, daha çok sokaklardan mezun kibirli biri izlenimini veriyordu.
********
Şurası önemlidir: Sahip olduğumuz şey hayatımızdır. “Herkes böyle çalışıyor, böyle söylüyor, böyle düşünüyor…” benzeri kabullenmeler içinde yaşayarak hayatımızı yanlışlara açamayız. Politik motivasyonlarla, “Biz hepimiz partinin, devletin ve yasanın nezdinde biriz ve aynıyız,” diyerek çok yükseklerden, çok aşağıdaki bana seslenen biriyle aramda fark vardır. O yükseklerde ben aşağıdayım ve bu durumu meşrulaştıramam. Doğru zaman, doğru yer, doğru yol acil bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor ve inanın ki böylesine kolay bir hamle çocuklarımızı ve torunlarımızı aptal yetişkinlerin çizdiği kanlı yanlışlardan kurtaracaktır. Kendini ve kendi çocuğunu ‘dava!’ için şehit olmaya gönderen “bizimkinden” öğrenilecek bir şey olmaz. Korkuyu ve umudu sopa olarak kullanan kışkırtıcı bir yetişkinden bir şey çıkmaz.