KADIN VE ERKEK ÜZERİNE BİR DENEME
Giriş: Eşitlik Sorusunun Bitmeyen Yankısı
İnsan, yaratılışından beri kendini ve karşıtını anlamaya çalışır. Kadın ile erkek arasındaki ilişki, yalnızca biyolojik bir farklılık değil, aynı zamanda bütün toplumların temel dokusunu oluşturan bir sorudur. Bugün eşitlik kavramı sık sık dile getirilmektedir. Fakat bu eşitlik arayışı, çoğu kez farkların unutulmasına yol açar. Kadın erkeğe benzediğinde eşit, erkek kadına yaklaştığında benzer mi olur? Yoksa eşitlik, aynılaşmak değil midir?
Benim kanaatim, kadınla erkeğin hiçbir zaman “eşit” olmayacağıdır; çünkü doğa, onları ayrı ama birbirine bağlı iki varlık olarak yaratmıştır. Bu eşitsizlik, birinin ötekinden üstün olması anlamına gelmez; aksine, farklılıkla doğan bir tamamlayıcılıktır.
I. Tarihin Aynasında Kadın ve Erkek
Kadim toplumlarda erkek savaşçı, kadın ise evin muhafızıydı. Antik Yunan’da bile kadının sesi kamusal alanda duyulmazdı. Roma’da aileyi yöneten baba, mutlak bir otoriteydi. Ortaçağ’da kadın çoğu kez kutsallıkla günahkârlık arasında salınırdı: ya azizeydi ya cadı.
Bugün ise, kadın hakları yükselmiş, erkekle yan yana aynı kürsüye çıkmıştır. Fakat bu tarihsel dönüşüm, doğanın belirlediği farklılıkları silememiştir. Kadın hâlâ doğuran, emziren, hayatın devamını taşıyandır. Erkek hâlâ çoğu kez koruyan, avlanan, yük taşıyan rolünü üstlenir. Tarih boyunca roller değişse de, tabiatın çizgisi tamamen silinmemiştir.
II. Benzerlik Arzusu ile Farklılık Gerçeği
İnsanın eşitlik arayışı aslında benzerlik arzusundan doğar. İnsan, farklı olandan korkar; kendisine benzemeyenle ilişkisini güçsüz bulur. Kadınla erkeği eşitleme isteği de bu korkudan kaynaklanır. Oysa doğa hiçbir şeyi birebir kopya etmez. İki yaprak bile aynı değildir.
Eğer kadınla erkeği tamamen eşitlemek istesek, onların doğasına karşı gelmiş oluruz. Birini ötekine benzetmek, ikisini de eksiltir. Çünkü onların değeri benzerliklerinde değil, farklılıklarındadır. Farklı oldukları için bir araya geldiklerinde bütün olurlar.
III. Bedenin Dili
Kadın ile erkeğin bedenleri baştan ayrıdır. Kadın doğurur, erkek doğuramaz. Erkek çoğu kez kaslıdır, kadın daha çevik ve esnektir. Bu bedensel farklılık, hayatın dengesini kurar. Doğa her iki bedene de ayrı bir görev yüklemiştir.
Modern çağda bu farkları küçümseyenler vardır. Kadının da erkek kadar güçlü olabileceğini, erkeğin de kadın kadar nazik olabileceğini söylerler. Elbette bireysel istisnalar olur. Fakat genelin doğası değişmez. Bir ırmağın yönünü değiştirmek mümkündür ama denize akmasını engelleyemezsiniz.
IV. Ruhun Dili
Bedenin yanı sıra ruh da farklıdır. Kadın daha sezgisel, daha derin bir his dünyasına sahiptir. Erkek ise çoğu kez akıl yürütme, planlama ve dış dünyaya yönelme eğilimindedir. Kadın kalbiyle görür, erkek gözüyle. Kadın dinlerken içinden süzer, erkek işitirken dışarıdan toplar.
Bu yüzden kadın ile erkeği aynılaştırmaya çalışmak, ruhun dengesini bozar. Kadının merhameti, erkeğin cesaretiyle birleştiğinde ahenk doğar. Ama biri diğerine zorla benzetilirse, ne merhamet kalır ne cesaret.
V. Eşitlik mi, Üstünlük mü?
Bugün eşitlik tartışmaları çoğu kez bir üstünlük yarışına dönüşür. Kadın daha mı zekidir, erkek daha mı güçlüdür? Kadın daha mı duygusaldır, erkek daha mı soğukkanlıdır? Bu sorular bana yanlış görünür. Çünkü farklı alanlarda üstünlük aranamaz.
Bir balığı ağaçta tırmanmakla sınarsanız, kuşa göre aşağıda kalır. Ama yüzmede ikisini kıyaslarsanız, balık öndedir. Kadınla erkeği de aynı ölçüyle yarıştırmak, doğanın mantığına aykırıdır. Onlar eşit değildir, ama eşsizdir.
VI. Toplumun Kurduğu Roller
Tarih boyunca toplum, kadına ve erkeğe farklı roller biçmiştir. Kadın evi yönetmiş, çocuk yetiştirmiş, erkeğe destek olmuştur. Erkek dış dünyaya açılmış, savaşmış, yönetmiştir. Modern çağ bu rollerin değiştiğini iddia etse de, izleri hâlâ vardır.
Kadın iş hayatında yükselse de, annelik rolünden vazgeçmez. Erkek ev işlerine dahil olsa da, çoğu zaman koruyucu rolünü sürdürür. Toplumun kalıpları değişebilir ama doğanın yüklediği roller silinmez.
VII. Günümüz Dünyasında Eşitlik Algısı
Bugün kadın–erkek eşitliği üzerine en çok konuşulan konular, iş dünyası, siyaset ve hukuk alanındadır. Hak bakımından eşitlik elbette şarttır. Kadının eğitime, özgürlüğe, ifade hakkına erişmesi tartışılmaz bir gerekliliktir.
Ama hakların eşitliği, tabiatın eşitliği değildir. Kadınla erkeğin “eşit” olması gerektiğini savunanlar, çoğu kez “aynı” olmalarını ister. Oysa doğa, aynı değil, birbirini tamamlayan farklılıklar yaratır.
VIII. Yalnızlık ve Tamamlayıcılık
İnsanın yalnız başına tamamlanmadığını düşünüyorum. Kadın ve erkek, birbirini tamamlamak için vardır. Biri ötekini yüceltmez; biri ötekini tamamlar. Kadınsız erkek eksiktir, erkeksiz kadın da. Bu tamamlayıcılığı eşitlikle karıştırmak yanlıştır.
Bir elin iki parmağı eşit değildir; biri uzun, biri kısa olabilir. Ama birlikte iş görürler. Kadın ve erkek de böyledir.
IX. Hakikat Nerede?
Benim kanaatimce hakikat, “kadın erkeğe asla eşit olmayacak” cümlesinde gizlidir. Bu, kadının aşağı olduğu anlamına gelmez; yalnızca farklı olduğu anlamına gelir. Eşitliği ararken farklılığı yok sayan toplum, sonunda ne erkeği ne kadını mutlu eder.
Hakikati görmek isteyen, farklılığın güzelliğini kabul etmelidir. Kadın ve erkek aynı değildir; asla da olmayacaklardır. Ama tam da bu yüzden birbirlerine muhtaçtırlar.
Sonuç: Farklılıkta Ahenk
Kadınla erkeğin eşitliği, doğanın terazisinde mümkün değildir. Onlar eşit değil, tamamlayıcıdır. Bu farklılık, birini ötekinin üstüne koymaz; ikisini yan yana getirir. Haklarda eşitlik, doğada farklılık… İşte insanın anlaması gereken budur.
İnsan ya üstünlük aramakta ya da aynılık istemektedir. Oysa asıl hakikat, farklılığın kabulünde saklıdır. Kadın ve erkek hiçbir zaman eşit olmayacaklardır; ama işte tam da bu sebeple birbirleriyle bütün, birbirleriyle anlamlıdırlar.
--
Y. Emrah KAPIŞKAY