Phil Williams’ın Raporu: “2040’ta 5. Dalga Organize Suç” [Organize Suçun Değişen Karakteri Üzerine]

Fikir Yazıları - Hamit Ölçer

Phil Williams’ın Raporu: “2040’ta 5. Dalga Organize Suç”

[Organize Suçun Değişen Karakteri Üzerine]

Kamuoyunun ve konuyla yakından ilgili olanların dikkatini çekmek istediğim bir rapordan söz etmek istiyorum. Kasım 2024’te yayımlanmış olan Phil Williams’ın "The Fifth Wave Organized Crime in 2040" (2040’ta 5. Dalga Organize Suç) adlı raporu organize suç üzerine öngörülü bir bakış açısıyla karşımıza çıkıyor. Raporun kritik özelliklerinden biri -ve benim de büyük oranda hemfikir olduğum üzere- organize suç faaliyetlerinin değişen karakterine ve yakın gelecekte olası artan etkilerine dikkat çekmesidir. Williams, organize suçun ve dolayısıyla organize suçluların yalnızca “yasadışı” alanlarda değil, aynı zamanda “yasal” alanlarda da iş yapabilme kapasitesine eriştiğine dikkat çekmektedir.

Williams söz konusu raporda organize suçun gelişimini beş dalgada analiz ediyor. Buna göre organize suçun birinci dalgasında “farklı ülkelerde ‘sıcak noktalar’ şeklinde ortaya çıkmış ve bu ilk dalgada İtalya’da, özellikle Sicilya’da, toprak sahipleri haraç çetelerinin büyümesi için verimli bir zemin hazırlamıştır. Birçok Sicilyalı daha sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ederek bunlardan bazıları suçlarını da yanlarında götürmüşlerdir. Çin’de, iktidardaki Qing hanedanını devirip Ming hanedanını yeniden kurmayı amaçlayan gizli bir topluluk olan Triadların suça dönüştüğü görülmektedir. Japonya’da, 17. yüzyıldan beri faaliyet gösteren Yakuza, daha uyumlu bir organizasyon kümesine dönüşmeye başlamıştır. 1940’ların sonlarından itibaren de Medellín ve Cali kartellerinin dağıtıldığı ve kokain endüstrisinin çöktüğü 1990’lara kadar organize suçun geliştiğine (Williams, 2024, s. 3) tanıklık etmekteyiz. Açıktır ki organize suçun birinci dalgasında organize suçluların veya daha özel biçimiyle mafyaların daha çok çözülen geleneksel yapının yerini devralan modern sistemlere tutunamamaları ve dolayısıyla yasal-meşru otoriteye meydan okuyan güçler biçiminde yükselişe geçtiğidir.

Organize suçun ikinci dalgasında özellikle “uyuşturucu ticareti”nin belirgin bir biçimde gün yüzüne çıkmaya başladığı görülmektedir. Kolombiya, Peru, Ekvador ve Meksika gibi kokain sevkiyatlarının Batı Afrika ve bazen de Kuzey Afrika üzerinden Avrupa’ya taşındığı ve Orta Amerika ve Brezilya’daki hapishane çetelerinin de kokain kaçakçılığına giderek daha fazla dahil olduğu ve Afganistan’ın eroinin ana kaynağı haline geldiği ve dahası Myanmar’ın eroinden metamfetamin üretimine yönelmesi (Williams, 2024, s. 3) gibi bazı önemli parametrelerin yaşandığını görmekteyiz.

Organize suçun üçüncü dalgasının büyük ölçüde küreselleşme ve neoliberalizm tarafından yönlendirildiğine, küreselleşme ve serbest ticaretin yasadışı malların kolayca yerleştirilebileceği ve meşru sevkiyatlar yoluyla gizlenebileceği bir ortamın sağlandığına dikkat çekilmektedir. Üçüncü dalganın özellikle, Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle daha da kolaylaşıp yaygınlaştığı vurgulanmaktadır. Bu dalgada, örneğin Çek Cumhuriyeti’ndeki Vietnam suç örgütleri, Ekvador’daki Arnavut suçlular ve Hollanda ve Belçika’daki şiddet yanlısı Fas suç örgütleri gibi belirgin biçimde ortaya çıkmışlardır. Bu dalgadaki suçun, çevre suçlarını, insan kaçakçılığı ve ticaretini, büyük ve küçük ölçekli mali suçları, kara para aklamayı ve endüstriyel ölçekte sahtecilikleri (Williams, 2024, s. 4) kapsadığı görülmektedir. Üçüncü dalgadan itibaren organize suç faaliyet alanının gittikçe çeşitlendiğini söyleyebiliriz.

Organize suçun dördüncü dalgasında küreselleşmenin yaygınlaşması ve internetin gelişmesiyle birlikte gelişen siber uzayın özellikle çevrimiçi dolandırıcılık yoluyla geniş kitlelerin hedeflenmesine ve işletmelerin, kamu hizmetlerinin ve bireylerin hedef alınarak fidye yazılımı saldırılarının geliştirilmesine olanak sağladığına (Williams, 2024, s. 4) dikkat çekilmektedir. Yani adına “siber suç” dediğimiz olgunun özellikle dördüncü dalganın tipik özelliği olarak karşımıza çıktığı söylenebilir.

Gelgelelim organize suçun beşinci dalgasının şu an ve önümüzdeki on yıllar içinde -eğer ciddi tedbirler alınmazsa- çok daha vahim ve öngörülemez ve denetlenemez boyutlara ulaşabileceğine dair bir uyarıyı verdiğini söyleyebiliriz. Zira söz konusu raporda, beşinci dalgada organize suç olgusunun büyük ölçüde internet ve dolayısıyla siber uzay üzerinden giderek daha da etkilerinin olacağına (Williams, 2024, s. 4) dikkat çekildiğini görmekteyiz.

Williams'ın raporunda ülkemiz açısından önemli uyarıların olduğu görülmektedir. Williams 2023 yılı Küresel Organize Suç Endeksi (Global Organized Crime Index) raporuna göre (“10” puanının yüksek olarak kabul edildiği bu raporda) toplamda 112 ülke arasından Türkiye’nin “9" puanla ciddi biçimde organize suç dünyasının tehdidi altında olduğunu göstermektedir (Williams, 2024, s. 12). Bu bakımdan ülkemizin gerçekten de organize suçluların odağı konumunda olduğu ve bu olayı kesinlikli olarak çözüme kavuşturmamızın gerektiği çok açıktır.

Rapor, organize suçun faaliyet alanlarının artık belirli alanlarla sınırlı kalmayıp yakın gelecekte -eğer devletler tedbir almazlarsa ve dikkatli davranmadıkları vakit- gerek toplumsal yaşam üzerinde gerekse de devletlerin yasal-yönetsel mekanizmaları üzerinde söz sahibi olacak denli kapasiteye ulaşacakları uyarısında bulunuyor. Örneğin iklim değişikliğini yakından takip eden mafya organizasyonlarının bu alanla ilişkili olabilecek bazı önemli teknolojik unsurları denetim altına aldıkları bilinmektedir. Zira “2009 gibi erken bir tarihte, Sicilya mafyasının İtalya’nın yenilenebilir enerji sektörüne sızdığı bildirilmiştir. Bu durum, yolsuzluk yapan yetkililer tarafından kolaylaştırılmış ve mafya destekli veya mafyaya ait şirketler gerekli izinleri alırken, rakiplerinin başvuruları genellikle durdurulmuş veya reddedilmiştir. Yaygın yolsuzluk ve devlet destekli organize suçtan muzdarip ülkeler rüzgar enerjisi ve güneş enerjisi geliştirdikçe, suçlular, bürokratlar ve işletmeler arasındaki bağın İtalya’da geliştiği gibi başka yerlerde de tekrarlanması” (Williams, 2024, s. 9) muhtemeldir. Bu bağlamdan hareketle söz konusu raporun önemli bir öngörüsü de “kriminal yönetim” denilen olgunun gelişimidir. Williams’ın raporu bu anlamda son derece çarpıcı bir uyarıda bulunmaktadır. Ve şöyle diyor: “Dünyanın birçok yerindeki hükümetler vatandaşlarının ihtiyaç ve beklentilerini karşılamada giderek daha fazla başarısızlığa uğrarsa, 2040 yılına kadar, en azından bazı ülkelerde, cezai yönetimin yalnızca alternatif bir yönetim biçimi olarak değil, aynı zamanda ayrıcalıklı bir yönetim biçimi olarak görülmesi oldukça olasıdır” (Williams, 2024, s. 21)...

Kanaatimce bu raporun en dikkat çekici yanlarından biri de “kriminal yönetim” denilen şeydir. Öyle ki giderek büyüyen organize suç topluluklarının gelecekte yasal-meşru devlet yapılarının temelini ve gündelik toplumsal hayatın olağan dokusunu sarsma ihtimali söz konusudrur ki bu büyük bir risk olarak değerlendirilmeli ve buna göre bir çeşit "organize suç risk yönetimi" gibi bir programın yürürlüğe konması gerektiğini ve bu alanda derinlikli akademik çalışmaların yapılması ve yönetsel-yargısal anlamda da gereken özel birtakım yasaların çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. Bu bakımdan ülkemizin tüm politik, idari ve istihbarat ve ilgili kurum ve personellerin hem ülke içinde hem de bölgesel ölçekte etkin mücadele yürütmeleri gerektiği açıktır. Ve biz vatandaşlar olarak da üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirme bilincinde olduğunu da hatırlatmak gerekir.

Hamit Ölçer, AHBV, Sosyoloji, Doktora öğrencisi.

Kaynakça

Williams, P. (2024). The Fifth Wave Organized Crime in 2040, Global Initiative Against Transnational Organized Crime, ss. 1-26. The Fifth Wave: Organized Crime in 2040 - World | ReliefWeb