The Irishman: "I Heard You Paint Houses"

Sinema - Hamit Ölçer

The Irishman: “I Heard You Paint Houses”

Francis Ford Coppola’nın da bir yerde dediği gibi Martin Scorsese “yaşayan en büyük yönetmen”lerden biridir.[1]Bence de öyledir. Onun filmleri bilgilendirici, sürükleyici, estetik ve gerilim doludur.

Filmleri bilgilendiricidir, organize suç ve özellikle mafyanın çalışma biçimi hakkında kesinlikle inkâr edilemeyecek türden bir derinliğe, donanıma sahiptir.

Filmleri sürükleyicidir, bir şeyler başka bir şeylerin içinde gizlidir ve tam açıklığa kavuştuğu yerde düğümlenen, düğümlenen yerde açıklığa kavuşan sahneleri vardır.

Filmleri estetiktir, filmin konusuna göre olayın geçtiği mekân, kostümler, diyaloglar, konuşmalar muazzamdır, titizlikle hazırlanmıştır.

Filmleri gerilim doludur. En komik sahne bile gerilim duygusu uyandırır. Fakat bu gerilim duygusu asla bildiğimiz türden tipik bir gerilim değildir. Aslında son derece eğlendiricidir. Eğlendiren bir gerilimdir bu.

Scorsese’nin The Irishman (2019) filmi dünyada en çok övgü alan filmlerden biri olmuştur ve bence bunu fazlasıyla hak eden bir şaheserdir. Yani yer yarılsa, kıyamet kopsa bu filmi Scorsese’den başka kimse yapamazdı diyebilirim. Filmin konusu, film oyuncu kadrosu, müzikleri, kostümleri, filmin geçtiği mekânlar, filmde kullanılan yenilikçi teknoloji… Her şey muazzam. Gelgelelim bu film dev bütçesi ve kalitesine rağmen Oscar ödülü alamamıştır. Bunun dışında film pek çok uluslararası ödül almıştır. Bu hiç önemli değildir. Çünkü bunda zamanın havasının da etkisi olmalıdır. Bazen bir konu o dönemin konjonktüründe itici görülüyor olabilir. Bence ödül kesin bir ölçüt de değildir. Bir film kaliteli ise kalitelidir. Budur. Ama kesinlikle filmin yönetmenine ve oyuncularına ve yapımcılarına haksızlık edildiğini düşünüyorum.

Bir kere filmin kadrosu tam bir yıldızlar topluluğu. Kimler yok ki. Robert De Niro, Al Pacino, Joe Pesci, Harvey Keitel, Ray Romano, Stephen Graham, Jesse Plemons, Anna Paquin, Bobby Cannavale, Domenick Lombardozzi, Kathrine Narducci, Stephanie Kurtzuba…

Filmin konusu inanılmaz. Film, Charles Brandt’ın “I Heard You Paint Houses” (2004) adlı kurgu-dışı romanından uyarlanmış. Rivayete göre De Niro Scorsese'yle buluşup bu filmin yapılması gerektiğini söylemiş.[2]Scorsese de bunu fark etmiş.

Filmde, bir zamanların meşhur Teamsters (Uluslararası Kamyoncular Sendikası) başkanı Jimmy Hoffa’nın ortadan kayboluş öyküsü işleniyor. Sendikacılık faaliyetleri, Kennedy dönemi, mafya, organize suç, yolsuzluk, sendika-suç ilişkileri ve rüşvet ağı…

Russell Bufalino rolündeki Joe Pesci tam anlamıyla mafyöz bir tipi sergiliyor. Gelgelelim Jimmy Hoffa rolünü oynayan Al Pacino inanılmaz bir performans sergiliyor. Ray Romano yine aynı şekilde muazzam. Angelo Bruno rolündeki Harvey Keitel’ın, masa başında Frank Sheeran’ı (Robert De Niro) karşısına alıp “Delaware’de ne yapıyorsun?” diye sorduğu öyle gerilim dolu bir sahne var ki tam da “aha, işte şimdi hapı yuttun Frank” dedirtecek türden son derece gerçekçi bir atmosferi barındırır. "Sessiz kalmak için yanlış zaman"... Yine Anthony Provenzano/Tony Pro rolündeki Stephen Graham‘ın Jimmy Hoffa rolündeki Al Pacino ile olan hapishane sahnesi müthiş. Tony Pro’nun Hoffa’ya kendi parasını halletmesini ve bu noktada ona meydan okurken baş parmağını masaya doğru götürüp meseleye nokta koyarcasına vurgu yapması ve ardından Hoffa’nın dondurmasını yere fırlatıp onun üzerine büyük bir öfkeyle saldırması son derece gerçekçi bir kavgayı yansıtmıştır.

Filmin kostümleri titizlikle seçilmiş. 1950’lerin ve 1960’ların seçkin klasik modelleriyle karşılaşıyoruz. Bu açıdan Joe Pesci, De Niro ve Al Pacino’nun kostümleri kahramanların o zamanlarda kullandığı stile göre hazırlanmış. Mesela Robert De Niro’nun elbiseleri Brandt’ın kitabının sonundaki kostümlerle çok uyumlu görünüyor. Ayrıca kadın oyuncular Kathrine Narducci ile Stephanie Kurtzuba’nın o zamanın giyim kuşamını sergilemeleri muazzam olmuş.

Peki Scorsese gerçekten bu filmle ne yapmaya çalışmıştır? Yüzeysel açıdan bakıldığında aslında mesele bir cinayet meselesi ve her ne kadar resmi kayıtlara göre hala yanıtı bulunamamışsa da Jimmy Hoffa’nın bir mafya cinayetine kurban gittiği yolunda bir tezin işlendiği görülüyor. Öte yandan polisiye düzeydeki bu ayrıntıyı bir kenara bırakırsak, tam da katilin kim olduğuna odaklanmışken bir yandan akıp giden ilişki dinamikleri boyunca mafyanın nasıl da siyasa, bürokrasi ve gündelik hayat üzerinde korkunç etkilerinin olabileceği alt tezinin ileri sürüldüğünü görmekteyiz. Ve bence önemli nokta burasıdır.

Aslına bakılırsa Scorsese’nin çete olgusunu ve organize suçluluğu işlediği Mean Streets, New York Çeteleri, GoodFellas, Casino, Köstebek, The Irishman filmlerinin tümünü incelediğimiz vakit, yönetmenin tam da Amerika’nın gerçekten sokaklarda doğup büyüyen devasa bir suç kültürünün ürünü olduğu sonucuna ulaşırız. Daniel Bell’in terminolojisiyle konuşursak, suç işlemenin adeta Amerika’nın “yaşam tarzı” olduğu[3]yolundaki genel bakış açısının Scorsese’nin görmezden gelemediği bir şey olsa gerektir. İşin gerçek tarafı şu ki Scorsese’nin İtalyan asıllı olması muhtemelen bu suçlu, mafyöz yaşam tarzının kodlarını en iyi şekilde sinemaya taşımasında rol oynamasıdır. Ama bu bence bu çok önemli değildir. Zira organize suçu sadece Sicilyalılar Amerika'ya getirmemiştir. Scorsese mesela Amerika'nın çok daha erken ve yerli tarihinde köklenmiş olan organize suçluluğun uzantılarını da keşfetmiştir. (New York Çeteleri ile Dolunay Katilleri filmlerini bu anlamda örnek verebiliriz.)

Martin Scorsese… Bize sunmuş olduğun bu kaliteli filmler için sana teşekkür ederiz ihtiyar.

......

Yazan: Hamit Ölçer, AHBV, Sosyoloji, Doktora

Kaynakça

Brandt, C. (2004). I Heard You Paint Houses.Hanover, New Hampshire: Steerforth Press.

[1]https://10haber.net/kultur-sanat/coppolaya-gore-tum-zamanlarin-en-iyisi-martin-scorsese-267156/

[2]https://turkish.aawsat.com/home/article/2051616/irishman%C4%B1n-y%C3%B6netmeni-scorsese-%C5%9Farkul-avsata-konu%C5%9Ftu-ister-y%C3%B6netmen-ister

[3]https://www.scribd.com/document/322998343/Crime-as-an-American-Way-of-Life-by-Bell