Ahlakçılık Etik midir?
Gerçek şu ki aynı anda hem davranışlarımızın ahlakiliğini sorgularız, zira bu daha felsefi bir şeydir ve bu noktada etiğe vurgu yapmış oluruz, hem de kendimizi katı ve otoritaryen bir ahlakçılığın hüküm sürdüğü toplumsal ortamdan uzak tutmaya çalışırız. Tam da bu yüzdendir ki “ahlaktan en çok söz edenlerin en ahlakdışı” olarak yaftalanması gibi bir tutumun/yargının sıklıkla karşımıza çıktığı görülür. Bu tutum epey yaygındır toplumda, özellikle gençler arasında ve aslında bunun anlaşılabilir bir tarafının olduğu da açıktır. Belki de bunda popüler anlamda Nietzsche okumalarının etkisinden, bir çeşit “Nietzsche etkisi”nden söz edilebilir mi bilmiyorum ama bence güncel ahlaki sorunun “ahlakçılıktan arınık bir ahlakın” mümkün olup olmadığı üzerine temellenen felsefi bir tartışmayla alakalı olmalıdır ve bu tartışma gündelik hayatta, sosyal medyada, her yerde bir hayalet gibi dolaşıyor.
En azından belirli bir ahlaki yargıda bulunduğumuz vakit ister istemez karşıdaki insan üzerinde otoriter bir eylemde de bulunmuş oluruz. Kişi adeta ahlaktan söz ederken sanki tek yönlü, buyurgan-otoriter bir fikri de karşıdakine dayatıyor gibidir. Öte yandan tüm bu katı, otoriter tavırlı ahlakçılık taslayan tutumlara karşılık yine de ahlaki olanın hepimiz için geçerli olduğu inkâr edilemez bir gerçekliktir. Zira bir toplumda yaşıyorsak ister istemez belirli düzeylerde belirli kurallara uymamız gerekiyor. Yine de kabullenilmeyen şey, hiç gereği yokken ve her şey yolunda gidiyorken birilerinin ahlakçılık taslamasından hoşlanmadığımız gerçeğidir.
Demek ki son kertede toplumun ahlaki-moral bir tarafı vardır. Peki ama hem ahlakın sınırları içinde kalarak hem de ahlakçı-otoriter tavrın dışında olmayı nasıl başarabiliriz? Burada elbette ki bir felsefi tartışma geleneği içerisinde konuyu ayrıntılı biçimde ele almamız mümkün değil. Ancak bir fikir ileri sürebilirim.
Sanırım “ahlakçılık taslamak” gibi otoriter tavırlı bir ahlakilik kriterini dayatmak yerine her bireyin varoluşsal açıdan kendi davranışlarının niteliği hakkında bir fikir sahibi olması için öncelikle o bireyler için saygın, özgüvenli ve tehditlerden uzak bir toplumsal ortamı inşa etmemiz gerekiyor. Çünkü ahlaki olanın ne olduğu hakkında bir fikir sahibi olmak, sanılanın aksine kitaplar veya buyrukçular yoluyla değil, yaşayarak öğrenme yoluyla edinilen bir süreçle yakından ilişkili olsa gerektir. Ahlak, ahlak komisyonu veya ahlak komisyoncularının işi olmayıp, kendiliğindenliğin, özgürlüğün, özgür seçimin bir ürünü olmalıdır...
Hamit Ölçer, AHBV, Sosyoloji, Doktora