Düşünce Hayatımızda Cemil Meriç

Edebiyat - Mehmet Karasu

Düşünce Hayatımızda Cemil Meriç

Mehmet KARASU

“Fikir, çileyle yoğrulur; aydın, hakikatin kefaretini ödeyendir.” — Cemil Meriç

Her şehir bir ruh taşır. O ruh, bazen bir yontuda görünür, bazen bir ezgide duyulur, bazen de bir kalemden taşarak çağlara seslenir. Antakya, yalnızca tarihiyle değil; düşünce, sanat ve edebiyat alanında yetiştirdiği büyük isimlerle de insanlık kültürüne katkı sunmuş kadim bir kenttir. Bu kentin bağrından koparakyükselen bir sesyalnızca Türkiye’ye değil, insanlığa hitap etmiştir: Cemil Meriç.

1916 yılında Reyhanlı’da doğan Cemil Meriç, zorluklarla dolu bir hayatın içinden hakikatin izini süren büyük bir mütefekkirdir. Çocukluk yıllarında sürgün, ayrımcılık ve yoksullukla tanışan Meriç, hayatının ortasında gözlerini kaybetse de kalemini kaybetmemiş, hatta daha da keskinleştirmiştir. Gözleri kapansa da zihni açılmış, iç dünyasında büyüyen aydınlıkla düşünce dünyamızın en güçlü seslerinden biri olmuştur. Ne ideolojilere esir düşmüş bir propagandacı ne de akademik formlara sıkışmış bir yazardır. O, kendi deyimiyle “anlamaya çalışan adam”dır. Doğunun mistik bilgeliğiyle Batının eleştirel aklını bir araya getiren, hakikatin izini Doğu ve Batı arasında bir köprü kurarak süren bir fikir işçisidir.

Cemil Meriç’in kalemi bir kılıç gibi keskindir, ama aynı zamanda bir mendil kadar hassastır. “Bu Ülke”, “Jurnal”, “Mağaradakiler”, “Umrandan Uygarlığa” gibi eserleriyle Türk aydınının hem aynası hem pusulası olmuştur. Onun cümleleri, sadece anlam yüküyle değil; taşıdığı vicdani çağrıyla da sarsıcıdır. Her satırında insanı sarsan bir dürüstlük, çağını aşan bir sezgi ve çileden doğan bir derinlik hissedilir. Kalemiyle hem dönemin fikir sistemlerine meydan okumuş hem de genç kuşaklara düşünmenin onurunu öğretmiştir.

Antakya’da uzun yıllardır yürüttüğüm kültür ve sanat çalışmalarımda en çok üzerinde durduğum konu, şehrimizin bu büyük değerlerinin tanıtılması, yaşatılması ve topluma mal edilmesidir. Cemil Meriç adına düzenlediğimiz sempozyum da bu niyetin en özel adımlarından biriydi. Antakya Ticaret ve Sanayi Odası’nın katkılarıyla, kızı Prof. Dr. Ümit Meriç’in de katılımıyla gerçekleştirdiğimiz bu bilimsel toplantı, olağanüstü bir katılımla gerçekleşti ve sonunda bir kitaba dönüştü. Hazırladığım bu eser altı baskı yaptı. Bugün pek çok üniversitede kaynak olarak kullanılıyor, Meriç’in fikirleri bu kitapta yeni nesillerle buluşmaya devam ediyor. Bu sadece bir kültür hizmeti değil, aynı zamanda Antakya’nın düşünsel mirasına duyduğumuz bir saygının tezahürüdür.

Bugün Türkiye’nin birçok üniversitesinde adına kürsüler kurulmuş, birçok okula ismi verilmiştir.Antakya Halk Kütüphanesi de onun adını taşır. Doğduğu ev Reyhanlı’da müze haline getirilmiş, eşsiz kitaplığı halkın hizmetine sunulmuştur. Bütün bunlar yalnızca bir vefa örneği değil; aynı zamanda fikirlerin mekânla buluşmasının bir modelidir.

Cemil Meriç, yalnızca bir düşünür değil; bir vicdandır. O, fikirle yoğrulmuş bir yalnızlığın, acıyla pişmiş bir bilgelik kaynağının adıdır. Hakikatin peşinden yürümeyi bir görev, bir varoluş biçimi olarak görmüş; hayatının her anını düşünmeye adamış bir mücadele insanıdır. Onun sesine kulak vermek, yalnızca geçmişin hatırasına saygı değil; bugünün karanlıklarında bir ışık aramak demektir.

Her çağın kendine özgü bir sesi, bir sızısı vardır. Cemil Meriç, bu çağın sızlayan vicdanı, düşünen aklı, konuşan kalbidir. Onu anlamak, Antakya’yı anlamaktır; onu yaşatmak, düşüncenin şerefini korumaktır.

Mehmet KARASU