Organize Suç Faillerinin Yöntemi:
Toplumun Pozitif Değerlerinin Yıkıma Uğratılması
Pandemi dönemi yasaklarının ilk gününde evde tek başıma oturup düşünürken şu soruyu kendi kendime sorduğumu hatırlıyorum: Herkes sokaklardan çekildiğinde sokaklara kim hâkim olacak? O zamanlarda evde sıkılmamak için kafamı dağıtacak, beni motive edecek yeni bir şeyler yapmak istemiştim. Bir ara internette dolaşırken Martin Sanchez-Jankowski’nin Gangs and Social Change (2003) adlı makalesine rastladım ve bu makaleyi tercüme etme kararı aldım. (bkz. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1245857). Gereken izinleri aldıktan sonra evde oturup makalenin çevirisiyle uğraştım. Ve makalenin çevirisini tamamladım. Ama hala o soru kafamı karıştırıyordu. O soruyla meşgul olurken bu arada çevirisini yaptığım makalenin içeriği sonuçta beni hiç de aklımın ucundan geçmeyen bambaşka bir alana itti. Böylece organize suçların, çetelerin dünyasına, mafya fenomenini anlamaya yöneldim. Suç ve suçluların karanlık dünyasını anlamaya çalıştım.
Sonra konuyla ilgili kitap ve makale okumaları yaptım. Nihayetinde ulaştığım ortak sonuçlardan bir tanesi şuydu: Organize suç failleri genel olarak iktidar boşluğundan faydalanırlar… Evet, pek çokları için olduğu gibi en azından benim varsayımım buydu. Herkes sokaklardan çekilince, yani demek istediğim “normal olanlar”, “yasal olanlar”, “suçlu olmayan”lar sokaklardan çekildiğinde, bu kişilerin yerini “normal olmayanlar”, “yasadışılar”, “suçlular” almaktaydı. Bunu hem bir gerçeklik hem bir metafor olarak değerlendirmek gerekir belki de. Bu bir gerçekliktir, zira "suçlular", "serseriler", "kanun dışındakiler"in popüler mekânları "sokaklar", "köşebaşları" ve nedense bunların sokakları hep “çıkmaz sokaklar”dır ve dinledikleri müzikler de hep “çıkmazları” anlatır… Bu, aynı zamanda bir metafordur, yani biz farkında olmadığımız halde organize suçlular mutlaka bir açığı, bir boşluğu bulup oradan yol alıyorlardır. Biz uyurken ve hatta uyanıkken dahi iş yaparlar. Organize suçluluk böylece bu hayatın kırılgan noktalarında teorik olarak kendini inşa eder.
Organize suçlular sadece doğrudan suç işlerini üstlenmekle kalmayıp suçlu bir toplum, suçlu bir insan, kısacası suça bulaşmış bir toplumu da arzularlar ve dahası “kriminalize olmuş bir toplum”u hedeflerler. Zira onların biricik pazarı, yasal pazarlardan ziyade, kriminal pazarlardır.
Organize suçlular, suç eylemlerini yalnızca doğrudan icra etmek anlamında değil, aynı zamanda kendi eylemlerinin altyapısını oluşturmak açısından toplumun tüm pozitif değerlerini, iyilik, güzellik, merhamet, zarafet, bilinçlilik, nezaket, saygı, sevgi, yasalılık, insanlık gibi yüce değerleri aşındırma, yozlaştırma, tahrip etme yoluyla geniş ölçekli bir suç ortamını inşa ederler.
Düşünebiliyor musunuz? Örneğin birilerinin toplumun içine uyuşturucuyu salıvermesi ve dahası bu işi organize etmesi için nasıl bir ortama gereksinimi olabilir ki? Elbette ki toplumun bütün pozitif değerlerini yıkıma uğratarak… Bu kişiler bu işi yapması için ne tip bir bireyi hedefliyor olabilirler? Güçlü kişiliğe sahip, iradeli bir birey mi yoksa tüm değerleri altüst olmuş, iradesini ve kendi hayatı üzerindeki kontrolünü tamamen yitirmiş bir bireyi mi?
İşte organize suç failleri tam da kendi menfaatlerinin ne denli “karanlık” ve “pis işler”i içerdiğini bildikleri için (!) toplumun tüm pozitif değerlerini yıkıma uğratırlar.
“Hayat dolu” çocuklarımızı “hayattan koparırlar”.
Meseleyle ilgili söylenecek pek çok şeyin olacağı muhakkaktır. Ve en azından bu noktada tüm aydınların, toplumun önde gelen tüm kanaat liderlerinin ve tüm kurum, kuruluş ve yetkililerin ve dahası tüm toplumun yani hepimizin üzerine düşen önemli sorumluklarının olduğunu söylememiz gerekir. Zira toplum ve toplumsal hayat dediğimiz şey, yalnızca verili halde bulduğumuz bir yapı değil, aynı zamanda her gün yeniden ve sağlıklı temeller üzerinde inşa etmemiz gereken bir etkinlik alanıdır. Ve sanırım bu toplum her gün kendi değerlerinin yıkıma uğradığının dehşetiyle uyanmak istemiyordur.
Organize suçluları “ulusal bir tehdit” olarak kabul etmeliyiz.
Kendi çocuklarımıza, toplumumuza, pozitif değerlerimize, kentlerimize sahip çıkalım ve bu güzel ülkemizin kötülüğün, acımasızlığın, merhametsizliğin pençesine düşmesine fırsat vermeyelim.
Hamit Ölçer, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Sosyoloji, Doktora.
…………………………….
Referans
Sanchez-Jankowski, M. (2003). Gangs and Social Change. Theoretical Criminology, 7(2), s. 191-216.