Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Eğitim Sistemi ve Sorunlar

Nazmiye Hazar

Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 02 Ocak 2022 21:07 - Okunma sayısı: 5.657

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Eğitim Sistemi ve Sorunlar

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Eğitim Sistemi ve Sorunlar
Türkiye’ye en yakın komşu ülke olarak bilinen Kıbrıs coğrafik anlamda Akdeniz iklim özelliği ve maki bitki örtüsü ile ılıman iklim özelliği ile bilinmektedir. Akdeniz’de Sicilya ve Sardinya’dan sonra 3. Büyük ada olarak bilinen Kıbrıs stratejik konumu nedeniyle oldukça önemli bir adadır. Türkiye, Suriye, Lübnan, Mısır ve Yunanistan’a komşu olan Kıbrıs adasının kuzeyinde Türkler, güneyinde ise Rumlar yaşamaktadır. 1571 yılında Kıbrıs’ın Osmanlı Devleti tarafından fethedilmesi ile birlikte Osmanlı hâkimiyeti ile yönetilen Kıbrıs daha sonra 1878 yılında İngilizlere kiralanmış ve adada İngiliz hâkimiyeti uzun yıllar sürmüştür. Uzun yıllar adada Türk ve Rumlar İngiliz idaresi hâkimdi. 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş fakat Kıbrıslı Türkler’ in haklarına ilişkin 1974 yılına kadar EOKA tedhiş Örgütü ve ENOSİS Düşüncelerini gerçekleştirmek isteyen Kıbrıslı Rumlar adayı Kıbrıslı Türkler için barınılmaz bir hale getirmiştir. Kıbrıslı Türkler 1963’te kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde birçok haksızlığa maruz kalmış ve adada iki toplum arasında meydana gelen çatışmaların sonucunda birçok katliam ve saldırılar sonucunda Kıbrıslı Türkler 1974 Yılında adaya Türk askerlerinin müdahale etmesi sonucu adanın kuzeyine yerleşmiştirler. 1983 yılından beri bağımsız cumhuriyetini ilân eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ne yazık ki birçok ülke tarafından tanınmayan bir ülkedir. Bu bağlamda Kıbrıslı Türklerin hâkimiyet kurduğu ve kendi bağımsızlığını ilan ettiği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyan tek ülke Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Kıbrıslı Türkler ülkelerini tüm dünya ülkelerinin tanınması adına ciddi mücadele içerisindedirler. Nitekim 1 Ocak tarihinde ölüm haberi ile tüm KKTC halkını üzüntüye boğan Kıbrıslı bir Türk gencimiz ülkesinin tanınması adına kendi girişimciliği ile dağcılık sporculuğu adına 16 Aralık günü Antartika’nın en yüksek noktası olan Vinston dağının zirvesine çıkarak kimsenin tanımadığı o Türk bayrağını gururla zirveye asmıştı. 1 Ocak tarihinde gazete haberlerine elim bir kaza sonucu ölümü ile ilgili haberlerin paylaşımı Kıbrıs Türk toplumunu derinden üzmüştür. Kıbrıslı Türk’lerin yılmaması adına, ülkelerini tanıtmakla ilgili pes etmemeleri adına bu güzel gencimiz tarihe cesareti ve ülkesini dünyaya tanıtma inancı ile hep anılacak. Bugün birçok sporcumuzun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıtmakla ilgili ambargoya maruz kalmaktadır ve birçok spor müsabakasına Türkiye kanatları altında çocuklarımızın çaba harcadığını hepimiz bilsek de Kıbrıslı Türkler var olma mücadelesini dünyanın her yerine başarıları ile yazma girişimleri ile ortaya koymaya çabalamaktadır. Birçok Kıbrıslı Türk’ün farklı ülkelerde Kıbrıslı Türkler adına bilime ve ilime kattıkları değerlerde adlarının dünya basınında yer aldığına hepimiz tanıklık etmekteyiz. Bu çerçevede çocuklarımızın ve gençlerimizin önüne ışık olabilecek en büyük cevherin eğitim yapılandırılması ile ilgili eğitim sisteminde yanlış olan değerlerin ortadan kaldırılması ve çağdaş eğitim yaklaşımları ile dünyaya uyumlu bir Kıbrıs Türk eğitim sistemi yaratmak kaçınılmaz bir elzemdir. Bireysel anlamda Kıbrıslı Türkler kendileri adına ve ülkeleri adına büyük çabalar sarf etseler de bu çocuklarımızın devlet tarafından korunması ve desteklenmesi büyük bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bu gençlerimizin birçoğu kendi ülkelerinde kendi meslek alanları ile ilgili herhangi bir iş sahasının olmaması nedeniyle beyin göçüne de maruz kalabilmektedirler. Kendi ülkelerinde yeterli imkânların olmadığı, bir kavanoza kapatılmış gibi nefessiz kalan bir canlı gibi yaşam mücadelesi vermesi elbette tüm Kıbrıslı Türkleri mutsuz eden bir sorundur. Bu anlamda eğitim sorunlarını ifade etmenin, ifade edenlerin değer görmesi de çok önemli bir değerdir.
1974 yılında adanın ikiye bölünmesi ile birlikte Kıbrıs Türk eğitim sistemi farklı bir yapılaşma sürecine girmiştir. Başta Türk eğitim sistemi ile ilgili Türkiye’ye paralel olmakla ilgili yapılan girişimler öncelikle eğitim sisteminde merkeziyetçi bir yapının şekillendirilmesine de büyük etki etmiştir. Aynı yapılaşmanın Türkiye’de de mevcut olduğunu düşündüğümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile birlikte başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Harf Devrimi ile birlikte Türk eğitim sistemindeki reform hareketlerini cumhuriyetin kurulduğu dönemlerden bugüne yeni kurulan bir devlet yönetimi içinde birçok inkılap ve devrimler ile birlikte topluma eğitim sürecinde büyük mücadelelerle yansıtmaları sonucunda bugünlere pek de kolay gelinmediğini belirtmekte fayda var. Türk eğitim sistemine ilişkin Türk devletlerinde birbirinden farklılıklar içeren yapılaşmaları barındıran sistemleri ile ilgili özellikle Azerbaycan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye’nin birçok ortak değerlerinin olduğunu görebilmekteyiz. ancak bunlar dışında farklılıklarının da henüz tam doğru anlaşılmadığını belirtmekte fayda var. Her iki ülkede de eğitim ve öğretim programlarının öğretim odaklı olması eğitimle ilgili çağdaş dünyaya ayak uyduran bir sistem tartışmasını toplum ve yeni dünya ihtiyaçları içinde karşımıza çıkardığını da belirtebiliriz. 1983 sonrasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilan edildikten sonra nedeniyle Kıbrıs Türk Eğitim Sistemi’nin tarihsel anlamda şekillendirilmesine de etki etmiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde eğitim işlerinden sorumlu olan kurum Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’dır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nde zorunlu eğitim çağı, o yılın 31 Aralık gününden önce 6 yaşını tamamlayan çocukların on beş yaşını dolduruncaya kadar süren eğitim ve öğretimlerini kapsar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti adına eğitim işlerinden sorumlu KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı eğitim ve öğretim hizmeti sunan devlet okulları ve özel okulların eğitim faaliyetlerini yürütmekle ilgili işlevleri ilköğretim, ortaöğretim, mesleki teknik eğitim ve öğretim kurumları, pratik sanat okulları, yükseköğrenim kurumları adı altında bakanlık daire birimleri ile yürütmekte ve denetlemektedir.
Eğitim sorunlarının temeli Kıbrıs Türk Eğitim Sistemi’nin eğitim politikalarının ülkede devlet politikası oluşturmamış bir sistemde yürütülmesidir. Bu bağlamda ülkede değişen siyasi yapılaşmalardan ilk etkilenen faktörlerden biri de eğitim olmaktadır. Eğitim müfredatları, eğitim ve öğretim programları değişen hükümet politikaları ile farklılaşabilmektedir. Dünya genelinde her geçen gün artan göç sorunu da eğitimi olumsuz etkilemekte olan bir diğer sorundur. Ülkede her geçen gün artan nüfus nedeniyle sınıf sayılarının kalabalıklaşmaktadır. Bu kalabalık öğrenci nüfusu her geçen gün artarken öğrenci ve öğretmene sunulan ortama yönelik var olan imkânların değiştirilmemesi ve yenilenmemesi eğitimi olumsuz etkilemektedir. Öğrenci ve öğretmenin performansını olumsuz etkileyen bu sorunların temeli bilgi toplumu olmanın ötesine çıkmış gelişmiş dünya ülkelerinde var olan çağdaş eğitim felsefesine Kıbrıs Türk Eğitim sisteminin entegre olamamasıdır. Bu duruma ilişkin en önemli etkiyi Covid-19 Virüsü nedeniyle eğitim ve öğretim hizmetini dijital kaynaklarla sağlama sürecinde gösteren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı eğitim hizmeti sağlama durumu ile ilgili yeterli düzeyde başarıya ne yazık ki ulaşamamıştır. Kısa sürede uzaktan eğitimi sağlamaya yönelik girişimler üstlenilse de bu girişimlerde teknik alt yapı ve personel eğitiminin yetersizliği eğitim hizmetlerinin kalite anlamında hedeflenen başarıya ulaşmasını sağlayamamıştır.
Eğitim hizmetlerinin gerçekleştirilmesine yönelik eğitimin ekonomik boyutuna ilişkin finans sıkıntıları, yabancı uyruklu öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerine yönelik toplumsal uyum ya da entegrasyona yönelik herhangi bir planlamanın mevcut olmaması da eğitimin genel sorunları arasında yer almaktadır. Okul yapılaşmalarında öğrencilerin erken yaşta sınav sistemi ile başarılarının ölçülmesinde klasik ölçeklerin ve klasik sınıf yapılaşması ve sınıf yönetim felsefelerinin de olması eğitimi olumsuz etkilemektedir. Bu doğrultuda uygulamaya dayalı eğitim ortamlarının sağlanamaması, spor, müzik, resim ve daha pek çok sanatsal faaliyetin hizmet sunmasında yetersiz kalması devlet okullarında kalitenin yetersizliğine ve velilerin özel okulları tercih etmelerine neden olmaktadır. Meslek liselerine ayrılan bütçenin yetersiz olması ve atölyeler dışında bu okullarda yetişen gençlere geleceğe ilişkin yatırım sağlanamaması da ciddi bir sorun olarak değerlendirilebilir. Ülkede akademik anlamda başarısız olan öğrencilerin tercih ettiği okullar olarak nitelendirilen meslek liselerinde öğrenci yapısının ilgisiz aileler olması ya da sorunlu öğrenciler olması bu alanda rehberlik hizmetlerinin ve insan kaynaklarına duyulan ihtiyaçları dikkat çekse de mevcut şartlarda her hangi bir değişimin olmaması olumsuz bir durumdur. Nitekim eğitimde iş gücü olacak asıl emekçilerin yetişeceği meslek liseleri ve uygulamaya dayalı tüm okullardaki eksiklikler bu alanlara toplumun da değer vermesine engel olmaktadır.
1980’li yıllarda Türkiye Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı tarafından hazırlanan kitaplar ile eğitim –öğretim hizmetlerinde kaynak kullanan öğretmenler daha sonra Kıbrıs Türk Eğitim sisteminin kendi ihtiyaçlarına uygun, kendine özgün kitaplar üreterek kendi toplum ihtiyaçları çerçevesinde eğitimi iyileştirmeyi amaçlasa da bu çalışmalar da pek başarılı olamamıştır. Özellikle bu çalışmalar ilköğretim aşamasında hazırlanan kitap komisyonlarınca amatör biçimde hazırlanan kitaplarda Türk Dil Kurumu adına ve Türk Edebiyatı adına önemli şairlerin, yazarların ihmâl edilmesine de sebep olmuştur. Bu anlamda bazı değerlerin zamanla unutulması gibi bir sorun bugün gündemde tartışılan Türk değerleri ile ilgili yeni neslin bazı değerleri kazanamamasına da etken olmuştur. Bu doğrultuda yapılması gereken asıl görev Kıbrıs Türk toplum yapısına uygun değerleri de içine barındıran edebiyat ve tarih dallarında milli varlık ve bütünlüğü hiçbir siyasete esir olmayan tarafsız ve bilimsel eserler ortaya koymaktır. Nitekim bu konu ile ilgili özellikle Kıbrıs Tarihi dersleri ile ilgili eğitim bakanlığı bilimsel kaynak ve verilere dayandırılarak öğretmen ve öğrenciye kitap kaynağı oluşturmayı son yıllarda başarabilmiştir. Bu anlamda her geçen gün üniversite sayısı hızla çoğalan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bilim ülkesi olma yolunda ilerlemesi ülkenin diğer dış dünya ülkelerince de tanınmasına katkı sağlayacaktır. Fakat ülkeye dış ülkelerden gelen akademisyen, sanatçı ve öğrencilerin katacak oldukları değerlerde ciddi stratejik planlamalarla eğitim sistemine de katkı sağlanacak destek eğitim projelerinde bu değerli insanlardan istifade edebilmesi gerekmektedir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ilköğretim kademesi okulöncesi eğitim ve ilkokul öğrencilerinden oluşmaktadır. Okulöncesi eğitim 4 yaş ve ana sınıf olarak sınıflandırılmıştır. Zorunlu eğitim çağı olmamasına rağmen okulöncesi eğitim hizmeti devlet tarafından oldukça kapsamlı bir biçimde hizmet sunmaya çabalamaktadır. Adanın kuzeyinde ilköğretim dairesine bağlı okulöncesi eğitim kurumları 4 yaş ve ana sınıf olarak ikiye ayrılırken; bu eğitim kurumları bazı bölgelerde anaokulu olarak ayrı binalar niteliğinde iken; bazı bölgelerde ise ilköğretim kurumları içinde yer almaktadır. İlköğretim kademesi içinde okulöncesi eğitim öğrencileri haftalık 25 ders saat ders görürken; ilköğretim öğrencileri haftalık 30 saat ders görmektedirler. Tüm okullar sabah 8.00’da açılmaktadır. İlköğretim kurumları 12.40, ortaöğretim kurumları ise 13.00’a kadar eğitim vermektedirler. Nitekim pandemi lşartları nedeniyle en çok üye sayısına sahip sendikalardan alınan görüşler doğrultusunda kalabalık sınıflarda eğitimin sağlıklı yürütülebilmesi için ilköğretim kademesinde yer alan öğrencilerin okul paydos saati 13. 10 olarak belirlenmiş olup; bu saatin de ortaokul ve lise öğrencilerinin çıkış saatine denk gelmesi nedeniyle trafiği olumsuz etkilediğini özellikle şehir merkezinde yaşayan veliler daha yoğun hissetmektedir. Bu çerçevede asıl temel sorunun ülkede toplu taşımacılık ile ilgili hizmetlerin yetersiz olduğu gerçeği de hemen karşımıza çıkmaktadır. Genel anlamda teneffüs saatleri ilköğretimde 20 dakika, ortaöğretim ve lise kurumlarında ise 15’er dakika olup bu süreler özel okullar başta olmak üzere birçok okulda ilgili okulun kendi inisiyatiflerine bağlı olarak başlangıç ve bitiş saatleri değişebilmektedir. Ders süreleri 40’ar dakikadır. Bu süreçler ders geçişlerinde ilköğretimde 2 blok dersten sonra teneffüs olurken; ortaöğretimde 3’er derse kadar ara vermeden yürütülmektedir. Bu duruma ilişkin geleneksel İngiliz döneminden kalan bazı uygulamalar Türk eğitim sisteminde eğitim faaliyetlerinden çok öğretim faaliyetlerine ağırlık verilmesi açısından olumsuz bir durumdur. Öğrenme ve öğretme süreçlerinin geleneksel değerler ile Türk eğitim sistemine uyarlanamamasına ilişkin sendikalar ya da ilgili eğitim bakanlığının bu durumu bir sorun olarak ele almaması dikkat çekici bir durum olarak nitelendirilebilir. Dönem dönem tam gün eğitime geçilmesine ilişkin bazı projeler sağlanmaya çalışılsa da bu projeler ekonomik, teknik ve personel sağlamakla ilgili yetersizlikler nedeniyle başarısız sonuçlandırılmıştır. Okul yapılaşması ile ilgili kapalı okul bahçesine sahip olmayan bina sayısının fazla olması, okullarda yemekhane, kütüphane, dinlenme alanlarının çağa uygun olmaması da elbette eğitim sistemine olumsuz etki etmektedir. Özellikle ülkede toplu taşımacılık olmaması nedeniyle öğrencinin ulaşım hizmetinin ilgili bakanlık bütçesi ile karşılanıyor olması ya da her ailenin kendi çocuğunun ulaşımını karşılaması da eğitime ekonomik anlamda olumsuz etki ediyor. Diğer anlamda okulların temizlik ve bakımları ile ilgili görevli temizlik personellerinin de iş güvenliği dışında görev ve sorumlulukları ile ilgili kapsamlı bir yasanın olmadığı, var olan çalışma esaslarını sağlamakla ilgili okul yöneticilerinin yetersiz olduğu da dikkat çekmektedir. Pandemi döneminde kalabalık okullarda adanın kuzeyinde KKTC MEKB ve ilgili öğretmenlerin sendikası işbirliğinde okul saatleri ve ders süreçlerinde değişmiş olsa da özellikle okulöncesi eğitim kurumlarında öğretmen yardımcısı olarak görev yapmakta olan öğretmen yardımcılarının yasada belirlenen çerçeveler dışında görev ve sorumlululara tabi tutulmaları, zaman zaman okula gelmeyen öğretmen olduğu durumlarda bu öğretmen yardımcılarının pedagojik formasyona sahip olmaynlarının da azın-msanmayacak kadar çok olduğu bilindiği halde okullarda öğrtmen yokluğu süreçlerinde boş ders dolduruyor olmaları gibi sorunların hiç ele alınmaması dikkat çekicidir. Hatta hala daha 21. Yy. şartlarında bu yardımcı ablaların devlet çatısı altında sigortalarının okul aile birliklerinin sorumluluğunda imiş gibi yatırılması ya da okul aile birliği olmayan okullarda sigortasız bir biçimde çalıştırılması devlet kurumları adına emek sömürüsünün resmi bir kurum veya kuruluşta olması adına ciddi bir sıkıntıdır. Yasada bir takım kuralların var olması adına birçok şeyin yasa dışında olması ne yazık ki eğitim kurumlarının topluma etik, liyakat ve adalet adına olumsuz yansıttığı bir sorun olarak değerlendirilebilir.
Öğrencilerin güvenliğine ilişkin okul binalarının sigortalarının olmaması, okul binalarında kurulan elektrik tesisatlarının birçoğunun 1974 öncesi kurulan düzende olması hem çalışan kadroyu hem de eğitim hizmeti almak amacıyla okullara gelen öğrencilerin can sağlığını da riske atmakta olan bir sorundur. Okullarda bu sorunların dışında okulların fotokopi makineleri, bu makinelerin servis ücretleri, fotokopinin çekilebilmesi gereken renkli veya renksiz mürekkep, kâğıt vb. malzemeler dışında kırılan ya da zarar gören malzemelerin bakımı, öğrencilerin tuvaletlerinde kullanılan temel temizlik malzemeleri de okulların kendi bütçeleri ile sağlamaktadır. Hatta yaralanma veya herhangi bir kaza durumunda kullanılan ilk yardım dolabı ve/veya malzemeleri de okulların kendileri tarafından tedarik edilmektedir. Bu bağlamda okulların ihtiyaçlarına katkı koymak amacıyla her okulda okul aile birlikleri ilgili bakanlık tarafından yasa ve mevzuatlar çerçevesinde bulunmaktadır. İlköğretim eğitim süreci 5 yıl olup; bu kademeden sonra ortaöğretime geçiş yapılmaktadır. Bu eğitim sonucunda öğrenciler geleceklerine ilişkin ilk adımı kolej giriş sınavları adı altında yapılmakta olan test sistemine bağlı ölçme değerlendirme ölçütü ile “Türkçe”, “Matematik”, “İngilizce”, “Fen Bilgisi” ve “Sosyal Bilgiler” adlı derslerin müfredat kapsamında her sorusu 4 seçenekten oluşan sınavla başarı sırlamasında ilgili kolejlere alınacak öğrenciler belirlenmektedir. Bu bağlamda tek tip insan modeli arayışı ile ülke ekonomisini dünya ile rekabet edebilir seviyeye ulaştıracak gençlerin yetiştirilmesine yeterli olamamaktadır.
Ülkede konuşulan anadil “Türkçe” olmasına rağmen Kıbrıs Türk toplumunun kültür değeri haline gelmiş olan Kıbrıs Ağzı’nda kullanılan birçok kelime ülkeye Türkiye’den gelenler tarafından farklı anlaşılabilmektedir. Bu bağlamda turizm dışında ülkede müzik sanatı ile uğraşan değerli sanatçılar ülkenin dil yapısını yabancılara hissettiren birçok çalışma sergilese de okulların medya aracılığı ile birçok kültürel değeri topluma yansıtabileceği çalışmalar kendi içinde kısıtlı kalmaktadır. Bu da eğitim kurumlarının toplum, kültür ve eğitim algısına etkisinde disiplinler arası birçok kanala ulaşmasını gerekli kılmaktadır.
Pandemi nedeni ile okulların amaçlarına ulaşmakla ilgili eğitim hizmetlerini öğrencilere kaliteli bir biçimde sağlayamaması Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın eğitim bütçesinde geleneksel yapıdan uzaklaşıp çağdaş yatırımlar yapmasına sebep olmuştur. Fakat özellikle tekno-pedagojik alt yapı eksikliği okullarda okulöncesi ve ilköğretim kademesinden başlanarak bilgisayar teknikerleri ya da bilişim teknolojileri uzmanlarının her okul bölgesinde olmasını gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda herhangi bir plan ya da proje olmadığı gibi pandemi nedeniyle ihmal edilen ya da istismar edilen çocukların tespit edilmesine ilişkin de eğitim bakanlığının takibini sağlayabileceği bir kadronun bakanlık bünyesinde olamaması da ciddi bir sorun olarak nitelendirilebilir.
Okullarda şiddet, zorbalık, mobbing gibi sorunların takibi ve olumsuz okul iklimine sebep oluşturabilecek sorunların tespitine yönelik Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’na bağlı Milli Eğitim Denetleme, Değerlendirme ve Yürütme Kurulu adında bir kurul vardır. Bu kurulda var olan denetmenler okul sayıları, öğretmen sayıları ve öğrenci sayıları baz alındığında ne ilköğretim kademesinde ne ortaöğretim kademesinde ne de lise kademesinde yeterli kapasitede değildir. Hatta Bu denetleme kurulunda var olan personellerin görev ve dağılımlarına ilişkin uzmanlıkları ve görev dağılımları ile ilgili de sıkıntılar olduğu görülmektedir.
Genel anlamda 1983 yılında kurulan Cumhuriyetin ardından Kamu görevlileri kapsamında Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı çatısı altında yer alan tüm kadroların mensubu oldukları birimlerde yasalar güncelleştirilmemiş olup her kademede yasalarla ilgili eksiklikler dikkat çekmektedir. Öğretmen yetiştirme ve geliştirme hizmetlerini sağlayan Eğitim Ortak Hizmetler Dairesi Öğretmenlerin mesleki gelişimleri için mevcut durum analizi yapmak yerine öğretmen ihtiyacı adı konularak talepler doğrultusunda hizmet içi eğitim kursları düzenlemektedir. Bu eğitimler ile ilgili planlamalar yıl içerisinde planlanması gerekirken son 3 yıldır bu hizmet içi eğitimler oldukça fazla fakat ne amaca ulaştığına ilişkin hiçbir raporlaması yapılmayan eğitimler haline dönüşmüştür. Bu eğitimlere katılan öğretmenlerin birçoğu terfi sınavlarında bu eğitimlere katılmaktadırlar. Bu da hizmet içi eğitimlerin asıl amaçtan sapıp, araç haline dönüşmesine neden olmaktadır. Öğretmenlerin hizmet içi eğitimlere katılmasına ilişkin herhangi bir zorunluluk olmadığı gibi bu eğitimlere katılmakla ilgili harcanan emek ve zamana yönelik de ek ödenek, harcırah almaları gibi bir durum da yoktur. Dolayısıyla bu hizmet içi eğitimler öğretmenlerin terfi sınavlarında karşılaşmakta oldukları sınav içerikleri ile de örtüşmediği için bu hizmet içi eğitimlerin amaç ve kapsamlarının gelişigüzel ve plansız yapıldığını belirtebiliriz. Hizmetçi eğitim kursları ile ilgili öğretmen derecelendirmelerinin olmaması, eğitim düzeyi lisans olan öğretmenler ile yüksek lisans veya doktora düzeyinde olan öğretmenlerin aynı kapsam içeriğinde eğitime tabi tutulmaları da ayrı bir sorun olarak nitelendirilebilir. KKTC’de Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın hizmet içi eğitimlerle ilgili “eğiticinin eğitimi” niteliğinden soyut olduğu için öğretmenlerin ve yöneticilerin paylaşma ve birlik adına zafiyetleri beslenmektedir. Nitekim bu sorun eğitime gönül verecek asıl değerlerin değersizleşmesine de temel oluşturmaktadır. Bir diğer önemli sorun ise bakanlık birimleri tarafından izcilik, müzik komisyonu, eğitim dersleri ile ilgili komisyonların seçme ve eleme usulü ile değil de gönüllülük esası ile yapılıyor olması sorunu vardır. Bir çok meraklı öğretmen bu komisyonların oluşturulması ile ilgili haberleri duymamaktadır. Genelgeler okullara ulaştırılsa da okullarda okul müdürleri bu duyuruların tüm personele ulaştırılmasına yetersiz olabilmektedir. Son yıllarda duyurular gerektiği şekilde yapılmaya çalışılsa da bu konuya ilişkin elektronik belge yönetim sistemi ile her personelin kendi adresinden görebileceği bir duyuru sistemi henüz oluşturulmamıştır. Bu nedenle bu tür çalışmalara yönelik ne yazık ki birkaç gün içinde duyuru yapan Bakanlık Birimleri orada ilgili bakanlık birimindeki daire müdürüne yakın kimselerin o komisyonlarda görev alması sağlanmaktadır. Bu sorun da eğitimde kaliteye ulaşmak adına tarafsızlık ve bilimsellikten uzaklaşmaya sebep olmaktadır.
Okulların en ciddi sorunu okullarla ilgili mevcut durum analizlerinin doğru yapılamamasıdır. Okullar merkezi yönetim anlayışı içinde bu çalışmaların Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı tarafından yapılmasını beklemektedirler. Oysa bu görev her okulda okul müdürleri, okul müdür muavinleri veya her sınıfın sınıf öğretmeni tarafından sağlanabilir düzeyde olmalıdır. Bu bağlamda ilgili bakanlıkta personel olmasa da bu verilerin toplanması ile ilgili gönüllü komisyonlar oluşturmak yerine bu işi profesyonel yapan akademik çalışma becerisi yüksek, bilimsel verilere dayalı sorunları ve olayları doğru gözlemleyebilme ve raporlayabilme yetisine sahip üniversitelerden ya da akademisyenler destek kurulları oluşturulması ile bu sorunlar giderilebilir.
Okul yöneticileri lider okul olma amacından çok merkezden gelen kararları sağlamakla görevli yönetici pozisyonundadırlar. Bu özellik de klasik şartlanma esaslarına uygun düzenlenen sınavlarda başarılı olan öğretmenlerin seçildiği sınav sistemindeki yetersizlikle ilişkilendirilebilir. Girişimcilik konusunda az sayıda yöneticinin yer aldığı okullar diğer okullara model olmakla ilgili yeterli derecede ödüllendirilmemektedirler. Okullarda özerklik kavramının yasal mevzuatlar nedeniyle merkeziyetçi eğitim yönetimi bakış açısı içinde yapı olması da okulların başarı durumlarına olumsuz etki etmektedir.Bunlar dışında okullarda öğretmen motivasyonuna etki eden bir diğer önemli sıkıntı ise öğretmenlerin performans değerlendirmelerinin yapıldığı sicil değerlendirme formlarıdır. Bu sicil değerlendirme formları öğretmenlerin kendileri tarafından doldurulan ön yüzü dışında görev yapmakta olduğu kurumda kendilerinden sorumlu olan 1. Sicil amiri olan okul yöneticisi ve 2. Sicil amiri olarak ilgili kurumun bağlı olduğu daire müdürü tarafından doldurulmakta olup; burada doldurulan bilgiler öğretmene kesinlikle gösterilmemektedir. Ancak bu durum ile ilgili son 5 yılda terfi sınavlarına katılan tüm yönetici adaylarının 100 üzerinden 100 alması öğretmenlerin performans ölçütleri ile ilgili aralarında herhangi bir fark olmadığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Çalışan ve çalışmayanın ayırt edilmediği mevcut düzenin değiştirilmesine ilişkin herhangi bir teknik kurul kararının da olamaması ülkede eğitim işleri ilgili bakanlık görevlerine yerleştirilen yetkililerin niteliklerinde eğitim durum ve düzeylerinden çok siyasi güçlerinin esas alınarak görev almaları ile ilişkili olabilir. Dolayısıyla bu sorunlar tüm eğitimi olumsuz ekilerken öğretmen verimliğini de etkileyen performans ödüllerinin olamaması öğretmenlerin sicil değerlendirme formu ile değerlendirildiği sicil değerlendirme formu yerine performans değerlendirme formu ile değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Aynı sorun yönetici olan okul yöneticilerinin kadro alma süreci ve kadrolu öğretmen olabilmesi için muvakkat öğretmenlere uygulanan ölçme değerlendirme kriterlerinin de güncellenmesi gerekmektedir. KKTC’de devlet okullarında kadrolu öğretmen olabilecek öğretmen adaylarının merkezi bir sınavla alınmasını KHK ( Kamu Hizmetleri Komisyonluğu) adlı kurum gerçekleştirmektedir. Fakat bu kurumun düzenlemekte olduğu yazılı test sınavları ve mülâkat sınavları da çağ dışı olması eğitimi ve ülkenin gelişimini de olumsuz etkilemektedir. Temelde bu sorun eğitimin başarı ile yürütülmesini sağlayacak nitelikli öğretmenlerin göreve başlayabilmesine engel olarak değerlendirilebilir. Bu kurumun KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ile istişare ederek düzenleyecek olduğu her sınav sürecinde kamu alanındaki mesleki sınavlarda da disipliner bir çalışması olmaması eksiklik olarak nitelendirilebilir. Başta bu komisyonun düzenlemekte olduğu dil yeterlilik sınavları ülkede verilen İngilizce eğitim düzeyine uygun olmadığı için özel kurum ve kuruluşları kapitalist bir biçimde besleyen bir zemin olmaktan çıkartılmalıdır.
KKTC küçük bir coğrafya olması ile Türk eğitim sisteminin modernleşmesine pilot uygulama olabilecek birçok özelliğe sahip bir ülkedir. Dolayısıyla Türkiye’de yapılması kolay olmayan pek çok proje KKTC’de kolaylıkla sağlanabilir bir pozisyondadır. Bu bağlamda TC Milli Eğitim Bakanlığı ve KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Dışında üniversitelerin de projelerde yer alması önemli bir unsurdur. Bu bağlamda Türkiye’de YÖK ( Yükseköğretim Kurulu) ve KKTC’de YÖDAK (Yükseköğretim Planlama, Denetleme ve Akreditasyon Kurulu) işbirliği yaparken eğitim sorunlarını da göz önünde bulundurarak politikacıların ve diğer bakanlıkların da yer aldığı bir kurulla stratejik plan oluşturabilmelidir. Bu şekilde bir bakış açısı sergiledikçe vatandaşın kurumlara, kurumların da vatandaşa güven vereceği karşılıklı bir güven bağı oluşacaktır. Böylelikle bireysel çabalar bir araya gelerek kurumsal çaba haline gelecek ve ülkemiz eğitim sorunlarını giderme çabasında kalkınmaya öncelikle sorunları doğru ifade eder nitelikte olan kişilere değer vererek değer katabilecektir.

Yorumlar (1)
Cemil KURT - 05 Ocak 2022 12:51
Emeğine kalemine sağlık. Güzel tespitler, güzel öneriler. İnşallah Bakanlığınız sesinizi duyar. Katkı vermeye devam...
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Eğitim Bilimleri Yazıları