Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Emekli Akademisyen Hasan GÜNEŞ'in Köy Enstitüleri Üzerine Dr. Pınar KIZILHAN İle Yaptığı Söyleşi

Dr. Pınar KIZILHAN/ Hasan GÜNEŞ

Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 16 Nisan 2020 01:59 - Okunma sayısı: 3.828

Emekli Akademisyen Hasan GÜNEŞ'in Köy Enstitüleri Üzerine Dr. Pınar KIZILHAN İle Yaptığı Söyleşi

Köy Enstitülerin kuruluş günü 17 Nisan Bayramımız kutlu olsun! Köy Enstitülerinde emekleri geçen, üstün hizmetleri olan saygın öğretmenlerimi, saygıyla selamlıyorum. Bu anlamlı günde, çok değerli büyüklerimizi birlikte yad etmekten onur duymaktayım.

1.Köy Entitülerinde kadın öğrencilerin, değerlerimize kattıkları nelerdir?

Türkiye Cumhuriyetinin güç kaynağı aydınlanmadır. Köy Enstitüleri de cumhuriyet aydınlanmasında, özgün eğitim modeliyle yankılar yaratmış kültürel bir atılımdır. Köy Enstitüleri, Ulu önder Atatürk’ün öncülüğünde Aydınlamacı çağ başlatan bir ulusun ilerleyişinin, önemli destekleyici gücüdür, momentumudur. Enstitüler, Türkiye’nin 21 ilinde büyük bir kültürel hamle yaratmıştır, etkileri hala devam etmektedir.

Sorunuza dönecek olursam, enstitülü öğretmenler, bilime, düşün dünyasına, Türk Yazınına (anı, deneme, roman, öykü ve şiir) ve sanata yön vermişlerdir. Kadın eğitimci-yazarlarımız; Cılavuz KE mezunu Perihan Akçam, “Onca Çileden Sonra;” Pazarören KE ve Hasanoğlan YKE’lü Hatun Birsen Başaran, “Canevimde Mor Isırgan;” Aksu KE, Hasanoğlan Yüksek KE’lü Pakize Türkoğlu, “Tonguç ve Enstitüleri,” “Kızlar da Yanmaz;” Gönen KE mezunu, Keziban Korkut; Hasanoğlan KE mezunu Şehriban Tuğrul “Anılarımla Hasanoğlan,” “Bir Öğretmen Yetişiyor” gibi eserleriyle katkı sağladılar. & quot;1948 yılında harika çocuklar yasasıyla keman alanında Suna Kan ve piyano alanında İdil Biret yurtdışında müzik eğitimi aldılar. Uluslararası tanınırlığı olan kadın sanatçılarımızdır.

Ayrıca Türk Edebiyatına yön veren köy enstitülü eğitimciler arasında pek çok isim var, aklıma ilk gelenleri sayacak olursam: & quot;Mestan Yapıcı (Kızılçullu KE, Hasanoğlan YKE); Talip Apaydın (Hasanoğlan YKE); Dursun Akçam (Cilavuz KE); Fakir Baykurt (Gönen KE); Emin Özemir (Pamukpınar KE); Mehmet Başaran (Kepirtepe KE); Adnan Binyazar (Dicle KE); Mahmut Makal (İvriz KE); Ümit Kaftancıoğlu (Cılavuz KE); Osman Şahin (Dicle KE); Ali Dündar (Pazarören KE, Hasanoğlan Yüksek KE); Behzat Ay (Düziçi KE); Yusuf Ziya Bahadınlı (Pazarören KE);& quot; Osman Bolulu (Akpınar KE); Tahsin Yücel (Çifteler KE); Nadir Gezer (Arifiye KE); Ali Yüce (Düziçi KE); Şevket Yücel (Dicle KE) Türk Edebiyatına eserler kazandırmış enstitülü eğitimci yazarlar arasındadır.

Bazıları da yurtdışına gönderilmişlerdir. Rauf İnan, 1928’de Viyana Pedagoji Enstitüsü; Adnan Binyazar, ABD; Emin Özdemir, ABD; Mustafa Üstündağ, ABD Wisconsin Üniversitesi; Hatun Birsen Başaran, Londra; Ali Dündar, Georgetown Dil Enstitüsü.

2.Köy Entitülerinin öğretim programı boyutunu değerlendirebilir misiniz?

Enstitü müdürlerinden Rauf İnan’ın bir yazısında okumuştum… Enstitülerin ilk yıllardaki programı, yönetmelik, günlük, haftalık çalışmaları ve yaşama biçimi, her enstitünün kendi çevre koşullarına göre usta öğreticilerle, enstitü öğrenci başkanının da katılımıyla toplanan öğretmenler kurulunda inceleme ve kararlarla belirlendiği belirtiliyor. & quot;

Kanımca, Köy Enstitüleri öğretim programının, günümüz için geçerli eğitim uygulamaları vardır. Örneğin, eğitim fakültesinde yürütülen, benim de sorumlu olduğum “Birleştirilmiş Sınıflarda Öğretim” adlı ders, köy gerçekliğini, köyün güç odaklarını, köy toplumuyla ilişkiler kurmayı bilmeyi gerektirmektedir. Bu konuda Tonguç’un, “Köyde Eğitim” ve “Eğitim Yoluyla Canlandırılacak Köy” ayrıca Ferit Oğuz Bayır’ın, “Köyün Gücü” adlı yapıtları, köyü anlamak için benim başucu kitaplarım…

Programların bir diğer öğesi olan öğretim yöntemi de tabiki son derece özgün… İsmail Hakkı Tonguç, “iş içinde iş için eğitim” öğrenme ilkesini uyguladı. Ona göre “el, dışarı uzanmış bir beyindi. El ve beyin birlikte iş görmeliydi.” Kendisi, öğrenmenin, üretime dayalı olmasına ve üretimle sonuçlanması gerektiğine inandı. Enstitüler, öğretmenlik meslek bilgisi yeterli, elleri her türlü işe yatkın, becerikli köy öğretmeni yetiştiren bir meslek kurumuydu. Enstitülerde, erkekler için; dülgerlik, ekip dikme, bahçecilik, tarla tarımı, demircilik, yapıcılık, duvarcılık, elektrik, marongozluk kızlar içinse; ev idaresi, dokuma, yemek pişirme, biçki-dikiş, çocuk ve hasta bakımı vb. farklı iş kolları mevcuttu. Bir işi tamamlamak, imeceyle, dayanışmayla çalışmak öğrencilerin sorumluluk duygusunu geliştirdi. Tüm bu işler, aynı zamanda geometri ve aritmetik bilgisi gerektiriyordu. Örneğin, Süleyman Edip Balkır, Tonguç’un çağrısıyla Gölköy’e müdür atanır… Balkır’ın, burada tuğla fırını kurarak 279.000 tuğla ürettiğini biliyoruz. Yaşayarak ve yaparak öğrenme de buydu.

Programların bir diğer öğesi olan içerik de elbette yöntemle tutarlı… Tarım ve ziraat derslerinin amacı, öğrencilere, köyde ve köy okulunda kooperatifler kuracak, işletebilecek ve köylülere rehberlik edecek bilgi kazandırmaktı. Bu dersler; kooperatfçilik, genel ve özel meyvacılık, bağcılık, arıcılık, tarımsal teknolojidir.& quot;

Buna ek olarak söyleyebiliriz ki… Tonguç, enstitülerde ilk önce esnek program benimsemiştir. Örneğin, Trabzon Beşikdüzü köy enstitüsü yöneticisi Hürrem Aman, Piramidin Tabanı adlı eserinde, bir işin ulaştığı aşamanın, diğer bir işin zorunlu bir başlangıcı olduğunu söyler. Şöyle bir örnek verir: Fazla balık ürünü fıçıcılığı, tuzlamayı, balıkhane kurulmasını ve pazarlamayı kendiliğinden zorunlu kılmıştır. Diğer bütün işler de bu şekilde gelişiyor ve yeni aşamalara doğru ilerliyordu.

Bölgesellik özelliği taşıyan enstitülerin 1943 - 1947 ve 1953 yıllarında geliştirilen üç ayrı programı mevcuttur. İçerikte, eğitimbilim, kültür, tarım, ziraat ve teknik dersler yer alır. İlginçtir ki “serbest okuma etkinlikleri” ders dışı etkinlikler arasında en önemlisiydi. Amaç okuma alışkanlığı kazandırmaktı. Eleştirel bilinç bu sayede gelişti. Son olarak şunu ekleyeyebilirim ki… İşbirliği, öğrenme çevresini çok zenginleştirmiştir. Arkadaşlık, birlikte öğrenme, diyalog ve eleştiriye dayalı etkinlikler öğretim programının önemli bir parçasıydı. Eğitmen, öğretmen, gezici öğretmen ve bölge ilköğretim müfettişi hep eşgüdümle çalışmışlar. Sabahları, 1200 kişiyle oynanan halk oyunları buna en iyi örnektir. & quot;

3.Köy Enstitülerinde öğretim boyutunun yansımalarını çağdaşlık açısından değerlendirebilir misiniz?

Pauolo Freire, insan hayatını en anlamlı kılan şeyin “iletişim” olduğunu söyler. Tonguç’un enstitülerde yaratttığı atmosfer, sevgiye, saygıya, açık iletişime, diyaloğa, etkileşime ve en önemlisi de eşitliğe dayanırdı. Örneğin, Ankara Hasanoğlan köy enstitüsünde yöneticilik yapan Hürrem Arman, Piramidin Tabanı’nda bazı güçlüklerden de söz eder: Hasanoğlan bin kişiyi barındırır. Ziyaretçileri de çoktur. Tren istasyonu olmayan Hasanoğlan’a, 6 km uzaklıktaki Lalahan istasyonundan, enstitü malzemeleri bin bir güçlükle öğrencilerin sırtlarında taşınır. Buna benzer yüzlerce zorluk… Ancak diğer enstitülerin de işbirliğiyle Hasanoğlan öncü duruma gelebilmiştir. Tonguç da Hasanoğlan’da derslikleri gezerken, her konuda öğrencilerin eleştirilerini bizzat dinlerdi. Onlara, soru sorarken, öğrenciler, onun mutlu olduğunu mimiklerinden anlarlardı. Hasanoğlan’da işler bitince, çok sevdiği un çorbasını içerdi, arkasından da Âşık Veysel ve enstitülürle çay faslı…

Tonguç’un yetiştirdiği resim öğretmenleri, Ömer Uzgil, Görgü Karamuz’u da öğrenciler çok severdi. Enstitü müdürlerinin de tüm öğrencilerle diyalogları mükemmeldi. Enstitülü öğrenciler, öğretmenlerinden, usta öğreticilerinden bilgili ve alçakgönüllü olmayı öğrendiler. Gerçek bir yüce gönüllüğün ve yurtseverliğin ne olduğunu anladılar.

Can Yücel ve Fakir Baykurt dostluğunu, Baykurt, “Dost Yüzler”de anlatır. Görülen o ki, onlar da bu tutumu kazandı. Bu yönüyle, enstitülerdeki öğretmen desteği çok olumluydu ve son derece çağdaştı...& quot; & quot;

Aslında ilköğretim sorunu, 1930’larda hala çözülememişti. İsmail Hakkı Tonguç ve Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, köylerdeki cehaletin yenilmesi için kalıcı, tüm ülkeyi kapsayan çözüm düşünüyorlardı. İlk olarak, Eğitmen Kursları açıldı. Öğrenciler enstitülere geldiklerinde, çoğu enstitü, kurulma aşamasındaydı. Dayanışma ve işbölümüyle okul binaları, yatakhaneler, işlikler yapıldı. İşbirlikli çalışma günümüzde de en çağdaş yöntemdir, o dönemdeki işbirlikse eşşizdi.

Humanizma, enstitülerin bir başka boyutudur. Hümanizma, Bakan Hasan Ali Yücel öncülüğünde, eşi benzeri görülmemiş bir kültür ivmesiydi. Yücel, Ankara’da bir Opera Müzesi kurulması için de çalıştı. Batı klasikleri, Hasan Ali Yücel ve Sabahattin Eyupoğlu’nun büyük bir özverisiyle dilimize kazandırıldı. Gargantua’nın çevrilmesinde Sabahattin Eyüpoğlu gece gündüz çalıştı. Sanat ve bilim enstitülerde çok önemsendi. Öğrencilerin bu konuda edindikleri bilgiler, iş eğitimiyle desteklendiği için ileri düzeydeydi. İsmail Hakkı Tonguç’un talebiyle Âşık Veysel, köy enstitülerinde müzik dersleri verdi. Charles François Gounod, Beethoven eserleri mandolinle icra edilirdi. Belki sanatla iç içe yetişmelerinden kaynaklanıyor, bu eğitimcilerimizin yaşama duyarlı bakışları olduğunu düşünüyorum.

Enstitülerde sosyal ve psikolojik pekiştireçlerin sıklıkla kullanıldığına dair izlenimlerimi, birlikte çekilen o siyah beyaz ama insana heyecan veren resimlerden, okuduğum anılardan, enstitülü öğretmenlerimle zaman zaman yaptığım söyleşilerden edindim ve gözlemledim. Bakan Hasan Ali Yücel, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün enstitü müdürlerini ziyareti ve öğrencileri övdükleri, onlarla gurur duydukları, birlikte sohbet ettikleri sıklıkla deneyimlenmiştir. Orhan Veli’nin Köy Enstitüleri için yazdığı şiiri burada hatırlamak yerindedir:

Arifiye!
Şoför durdu, enstitü mektebi, dedi.
Süleyman Edip bey müdürün adı.
Bir yol da burada duralım;
Ellerinde nasır, yüzlerinde nur,
Yarına ümitle yürüyenlere
Bir selam uçuralım.

(Orhan VELİ)

Denilebilir ki… Köy Enstitülerinin öğretmen yetiştirme tarihindeki özgünlüğü, köyün, insan ve madde kaynağının en etkili şekilde kullanılmasından kaynaklandı. İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan ve kendisinden sonra atanan Bakan Hasan Ali Yücel iyi niyetli, köylüyle yazgı birliği içinde yaşayan, bilgelik, saygınlık ve liderlik vasıflarına sahip öğretmenler yetişmesi için çok emek verdiler. Köy Enstitüleri mezunları, genç Cumhuriyet Türkiyesi’nde Büyük Türkiye İdealiyle, çok yönlü yetişmiş, aydın öğretmen kuşağıdır. Bu nedenle Köy Enstitüleri, kültür ve eğitimde bir ivme kaynağı olmuştur. Tonguç, öğrencilerinin ifadesiyle, “eğitim babası” veya “Tonguç Baba” diye anılmaktadır, kendisinin eğitimde açtığı çığır budur.

4.Köy Entitülerinin eğitim programını eğitim felsefesi açısından değerlendirebilir misiniz?

Düşünmeyi öğrenme, düşündüğünü söyleme… Pakize Türkoğlu, “Tonguç ve Enstitüleri”nde, Tonguç’un amacının, bir an önce bu köy çocuklarına düşünmeyi ve düşündüğünü söylemeyi öğretmek olduğunu anlatır. & quot;Hürrem Arman, Piramidin Tabanı’nda en çok hastalık köylerde olduğu halde, neden köylerdeki hastalar hastaneye gidemiyorlardı? Köylerin neden suyu, elektriği, yolu yoktu da şehirlerin vardı? Neden akıl bilim dışı inanışlar köyde sürüp giderdi? İşte enstitülerle, o güne kadar yapılanın tersi oldu demektedir.

Yaparak yaşayarak öğrenme… Fakir Baykurt, “Unutulmaz Köy Enstitüleri”nde yapıcılık bölümü öğrencilerinin, kıraç, susuz, killi bir toprağı nasıl kirizma ettiklerini anlatıyor… Şöyle betimliyor, kirizmanın ne olduğunu; “toprağın altı üste, üstü altına gelerek, havanın azotuna, güneşin bereketine kavuşmasıydı”... 8 km ötedeki Tınaz Dağı’ndaki kaynaktan köye içme suyu getirmek için künkleri döşerlerken, bileşik kaplar yasasını öğrenirken bir taraftan da suyu nasıl akıttıklarını… Baykurt, hem yaşadığını hem öğrendiğini anlatıyor… & quot;İş içinde, iş için eğitimle, yaparak yaşarak…& quot;& quot;& quot;& quot;& quot;& quot; & quot;

Hümanizma… Hasan Ali Yücel öncülüğünde sanat eserlerinin benimsenmesi sağlandı. Okuma alışkanlığı, ritm, ahenk enstitünün bir yaşam biçimi olmuştu. Yücel sayesinde, her öğrencinin cebinde mutlaka bir şiir veya klasik vardı.

Bireyin çok yönlü gelişimi… Günümüzde öğretmenlik daha çok kadınlara yakıştırılıyor. Oysa Tonguç’un öğretmen yetiştirme felsefesinde olduğu gibi, öğretmen hem bilgiliydi, yılda 25 kitap okuyandı, halk oyunları bilen, Tonguç’u da halaya bekleyendi… Hem de iş konusunda becerikli, bağ, bahçe, zanaat işlerine karşı el yatkınlığı olacaktı. Böyle bir anlayışta öğretmenler, el ve beyni birlikte çalışan, üreten, mandolin çalabilen kendisiyle barışık cıvıl cıvıllardı.& quot;& quot;& quot;& quot;

Model olma… Enstitülü öğrenciler son derece profesyonel usta öğretici, öğretmen modelleri gördüler. Dolayısıyla onlar da aldıkları ışığı köye ve köy çocuklarına en iyi şekilde aktarmayı ülkü edindiler. Örneğin, Nazım Hikmet ile bizzat çalışan, enstitülü öğrencilere şiiri sevdiren Türkçe öğretmeni Fikret Madaralı, Savaştepe KE öğretmeni, Halil Zeki Tunaboylu, müzik öğretmeni Bedri Akalın daha niceleri…

Araştırmaya adanmış bir ömür… Enstitülü öğretmenler, araştırmacıdır. Çoğu saygın ödüllere sahiptir. Örneğin, Mestan Yapıcı öğretmenimizin Beydağ-Balyambolu-Palaipolis” adlı eseri Behçet Uz Başarı Ödülü, Ali Dündar öğretmenimiz Türk Dili Dergisinden Türkçeyi En iyi Kullanan Yazar Ödülünü almışlardır.

5.Köy Entitülerinin demokratik yaşama katkılarını anlatır mısınız?

1923’te köylü artık bir Cumhuriyet yurttaşıdır. Cumhuriyet yurttaşı, etkin vatandaş olmalıydı. Yurttaş bilincine sahip olma, devlet yönetiminde rol alma, sanat ve bilimde üretim rastlantısal değil, toplumsal hareketlilikle olmalıydı.

1930’larda eğitimin açık bir sistem olduğu gerçeğinden haraketle, sistem farklı girdileri bünyesine almayı başarabildi. Aksi, sistemin güç yitimine uğramasıydı. Dolayısıyla eğitim sisteminin girdilerinden biri de, köylünün üretime dayanan gücünü harekete geçirmek, zanaat sahibi olmalarını sağlamaktı. İlköğretim, ülkenin köylerine ulaşarak, tüm vatandaşlarını kucakladı. Sözcük dağarcıkları son derece sınırlı, “sus küçüğüm, söz büyüğün” diyerek yetişen köy çocukları, kendilerini eğitimle gerçekleştirebildi, yeteneklerini gördü, eleştirmeyi, şiir okumayı, laik düşünmeyi öğrendi. Enstitüler bu yönüyle son derece özgün bir modeldi.& quot;

Köy Enstitüleri 17.000 öğretmen yetiştirdi. Bilim alanında hizmet verenlerden aklıma ilk gelenleri söylersem; Dr. Niyazi Altunya, Cavit Binbaşıoğlu, Abdullah Özkuçur, Yusuf Korkut, Pakize Türkoğlu, Musa Uysal, Mestan Yapıcı ve daha niceleri… Türk siyasi alanında hizmet edenlerden anımsadıklarım; Osman Eroğlu (Hasanoğlan Yüksek KE, Burdur Mv); Mustafa Üstündağ (İvriz KE, Konya Mv. Milli Eğitim Bakanı) Mustafa Gazalcı (Gönen KE, Denizli Mv.), Hasan Fehmi Güneş (İstanbul Mv, İçişleri Bakanı); Emin Soysal (İzmir Kızılçullu KE Müdürü, Kahramanmaraş Mv).

Kısaca özetlersek: Bir aydınlanma projesi olan Köy Enstitüleri ile hak ve sorumluluğunun bilincinde, ülkenin çıkarlarının ne yönde olduğuna yönelik düşünce sahibi, kendi kişisel çıkarlarıyla ülke çıkarlarını uzlaştıran, oyunu özgür iradesiyle kullanabilen, bilinçli yurttaş yetiştirmek ve çağdaş bir toplum yaratmak hedeflenmişti. Köy Enstitüleri’nin planlanma, örgütlenme ve yönetimi bu amaç doğrultusunda projelendirilmişti. Bu bağlamda Köy Enstitüleri, devrimlerle hedeflenen çağdaş uygarlık düzeyini yakalamanın altın anahtarıydı.

6.Köy Entitülerinin yönetim ve örgüt boyutlarını demokrasi değerleri açısından değerlendirir misiniz?

Bazı enstitüler, sellere yataklık eden, sivrisinek bataklığı araziler üzerindeydi. Pakize Türkoğlu anılarında ve söyleşilerinde, bataklık kurutmanın da bir ders, bir iş olduğunu ifade eder. Tonguç’un liderliğinde, kurucu müdürler, öğrencilerle bu arazilerde eğitim binalarını inşa etti. İklim ve coğrafi koşullara özgü iş atölyeleleri kuruldu. Enstitülerde işbölümü egemendi. Kusursuz bir eşgüdüm vardı. Herkes işini inançla yapıyordu.

Örgütün eşgüdümlü çalışması elbette önemlidir. Bu eşgüdümü sağlayan, Tonguç’un güvendiği, başarılı, özü sözü tutarlı, devlet yönetimine saygılı kurucu müdürler vardı. Mesela, Şevket Gedikoğlu (İzmir Kızılçullu- Kayseri Pazarören); Rauf İnan (Eskişehir Çifteler KE ve Hasanoğlan Yüksek KE Müdürü); Hürrem Arman (Trabzon, Beşikdüzü); Süleyman Edip Balkır (1937’de Eskişehir Mahmudiye Eğitmen Kursu’nun kurucu müdürü, Gölköy KE, Arifiye KE Müdürü); Ömer Uzgil (Gönen KE müdürü); Talat Ersoy (Aksu KE kurucusu ve ilk müdürü, Kızılçullu KE Müdürü); Şerif Tekben (Malatya, Akçadağ) gibi pek çok kurucu müdür, her bir köyün kendine özgü durumunu tespit ediyordu.& quot; Yöneticiler, enstitülerin kuruluş felsefesini, amacını tarihsel ve toplumsal gerçeklik ekseninde yorumlamışlardır. Bu müdürlerin işbirlikli çalışması enstitüler arasında eşgüdümün sağlanmıştır.

Kurumdaki deneyimlerin, yaşantıların aktarıldığı yapıtlar var, enstitülerin işleyişini, mücadelesini anlamak için bunları okumak yerinde olacaktır… Bazılarını sayabilirim: Örneğin, Süleyman Edip Balkır, “Dipten Gelen Ses,” Halil Vural, “Karanlıktan Aydınlığa Köy Enstitüsü Işığı.”

Mesela, Aksu KE Müdürü Talat Ersoy’un öğrencileri, “Karanlıksokak’ta Aydınlanma- Aksu Köy Enstitüsü” adlı yapıtta müdürlerinin demokrasi değerlerini nasıl savunduğunu anlatırlar. Gazeteci - yazar Ahmet Emin Yalman da Çifteler Köy Enstitüsüne 1944’te konuk olmuş, “Yarının Türkiyesine Seyahat”inde enstitülerdeki demokratik eğitim uygulamalarına dair gözlemlerini kaleme almıştır.

Demokrasi değerleri, sorumluluk alma, bireysel çabalarda görülebiliyor. Bazı enstitü müdürlerinin eşleri de enstitülerde gönüllü çalışmışlar, kız öğrencilerle yakından ilgilenmişlerdir. Örneğin, Gönen Köy Enstitüsü müdürü Ömer Uzgil’in eşinin, anne şefkatiyle kız öğrencilerle ilgilendiğini anılarda okumuş ve etkilenmiştim.

Sözleri Halil Zeki Tunaboylu’na, müziği Bedri Akalın’a ait “Aynı yolda aynı emek” marşı o coşkuyu anlatan en güzel eserdir. Benim bir öğretmen olarak, köy enstitüleri deneyiminden öğrendiğim, öğreneceğim çok şey var: Örnek insanlar unutulmaz!

Ruhunuz şad olsun, devriniz daim olsun!

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Eğitim Bilimleri Yazıları