Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Beşeri Kültürün Temel Öğesi Aile

PROF.DR HİKMET YILDIRIM CELKAN

Kategori: Bilimsel Makaleler - Tarih: 15 Mayıs 2019 03:02 - Okunma sayısı: 3.229

Beşeri Kültürün Temel Öğesi Aile

Beşeri Kültürün Temel Öğesi Aile*

PROF.DR HİKMET YILDIRIM CELKAN

 

            İnsanoğlunun dünyaya gözünü ilk açtığı yer onun ailesidir. İnsanların en belirgin özelliği aile ile başlayan topluluk hayatıdır. Toplu halde yaşamanın karmaşık ve somut şekli karşımıza sosyal realite yani toplum olarak çıkar. Toplum ise antropologlara göre kültürel bir varlıktır. Nerde toplumsal hayat varsa, orada bir de kültür vardır. Yani kültür toplum hayatının ürünüdür. Toplumları organizmaya benzetirsek, aile hücrelerin yerini tutacak, kültür ise fizyolojik faaliyetlere tekabül edecektir. Şu halde varlık alanının beşeri kesiminin aile-toplum-kültür üçgeninden ibaret olduğu söylenebilir. Ailenin toplum kültürünü muhafaza ve idame ettirme özelliği ile bu konudaki tartışılmaz öneminin izahına geçmeden önce her iki kavramın yani aile ve kültürün çok kısa bir analizinin yapılarak temel niteliklerinin belirtilmesinde fayda vardır.

 

            Aile anne, baba ve çocuklardan meydana gelen en küçük toplumsal birimdir. Fransız sosyologu E.Durkheim aileyi “Aralarında kan bağı bulunan ya da aynı soydan geldiklerine inanan fertlerden oluşan sosyal varlıktır.” diye tarif ediyor. Kan bağı ve hısımlık ailenin iki temel vasfıdır. Bunun yanında siyasi ve iktisadi cemiyetlerin sembolü olarak sosyal bir varlık şeklinde gözükme niteliğini de göz önüne almak gerekir. Ailenin menşei hakkında sosyologlarca ileri sürülen cinsel içgüdü, mutlak cinsi serbestlik, insanlığın tekâmülü sorucu ortaya çıkma ve insanlığın başlangıcından beri her zaman mevcudiyeti gibi görüşlerden hangisinin geçerli olduğu konusunda kesin karar kılınamamakla beraber, onun, insanın yaradılışından beri mevcudiyeti kılan ailesinden günümüzün modern ailesine kadar çeşitli değişmelerle süregelen ve ferdi her türlü gelişimi itibariyle ihata eden bir sosyal varlık olduğu bilinmektedir.

           Saygı, sevgi, dayanışma, sadakat, itaat ve işbölümü her çağdaki aile tiplerini karakterize eden temel niteliklerdir. Aile önce bir evlenme akdiyle başlar. Sahiplenme, kıskançlık, bencillik, mülk edinme, ferdi iradeyi sınırlandırma gibi motifler evliliğin tezahürüdür. Başlangıçta biyolojik esaslara dayalı ailenin daha sonra sosyal bir örgüt karakterine büründüğünü, çeşitli fonksiyonları üstlendiğini görüyoruz.

 

            Bu fonksiyonların başlıcaları şunlardır.

 

  1. Nüfusun çoğaltılması veya yenilenmesi
  2. Ekonomik, biyolojik ve psikolojik tatmin
  3. Çocukları sosyalleştirme
  4. Milli kültürü taşıma

 

Biz yukarıdaki fonksiyonların daha ziyade kültür taşıyıcılığı üzerinde durmak istiyoruz. Kültür bir toplumun yaşama biçimidir. Bir milletin düşünürlerinin kültür anlayışları farklı olduğu gibi, milletlerin de anlayışları çeşitlilik gösterir. Mesela Almanlar kültür ve medeniyeti birbirine karıştırırlar. Fransızlar her ikisi arasındaki farklılık görürler. İngilizlerin anlayışı Fransızlarınkine daha yakındır. Ama kültürün çeşitli tanım ve telakkilerinde ortak bazı esaslar bulmamız mümkündür. Mc Iver kültürü tarif ederken “Kültür uğrayış ve düşünüş tarzımızda, günlük münasebetlerimizde, sanatta, edebiyatımızda sevinç ve eğlencelerimizde, tabiatımızda ifadesini bulur” der.

 

Cohen kültür için, “Genel olarak, inançlar, değer hükümleri, örf ve adetler, zevkler, insan tarafından uğraşılan her şeyi”, Wolf ise “bir milletin fertlerinin iştirak halinde bulunduğu manevi hayat” der. T.S. Eliot’a göre, “Kültür bir bütün olarak toplumun mahsulüdür…. Hayat uğraşmaya değer yapan şeyder.” R.Linton ise kültürü “öğrenilmiş davranışlar ve bu davranışların sonuçlarından meydana gelmiş bir bütün” olarak tarif eder. Kültürün en iyi tarifi bizde Ziya Gökalp’te ifadesini bulur. Ona göre “bir kavmin vicdanında yaşayan kıymet hükümlerinin toplamına o kavmin kültürü denilir.” Bir başka tarifinde Gökalp şöyle der; Kültür yalnız bir milletin dini, ahlaki, hukuki, akli estetik, cizmi ve fenni hayatlarının ahenkli bir bütünüdür”. İ.H.Baltacıoğlu ise gelenek birliğin millet olmanın ve kültürün en önemli gereği sayar.

 

Yukarıdaki tariflerin sonucunda kültür için nihayet şunu söyleyebiliriz; “Kültür bir millete şahsiyetini kazandıran, diğer milletlerle arasındaki benzer ortak ve farklı yönleri tayine yarayan, tarihin seyri içerisinde teşekkül etmiş, o millete mahsus madde ve manevi değerlerin ahenkli bütünüdür”.

 

Kültürün bütün tariflerinden çıkarabileceğimiz ortak özellikler vardır. Kültür: a) Millidir, b) Sosyaldir, c) Manevidir, d) Tarihidir, e) Devamlıdır (süreklilik). Tarihi seyri içinde kültürler açık ya da kapalı olma özelliği gösterir, maddi ve manevi çizgide gelişirler.

 

Ailenin taşıyıcılık görevini yaptığı daha ziyade manevi kültür olup inançlar, değerler, normlar ve kültür kaziyelerinden teşekkül eder. Kültür tek tek fertlerde, sosyal sınıflarda ve topyeklin toplumda farklı biçimlerde tezahür eder. Ayrıca bir bölgenin, bir etnik veya sosyal grubun kültürü de toplumun genel kültürü içerisinde alt kültürleri meydana getirirler. Toplumların tarihi ve coğrafi sosyal evrimi bakımından ilkel ağırlıklı kültürler arkaik kültür, aşiret kültürü, yerleşik kültür, teknik kültür, beşeri kültür. İleri kültür gibi öteki kültür şekillerinden de bahsedebiliriz.

 

Tarihi ve sosyal evrimleri içerisinde toplumlar kültürel yönden benzeşme (convergeance) ve farklılaşma (divergeance) gösterirler. Aynı eğilimler fertler arası İlişkilerde de ortaya çıkar. Kültürün benzeşme ve farklılaşma eğilimleri yanında yayılma, assimile etme, yabancılaştırma, kültürleme (enculturation), kültürleşme (acculturation), kültürlenme (culturation), zorla nakledilme (trans-culturation) gibi öteki süreçlerini ve problemlerini de görüyoruz;

 

Kültür taşıyıcılığı bakımından aileyi yukardakilerden daha çok kültürleme ve kültürlenme ilgilendirmektedir. Kültürleme, ferdin içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını yani  kültürünü kazanmasıdır. Kültürlenme ise farklı toplumsal yapı ve kültürlerden gelen fert ve grupların karşılıklı etkileşimleri sonucunda yeni bir senteze ulaşılmasıdır. Şahsiyet gelişimiyle sosyalleşmesi henüz devam eden çocuğun ve gencin bilhassa kültürleme ve kültürlenme bakımlarından hassas bir dengede bulunduğu gözden uzak tutulamaz. Sözü edilen hassas denge içerisinde bizi en çok ilgilendiren husus, beşeri İlişkilerin milletlerarası planda gayet karmaşık mahiyette sürüp gittiği çağımızda milli kültürümüzün yabancı kültürlerin hegemonyasına girmesinin engellenmesi, bunun için gerekli eğitim sisteminin kurularak özellikle, yetişmekte olan neslin şuurlandırılıp, yabancı kültürlerden gelebilecek. tesirlere karşı hazır hale getirilmesi ve bu konuda aileye düşen görevlerin gayet açık ve sistemli biçimde temellendirilmesidir.

 

Kültürle İlişkisi bakımından aileyi İlgilendiren İki problem vardır. Birincisi kültürün nesilden nesile nakli ve bu süreç içerisinde ortaya çıkabilecek engelleyici tesirlere karşı tedbirler almaktır. Bu nokta,  ailenin aynı zamanda kendi İçindeki yapısal gelişimi ve toplumla İlişkisi açısından sosyal fonksiyonundaki değişmelerle yakından ilgilidir. Klan ve Totem ailesinden başlayıp pederşahi, maderşahi ve modern ailelere gelinceye kadar organik olarak ailenin genellikle büyük aileden küçük aileye doğru bir gelişim takip ettiğini görüyoruz. Bu süreç İçerisinde aile üreticilikten tüketiciliğe geçmiş, baba otoritesinin zayıflaması sonucu aile bireyleri daha serbest hareket etme imkânına kavuşmuş, feminizm cereyanı ile kadın iş hayatına iştirak ederek toplumun öteki sahalarında çeşitli haklar elde etmiş, ailenin sosyal fonksiyonu gittikçe daralmış ve nihayet aile sadece fonksiyon bakımından değil, hacim bakımından da küçülmüştür. Para ekonomisine geçiş, üretimin piyasaya göre yapılması, kentleşme, hızlı nüfus artışı,  yeni keşiflerle bilimsel ve teknolojik alandaki gelişmeler, dünya görüşü ve hayat telâkkilerindeki değişiklikler ailenin belirtilen yapısal ve fonksiyonel değişimine zemin hazırlayan belli başlı faktörlerdir.

 

Yukarıda belirtilenlerin yanısıra şunlar da ailede göze çarpan meseleler olarak dikkatimizi çekmektedir,

 

1) Toplumların cemaatten cemiyete doğru gelişim seyrine paralel olarak, köy ve kasaba gibi cemaatçi çevrelerin tesirinden kurtulmuş aile sayısı gittikçe artmaktadır,

2) Göç etme ve yer değiştirme hadiseleri sıklaşmıştır,'

3) Yalnız çocukların değil,  ebeveynin de ilgisi dışarıya yönelmiştir.

4) Ev içi kaynaşmaların yerini dışarıdaki eğlenceler almıştır.

5) Bunlar ailenin fonksiyonunu daraltmış, bakım ve eğitim konularında bazı güçlükler ortaya çıkmıştır..

6) Aile fonksiyon ve hacim bakamından daralmakla beraber ihtiva ettiği fertleri daha başka yönlerden daha kuvvetli bağlarla birbirine yaklaştırmıştır.

 

Büyük aile tipinden küçük aileye gelinmesi, sosyal evrimin tabii bir sonucu olmakla beraber, sosyologlarda, eğitimcilerde, politikacılarda ve hukukçularda bazı kaygılara yol açmıştır. Amerikalı sosyolog T.Parsons'ın kentleşmenin bir sonucu saydığı çekirdek ailede (kent ailesi, modern aile) bugün gerçekten sosyal bütünlüğü zedeleyici olarak nitelenebilecek bazı gelişmelere şahit olunmaktadır.

 

Cinsler arası ilişkileri çereleyen sosyal normlara riayetin azalması, evlenme ve evlilik hadiselerinin cemaati igilendiren yönlerinin zayıflaması, boşanmaların çoğalması, çocuksuz aile sayısının artması, beveynde çocukların bakımı ve terbiyesi konusundaki ilginin zayıflaması bunlardan bazılarıdır.

Sözü edilen gelişmeler ilk bakışta   u kaybedip çoğalmaya yüz tutacağı gibi bası izlenimler yaratabilir. Aslında fonksiyon kaybı yerine fonksiyon daralması kavramının kullanılması daha uygundur. Fonksiyon dar olması, iktisadi terbiyesi görevlerinin büyük bir kısmını ailenin diğer sosyal kurumlara bırakarak, kendi kabuğuna çekilmesi ve çekirdek aileye dönüşmesidir. Fonksiyon daralması ailede dağılma (Desintgration ya iç bozukluk '(desarganisotion) şeklinde tezahür adar.  Dağılma uzun vadeli sosyal bir evrimin sonuçlarıyla ilgilidir, iç bozukluk ise sosyal ve İktisadi hayatta görülen makro plandaki bazı değişim, sakillerinin aileye yansımasının neticesidir, iç bozukluk aile fertlerinin aile dışında işyeri, okul, kulüp, dernek ve diğer eğlence yerleri gibi çeşitli mekânlarda bölünerek uğraşma mecburiyetinin de bir sonucudur.

 

Ailenin bahsettiğimiz bu yapısal fonksiyonel gelişmeleri daha çok farklı kültürlere mensup ailelerin ortak problemleri niteliğindedir. Oysa Türk ailesi İçin biraz daha farklı şeyler Boylayabiliri.  Beşeri kültürün bir parçasını teşkil eder Türk Kültür sistemi İçinde Türk ailesinin de bu değişim sürecine tabi olduğu bir geleneğe. Ancak Türk ailesi farklı bir geleneğe sahiptir. Ailedeki fonksiyon daralmasına, zümre şuuru Ya. Bağlılığının daralmasına, eşler arasında rol değişimine rağmen alla bugün primer ve intim zümrelerin en Önemlisi olma Özelliğini Türk toplumunda hâlâ muhafaza etmektedir, çekirdek ailenin problemleri bizi ürkütmemeli, bunların daha çok batı ailesine alt olduğu, unutulmamalıdır. Dolayısıyla toplumumuzda ailenin kül. Kültürel değerleri muhafaza ve nakletmede an önemli sosyal kurumlardan biri olma özelliğini sürdürdüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. Aileye bu konuda düşen görev onun bilhassa eğitim fonksiyonunda önem kazanır. Toplumsal sistemde kendi üyelerine her türlü eğitimin temelini veren, önlerin okul problemlerine yardımcı olan, toplumsal hareketliliğe katkılarını sağlayan re bilhassa meslek seçiminde çok etkide bulunan toplumsal ümitte şüphesiz ailedir. Fertlerin öğrenimi, meslek statüsünü ve geliri üzerinde, soyaçekimle geçen faktörlerden, ziyada ailevi kökenin tesiri vardır. Kalıtımsal ve toplumsal faktörler bir araya gelince aileler arasında tabiatıyla bazı farklılıklar doğacaktır. Çocuklar arasındaki psikolojik, kültürel ve sosyo-ekonomik farklılıkların bunun. Sonucudur. Hatta yetişkinler arasındaki eşitsizliklerin de kaynağı ailelerine dayanır. Su halde kültürel problemler ve onun bir parçasına oluşturan eğitim hizmetlerindeki farklılıkların kasnaklarından biri da ailedir. Ailedeki değerler sistemi öğrencilerin mesleki ilham ve yönelimlerini büyük ölçüde etkiler. Bazı çocukların baba mesleğine intisap etmesi bunun en iyi örneğidir.

 

Yine ailenin çocukların eğitimi üzerinde etkilerini araştıran bazı incelemeler bir takın noktalara dikkatimizi çekerler. Okul başarısı ile ailevi durum arasındaki ilişki ailenin büyüklüğünün, çocuğun aile İçindeki doğum sırasının okul başarısına etkileri ailelerin maddi imkânlarının çocuğun zihni gelişimi Üzerindeki etkileri Okul başarısıyla alt olunan toplumsal sınıf arasındaki ilişkide, çocuğun ailesinin verdiği İlhamın, arzu ve İsteklerinin etkisi, gibi konular bunlar arasındadır

 

       F A Y D A L A N I L A N     K A Y N A K L A R

       1.Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu; Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, Ankara- 1992

 2.Celkan, H.Y.; Eğitim Sosyolojisi, Erzurum-1993

       3.Debesse, M.-Mialaret, G.; Traité Des Sciences Pédagogiques, Volume 6, PUF, Paris-1974

 4.Fındıkoğlu, Z.F.; İçtimaiyat Dersleri, I.Cilt, İstanbul-1971

       5.König, R.; Sociologie, Paris-1972

       6.Kösemihal, N.Ş.; Sosyoloji Tarihi, İstanbul-1955

 7.Rocher, G.; Introduction a la Sociologie Géneralé, Volume I, Paris-1968

 

 

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Bilimsel Makaleler Yazıları