Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Nazmiye Hazar’ın Prof. Dr. Veysel Sönmez ile “Gelecek Nasıl bir eğitim Bekliyor” Adlı Söyleşisi-2-

Nazmiye Hazar

Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 22 Mayıs 2022 15:25 - Okunma sayısı: 1.552

Nazmiye Hazar’ın Prof. Dr. Veysel Sönmez ile “Gelecek Nasıl bir eğitim Bekliyor” Adlı Söyleşisi-2-

Nazmiye Hazar’ın Prof. Dr. Veysel Sönmez ile “Gelecek Nasıl bir eğitim Bekliyor” Adlı Söyleşisi-2-
Tarih: 18 Mayıs, 2021
Nazmiye Hazar: Günümüz şartlarında okullarda eğitim görmekte olan Z Kuşağı’nın öğrenme ihtiyaçları nelerdir?
Veysel Sönmez: Bilim, sanat ve düşünce alanında çok hızlı ve yoğun değişmeler olmaktadır. Bugün saniyede altı buluş yapıldığı söylenmektedir. Bu bağlamda bilimsel bilgiye bile ulaşmak olası görülmemektedir. Yapılacak iş kişiyi yaşam boyu her koşulda ve zamanda çağdaş bilimsel, sanatsal, düşünsel bilgiyi bulan, kavrayan, uygulayan ve ondan yeni bilgiler, beceriler, duygular ve sezgiler oluşturan, sorun çözen ve kendini sürekli yenileyen örnek ve önder etik değerlerle donanık bir insan durumuna getirmek olabilir. Bu kuşağın, daha doğrusu tüm insanların gereksinmesi çağdaş yaşamın gerektirdiği yaşam ihtiyaçlarını giderecek, kendini gerçekleştirecek ve yenileyecek, karşılaştıkları sorunları çözebilecek, iletişim kurabilecek, teknolojiyi etkili kullanabilecek, geliştirecek, etkin üretici ve tüketici, önder ve örnek bir kişi olarak etik değerlere sahip bilgi, beceri, duygu ve sezgilerle donatmak olabilir.
Nazmiye Hazar: Az önce söylediklerinize yönelik öğretmenlerin sınıf yönetimi ve öğretme yöntemleri ile ilgili nelere dikkat etmeleri gerektiğini düşünmektesiniz?
Veysel Sönmez: Çok değişik öğrenme-öğretme stratejileri, kuram, yöntem, teknik ve taktikleri yeri ve zamanı gelince eğitim ortamında kullanılabilir. Her öğrencinin kendi öğrenme stilini belirleyip uygulamasına olanak verilebilir. Zamanla her öğrenci kendi eğitim dizgesini, kazanımlarını, içerik, eğitim ve sınama durumlarını hazırlayıp kullanabilir, geliştirebilir. Eğitim sitesi kurabilir. Bunu için Dizgeli Eğitim-Öğretim işe koşulabilir. Gelecekte bilgisayar destekli, robotlar ve biyo-teknolojik eğitim devreye girebilir. Şimdiden bunların hazırlıkları yapılabilir.
Nazmiye Hazar: Peki hocam, 21.yy. şartlarında artık bilgi toplumu olmaktan ziyade bilgiye nasıl ulaşılabileceği daha değerli olmuşken; okulların öğrenme ortamlarında özellikle ne gibi alt yapı, donanım ve öğretmen niteliklerini barındırması önem kazanmaktadır? Neden?
Veysel Sönmez: Okul ARGE olacak şekilde bilişim teknolojileri açısından donatılmalıdır, Öğrenci, öğretmen, yönetici ve veliler bu teknoloji için gerekli araç-gereçlerle donatılmalı ve bunların nasıl kullanılacağı, arızalarının nasıl giderileceği, konusunda uygulamalı olarak eğitilmelidir. Yazılıma öncelik ve ağırlık verilmeli, öğrenci, öğretmen bilgi, beceri, duygu ve sezgi üreten bireylere, okul da böyle bir merkeze döndürülmelidir. Gelecekte yalnız okul değil yaşamın her alanı öğrenme-öğretme merkezi olacaktır. Bu bağlamda eğitim teknolojilerinin üretilmesi, kurulup hizmete sunulması ve geliştirilmesine öncelik ve ağırlık verilmelidir.
Nazmiye Hazar: Hocam, insan yaşamının oldukça uzun bir süresi eğitim ve öğretim işleri ile geçmekte olduğunu düşünecek olur isek; Türk Eğitim Sistemi ile ilgili öğrencilerin küçük yaşta meslek edinmeye yönelik eğitim alma durumlarını nasıl değerlendirirsiniz?
Veysel Sönmez: Küçük yaşta meslek eğitim vermek bilimsel değildir ve insan haklarına aykırıdır. Meslek eğitimi (güzel sanatlar ve özel yetenekliler hariç) genel bir eğitim sürecinin sonunda verilebilir. Meslek eğitimi artık yükseköğretim gerektirmektedir. Bu bağlamda anaokulundan lise eğitiminin sonuna dek mesleklerle ilgili seçmeli derslerin uygulamalı olarak verilmesi ve öğrencilerin yetenek ve ilgilerinin belirlenebilmesi açısından gerekli olabilir. Bunun için çok esnek ve seçenekli okul dizgeleri ve yetişekleri işe koşulabilir.
Nazmiye Hazar: Meslek liseleri içinde bilişim teknolojileri, elektrik elektronik Teknolojisi, denizcilik, uçak bakımı, Endüstriyel Otomasyon Teknolojileri değer kazanırken, hemşirelik, kuaförlük, gastronomi gibi bölümlerin de son yıllarda değer kazandığını görmekteyiz. Bu bağlamda meslek liselerinin yapısal özelliğini diğer dünya ülkeleri ile nasıl değerlendirirsiniz?(Ör: Üniversitelerimize farklı ülkelerden gelen öğrencilerin meslek becerileri Türk Öğrencilerden daha başarılı olabilmekte olduğunu özellikle atölye ve saha çalışmaları dışında girişim projelerinde görebilmekteyiz. Öğrencilerimizin özellikle girişim projelerinde dünya ile rekabet edebilir icatlar ya da projeler geliştirebilmesi adına ne yapmalıyız?)

Veysel Sönmez: Mesleki ve teknik eğitiminde ağırlık kuramdan çok uygulamaya verilebilir. Meslek adamı o alanda karşılaştığı sorunları çözen bilgi, beceri, duygu ve sezgilere sahip olmalıdır. Yalnız beceri ve bilgi yetmez bu alanlar için. Bunu yanı sıra sağlıklı ve etkili bir iletişim kurabilmeli, yeni teknolojiler geliştirebilme gücüne de sahip olabilmelidir. Bunu için eğitim, iş ve üretim ortamında yeni çözümlere, yeni ve özgün yaklaşımlara ağırlık verilmeli okul, iş ve üretim merkezlerinde AEGE’ler açılmalı ve kişiler bu merkezlerde eğitim görmelidirler. Okul bir ARGE merkezi olarak çalışmalı ve yeni çözümlere, yaratıcı projelere destek ve ağırlık vermelidir. Eğitim durumları öğrencilerin buluş ve icat yapmalarını sağlayacak şekilde düzenlenmeli, öğrenci desteklenmeli, yüreklendirilmeli ve ödüllendirilmelidir. Bunun için eğitim ortamında problem çözme, beyin fırtınası, bilimsel araştırma, yaratıcı proje tekniklerine ağırlık verilmelidir.
Nazmiye Hazar: Türk Eğitim Sistemi içinde fen liseleri, imam Hatip Liseleri, Güzel sanatlar, Anadolu liselerinin gerçek anlamda çocukları gelecekte olmak istedikleri alanlara yeterli nitelikte donanımla eğitim verdiğini düşünüyor musunuz? Bu çerçevede Türk Eğitim sistemi ile ilgili imam hatip okullarının kuruluş amacı ile genel durumlarını nasıl değerlendirirsiniz?
Veysel Sönmez: Türk Eğitim Dizgesi bugün MEB uzak ve yakın, okul ve derslerin kazanımlarını öğrencilere kazandırmaktan çok uzaktadır. Türkçe, Matematik ve Fen dersleriyle ilgili Üniversite seçme ve yerleştirme sınavlarında sıfır puan alan öğrenci sayısı azımsanmayacak bir sayıdadır. Oysa bu sınavlarda ilköğretimin 5, 6, 7 ve 8. Sınıfları düzeyinde sorular bulunmaktadır. Bunun dışında Türkçe hatasız okuyup yazan, konuşan öğrenci bulmak hemen hemen olanaksız gibi. Böyle olunca eğitim dizgesi ülkenin, kişinin sorunlarını çözen insan yetiştirme yerine sorun yaratan, ezberci, mazeret üreten, her şeyi başkasından bekleyen, hazırcı, üretmeyen, tüketen, evetleyen bir kuşak yetiştiriliyor. İmam hatip okulları, politik bir yaklaşımı gerçekleştirmeye yönelmiştir. Bu okullar dini bilen, uygulayan, etik değerlerle donanık, çağdaş insanlar yetiştirmek yerine, çağdaş yaşama, dünyevileşmeye, çağdaş bilime sanata, felsefeye, demokrasiye, laikliğe karşı kişiler yetiştirmeyi amaç edinmeye başlamışlardır. Bu bağlamda bir siyasi partinin arka bahçesi durumuma geldikleri söylenebilir. Kalkınmış, ilerlemiş, çağdaş uygarlığı gerçekleştirmiş, bilimde, sanatta, düşüncede ilerlemiş devletler ve uluslar imam hatip liselerine eğitim dizgelerinde ağırlık vermemişlerdir. Bu tür okullar genellikle dini kurumlara bağlıdır. Devlette bu adla açılan okullar hemen hemen yok denecek kadar azdır. Bunlar din adamı yetiştiren meslek okullarıdır ve sayıları çok azdır. Oysa Türkiye’de bu okullar eğitim dizgesinin önemli bir kısmını ele geçirmiş durumdadır. Üstelik imam hatip liselerinde verilen eğitimin çağdaş bilim, sanat ve düşünceyle de derinlemesine niteliksel bir ilişkisi de hemen hemen yok gibidir. Nitekim yapılan üniversite giriş sınavlarında bu okullar başarılı olamamışlardır.
Nazmiye Hazar: Türk eğitim sistemi ile uyumlu olan Kıbrıs Türk eğitim Sistemi’nde ilköğretim süresi 5. Sınıfa kadar olup, bu süreçten sonra öğrencilerin Türkçe, İngilizce, Matematik, Fen Bilgisi ve Sosyal bilgiler alanlarında test sistemi ile ölçme değerlendirme yapılan bir KGS ( Kolej Giriş Sınavı) vardır. Bu sınavla ilgili öğrencilerin koleje girebilmesi için sınavda başarılı olması gerekmektedir. Sınava ön hazırlık süreci ilkokul 2. Sınıftan itibaren devlet okulları ya da özel okullarda öğrenim gören öğrenci velileri tarafından da oldukça talep görmektedir. Çünkü bu okullara giren öğrenciler İngilizce ağırlıklı eğitim almanın yanı sıra, farklı ülkelerde üniversite eğitimlerini devam ettirme fırsatına daha rahat erişebilmektedirler. Ancak, uzun süredir gerek eğitim sendikaları, gerekse eğitim alanında araştırmalar yapan akademisyenlerin bu sınavla ilgili eksiklik ve zararlara ilişkin yapmış oldukları açıklamalar eğitim bakanlığı tarafından pek dikkate alınmamaktadır. Bu doğrultuda devlet okullarına gidip, sınav performansını geliştirmek amacıyla özel dershaneler ve etütlerde gecelere kadar soru çözen çocuklarımız sınav stresi ve kaygısını bu sınavlarda taban puanı yerine belirli sayıda öğrenci sınırı olması nedeniyle kaybetme sürecinde daha da bir yoğun yaşayabilmektedirler. Nitekim adanın kuzeyinde kolejlere girebilmek için eğitim hizmetinin niteliği ile ilgili okulların başarı durumuna asıl etken olan dershaneler olduğunu görmekteyiz. Bu okullara genel anlamda öğretmen ve memur ailelerin çocuklarının ya da çocuğuna yatırım yapabilen ailelerin gitme şansının daha yüksek olduğunu da belirtmekte fayda var. Eğitimde fırsat eşitliği ve eğitimin ücretsiz eğitim olduğu ilkokul dönem çocuklarının devlet okullarından alınan kalite düzeylerinin, gerçek eğitim durumlarının ne olduğu dershaneye gitmeyen çocukların puanlarından ortaya çıkabilirken; eğitimi ticari bir amaca dönüştüren bu durumla ilgili bakanlığın dolaylı yollarla bu kurumları var olan hizmet ile ilgili rekabet oluşturması açısından desteklediğini de belirtebiliriz. Ancak bu dershanelerde yapılan hizmet ile ilgili hizmet sadece amaca uygunluğu açısından nitelikli görünmektedir. Oysa Türkçe dil becerisi ile ilgili öğrencinin sadece sınav teksiri üzerinden işaretlediği cevapların yeterli olmadığını bilmekteyiz. Bunlar dışında Türkçeyi etkin kullanma ile ilgili konuşma ve yazı ile ilgili durumlar test sınavlarında mümkün olmadığı gibi; böyle bir durumun olması halinde sınav maliyetinin ve zamanının da artması gibi bir durum da söz konusudur. Eğitimin bu açıdan sınav odaklı olması, öğrencilerin gerçek anlamda yetenekleri ve zekâlarının ölçümüne ilişkin en ucuz maliyetin tercih edilmesi birçok zeki çocuğumuzun da bazen maddi imkânsızlıklar, bazen de öğrenme yapılarındaki farklıkları nedeniyle ziyan olduğunu düşünmekteyim. Bu çerçevede, ilköğretim çağında toplamda 100 soru üzerinden 23 puan alan bir beşinci sınıf öğrencisi ortaöğretime geçerken; eğitim ile ilgili basamakların tamamlanmadan yukarıya doğru ilerletilme sorununun da eğitim niteliğini etkilediğini düşünmekteyim. Bu çerçevede, Kıbrıs Türk eğitim Sistemi’nin 1980’li yıllardan kalan bir ölçme değerlendirme sistemi yerine ne yapmalarını önerebilirsiniz?Hocam sorum kısca şu: ilköğretim çağında çocukların öğrenme girdi ve çıktılarını en doğru ölebilecek yeni yöntemler nelerdir? Ne yapmalıyız?
Veysel Sönmez: Eğitimi etkileyen önemli üç değişkenden söz edilebilir. Bunlar 1. Öğrencini genel ve özel yeteneği (yani bilişsel giriş durumu ile duyuşsal giriş karakteristikleri), 2. Öğretmenin niteliği, 3. Öğretim hizmetinin niteliği (eğitim ortamının donanımı). Bu üç önemli değişken dikkate alınarak bir eğitim ve öğretim tüm öğrencilere sunulmalıdır. Bir başka değişle devlet eğitimde her öğrenciye fırsat ve imkânda alabildiğince benzer ortamlar sağlanmalıdır. Bu sağlanmadan yapacağınız sınavın güvenilir ve geçerli olduğundan söz edilemez.
Bu sağlandıktan sonra her okulda bir ölçme değerlendirme merkezi kurulabilir. Bu merkezde ölçme değerlendirme, program geliştirme uzmanları ve her alandan birer başarılı öğretmen, rehber müfettiş, müdür yardımcısı bulunabilir. Eğitim-öğretim başlamadan önce her okul her ders ve sınıf için okulda ve derste kazandırılması kararlaştırılan hedef ve davranışlar için bilgi, kavrama, uygulama, analiz, sentez ve değerlendirme düzeylerinde ikişer davranış yazmaları istenmelidir. Öğretmenler soru yazmayı bilmiyorlarsa, böyle bir uygulamalı eğitimden geçirilebilir. Doğru hazırlanan her soru için öğretmenlere maddi ödeme yapılmalıdır. Bu sorular her ünite için o derse giren her öğretmen tarafından hazırlandıktan sonra OKUL SINAV BANKASINA konulmalıdır. Sınavlar bu merkez tarafından aynı gün ve saatte yapılıp değerlendirilip öğrencilere, velilere ve öğretmenlere duyurulmalıdır. Başarısız olan öğrencilere ve onların öğretmenlerine hangi soruları yanıtlayamadıkları bildirilmeli ve ek öğrenme ortamı sağlanmalıdır. Öğrenci hazır olunca tekrar bu bankaya başvurup tam öğrenme sağlana dek sınav alabilir. Bu sınavlar çok boyutlu olarak hazırlanabilir. Çoktan seçmeli, doldurmalı, doğru-yanlış, eşleştirmeli, yazılı, sözlü, proje, ek çalışmalar, öğrenci dosyası, akran değerlendirmesi, port folye gibi olabilir. Sınavlar tanıma ve yerleştirmeye, izlemeye ve durum muhasebesine dönük, mutlak ve göreli olabilir.
Nazmiye Hazar: Sevgili Veysel Hocam, anlattıklarınızı dinledikçe ve okudukça birçok öğretmenin ve eğitimcinin umuduna güç verdiğinize inanıyorum. Sizler gibi değerli Hoca’larımızdan bu gücü bulmak çok önemli bir değer. Verdiğiniz bilgiler eğitimi yönetecek olanlara da rehberlik yapmakta. Umuyoruz ki bu bilgileriniz gereken yerlere de doğru bir biçimde ulaşır ve eğitim yöneticilerimiz bu kaynaklarınızdan da istifade eder.

Yorumlar (1)
didem kanat - 16 Aralık 2022 11:55
doktora tezim veysel hocamızın programlandırılmış öğretimi üzerine bir action research dür.emeginize saglık
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Eğitim Bilimleri Yazıları