Başarısızlığın Psikolojisi: Başarılı Olmak Zorunda mıyız?
“Bir heykeltıraş, kocaman bir atölyenin içinde etrafı çocuklarla çevrili olarak çalışırmış. Mahallenin bütün çocukları onun arkadaşıymış. Günün birinde belediye ona, şehrin meydanlarından birine dikmek için büyük bir at heykeli sipariş etmiş. Bir kamyon, devasa bir granit bloğu atölyesine getirmiş.
Heykeltıraş bir merdivene çıkıp elinde çekiç ve keskiyle taşı yontmaya başlamış. Çocuklar onun çalışmasını izliyormuş. Derken tatillerini geçirmek üzere dağlara ya da deniz kıyısına gitmişler.
Geri döndüklerinde heykeltıraş onlara atın bitmiş halini göstermiş. Çocuklardan biri, fal taşı gibi açılan gözleriyle ona sormuş: ‘Peki ama… O taşın içinde bir at olduğunu nereden biliyordun?”
Bu hikâye bir başarı öyküsü olarak bilinir. Ancak burada başarı kriterinin taştan oyulan bir at mı yoksa heykeltıraşın azimli çalışması mı veya çocukların heykeltıraşın eserini çok beğenmesi mi olduğu belirsizdir. Yaşam içinde karşılaştığımız zorluklar veya yaşamın kendisiyle yaptığımız mücadelelerde başarı ölçütleri çoğu kez sosyal çevremiz tarafından belirlenir. Hepimiz belli bir yaşa gelince iş bulmak, evlenmek veya eğitim almak zorunda bırakılırız. Oysa bunların dışında bir hayat sürüp toplumun tüm normlarından sıyrılarak kendini başarılı sayan insanlar da mevcut… Bunlardan birisiyle bisikletle yaptığı dünya turunun Türkiye ayağında yol üzerinde karşılaştım. Tek amacı “doğaya şahit olmak” olan bu Alman gezgin, Heidelberg üniversitesinden ayrılan bir filoloji profesörüydü. Akıcı şekilde konuştuğu 10 dilden, akademik yayınlarından ve modern yaşamın türlü başarı kriterinden sıkılarak kendine bir bisiklet alıp dünyayı gezmeye karar vermiş. Onun söylediği şeyler hala kulağımda “ben başarılı oldukça yalnızlaştım. Yalnızlaştıkça, kendimden de uzaklaştım. Artık doğaya, evrene ve diğerlerinin yaşamlarına şahit olmak, zamanı yavaşlatmak istiyorum”. Başarılarla dolu bir yaşamı terk ederek kimilerine göre başarısızlık göstergesi sayılabilecek denli toplum dışı bir işe kalkışan bu gezgin, çoğumuzun yapmayı düşünmeyeceği denli cesur veya delice bir adım atmış gibi görünse de aslında “başarısız olma hakkını” kullanmak ve yaşamına yeni bir anlam katmak istiyor. Yaşamı anlamlandırma çabası onun başarılarına yüz çevirip yeni bir yaşama yelken açmasının elbette en büyük nedeni. Peki neden başarısız olmak isteriz; neden her şey yolundayken bir sorun varmış gibi algılarız…
Başarısız olmak istemek, genellikle bilinçli bir tercih değildir. Bazı insanlar bilinçsizce başarısızlığı kendileri seçerlerken bazıları başarılı oldukları bir anda tüm hayatlarının bir yalandan ibaret olduğunu, yaşamın anlamının bu olmadığını veya yaptıkları işin anlamlı olmadığını düşünerek başarısız olacaklarını bildikleri işlere atılırlar. Kendini sabotaj veya otofaji denen bu süreçte insan bir nevi kariyer suikastı yapar. İlmek ilmek ördüğü tüm yaşamını bir anda ateşe atarak başarılarının getirdiği anlamsızlıktan kaçmaya çalışır.
Olumsuz bir zihniyete sahip olan insanlar genellikle başarısızlığı kanıksarlar. Başarısız insanlar, olumsuz düşüncelere sıkışıp kalabilirler. Çaresizlik ve başaramama konusunda kararlıdırlar ve bu da onları yerinde saymaya iter. Başarılı olduklarında dahi başarısızlığa öykünürler. Giriştikleri her işi eleştirirler ve başarılı olsalar da kendilerini yeterli görmezler. Bu özgüven eksikliğinin bir sonucudur. Geçmişte ebeveynleri tarafından eleştirilerek büyütülen çocukların pek çoğu ileriki yaşantılarında olumsuz zihne sahip olup mükemmeliyetçi kişilik özellikleri gösterirler. Bu kişiler için mükemmel diye bir şey olsa da bu asla onların yakalayamayacağı bir başarıdır ve onlar başarısız olmaya mahkûmdurlar.
Aşırı duygusal olmak da başarısızlığı kanıksamamıza neden olabilir. Duygular önemlidir, ancak duygusal davranmak ve geçmişteki anılara takılı kalmak başarısızlığa yol açabilir. Duyguların esiri olduğumuzda nesnel bakış açısını kaybederiz. Duygularımızı kontrol edemediğimizde başarılı olsak da bu başarıya yeterince duygu yükleyemeyiz ve bu duygu karmaşası bizi anlamsızlığa sürükler. Anlamsızlık, zamanla daha derin bir başarı arayışına yol açsa da duygularından arınmayan veya kendini duygusal olarak başarıya hazırlamayan kişi için başarısızlık, sıradanlaşacaktır.
Hayat amacını bilmemek de başarılarımızı anlamayarak kendimizi başarısız olarak yaftalamamıza neden olarbilir. Başarısızlık, hayat amacını pas geçmekle ilişkilidir. Belirsizlik içinde sürüklenmek, istenmeyen sonuçlara yol açabilir. Belirsizliği kendimize şiar edinirsek zamanla başarılı olsak da bunun gerçek bir başarı olmadığını düşünürüz. Hayatın anlamını, amacını veya neden bu dünyada olduğumuzu bilmediğimizde kendimizi başarısız görme ihtimalimiz de artar.
Başarıya dair sürdürülebilir strateji üzerine çalışmamak veya başarılarımızı planlamamak bizi başarılı olsak dahi buna rasyonel bir anlam kazandırma noktasında zorlayacaktır. Başarılı olmak için stratejiler belirlemek önemlidir. Başarısız insanlar, strateji oluşturmakta zorlanabilirler ve bu da hedefe ulaşmalarını engeller.
Odaklanamamak da başarısızlığın en önemli nedenlerindendir. Başarısız kişiler, odağını çabuk kaybeden insanlardır. Projelere gereken özeni göstermeden sıkılırlar ve sonunda yarım kalmış projelerle kalırlar. Yarım kalan işlerle dolu çalışma alanları, bilgisayarlar veya hiç okunmayacak kitaplarla dolu kütüphaneler, odaklanmama ve erteleme sorununun aslında ne denli yaygın olduğunu gözler önüne serer.
Aslında başarısızlığın onlarca psikolojik nedeni olabilir. Çocukluk travmaları, stres ve depresyon veya sürekli başkalarıyla kıyaslanmak gibi belli başlı nedenler başarısız kişilerde genellikle gözlemlenir. Ancak esas olarak bahsetmek istediğim şey insanın her şeyi terk ederek tüm başarıları ardında bırakarak bir anda başarısız olmaya meyletmesi…
Bu son durumda başarısızlık bir bilinçli eylemdir. Genellikle yaşamdan sıkılırız, can sıkıntısı yaşarız veya artık rutin işlerden uzaklaşmak isteriz. Kaçıp kurtulma arzusu o denli baskın gelir ki artık tüm başarılarımız anlamsızlaşır. Bu noktada başarısızlığı bir seçenek olarak değil, yapılacak en rasyonel şey olarak görürüz. Yapacağımız en mantıklı şeyin tüm geçmişimize bir çizik atarak yeni bir yaşamı çok uzaklarda aramak olduğunu düşünürüz. Bu kaçış istenci bizi her şeyi göze almaya iter. Kimileri sırf hayattan bıktıkları için cinayet işleyip toplum kurallarına baş kaldırır, kimiyse bir bisiklet alıp yaşantısına yeni bir anlam katmak için dünya turuna çıkar. Sonuçta hepimizin önünde bir kalıp mermer olsa da çok azımız bunun içinden bir at çıkartabilecek kadar derin bir tahayyüle sahibiz…
Psikoloji-Sosyal Psikoloji11 Kasım 2024 10:10
Psikoloji-Sosyal Psikoloji06 Ekim 2024 20:44