Nirvana Sosyal

Anasayfa Künye Danışmanlar Arşiv SonEklenenler Sosyal Bilimler Bilimsel Makaleler Sosyoloji Fikir Yazıları Psikoloji-Sosyal Psikoloji Antropoloji Tarih Ekonomi Eğitim Bilimleri Hukuk Siyaset Bilim Coğrafya İlahiyat-Teoloji Psikolojik Danışma ve Rehberlik Felsefe-Mantık Ontoloji Epistemoloji Etik Estetik Dil Felsefesi Din Felsefesi Bilim Felsefesi Eğitim Felsefesi Yaşam Bilimleri Biyoloji Sağlık Bilimleri Fütüroloji Edebiyat Sinema Müzik Kitap Tanıtımı Haberler Duyurular İletişim
BOLOGNA SÜRECİ VE KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR

BOLOGNA SÜRECİ VE KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR

Fikir Yazıları 25 Temmuz 2019 12:35 - Okunma sayısı: 2.785

Bologna Süreci en temel haliyle; Avrupa başta olmak üzere üye ülkelerde bulunan üniversitelerin arasındaki farkların ortadan kalkmasını ve genel bir eşitliğin sağlanmasını amaçlayan bir reform sürecidir.

BOLOGNA SÜRECİ VE KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR

 

Bologna Süreci en temel haliyle; Avrupa başta olmak üzere üye ülkelerde bulunan üniversitelerin arasındaki farkların ortadan kalkmasını ve genel bir eşitliğin sağlanmasını amaçlayan bir reform sürecidir. Esasen, üniversitelerin eğitim sistemlerini senkronize edebilmeyi ve gerek öğrenci, gerekse öğretim elemanlarının değişim programlarına katılımları esnasında uygulanması zorunlu olan prosedürleri ve bürokratik uygulamaları en aza indirmeyi hedeflemekle beraber kişilerin yükseköğrenim sonrasında üye ülkeler arasında çalışabilmesine de imkân sağlamaktadır.

Programın temelleri Almanya, İngiltere İtalya ve Fransa Eğitim Bakanlarının 1998 yılında Sorbonne’dabir araya gelerek yayımladıklarıSorbonne Bildirisi ileatılmıştır.  Sürecin startının verildiği bu toplantı sonrasında 29 ülkenin 31 Bakanı ve ilgili yetkililerin katıldığı 1999 yılında yayımlanan Bologna Deklarasyonu, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 33 Avrupa ülkesinin katılımıyla 2001 tarihli Prag Bildirisi, üye sayısının 33’den 40’a çıktığı 2003 tarihli Berlin Bildirisi, 2005 yılında yapılan toplantı sonucunda yayımlanan Bergen Bildirisi, 2007 tarihli Londra Bildirisi, 2009 tarihliLeuven ve Louvain-la-NeuveBildirisi,2012 tarihli Bükreş Bildirisi, 2015 tarihli Erivan Bildirisi ve en son olarak Şubat 2019 tarihinde gerçekleştirilen Paris Kongresi ve akabinde yayımlanan bildiri ile süreç tüm hızıyla devam etmektedir. Ülkemizde, 13 Şubat 2011 yılında yayımlanan 6111 Sayılı kanunla tüm üniversiteler bu süreçten sorumlu tutulmuştur.

Her toplantı sonrasında yayımlanan bildirilerde sürecin aktörleri, prosesler, uyumlar ve sistemin kapsamı ile alakalı düzenlemelerin yapıldığı görülmekle beraber esas noktanın küreselleşen dünya üzerinde yükseköğrenimin uluslararası standartlara bağlanması,herkes için kaliteli yükseköğretim sağlanarak sosyal boyutun güçlendirilmesi, hareketliliklerin önündeki engellerin kaldırılması, kalite güvencesinin yerleştirilmesi, dijital öğrenmenin yaygınlaştırılması ve istihdam edilebilirliğin arttırılması olduğu anlaşılmaktadır.

Peki, bu sistemin ülkemize olan en önemli getirileri nelerdir?

Uzun yıllar boyunca Türkiye’de, köklü üniversitelerimiz dışındaki herhangi bir üniversiteden mezun olan birinin diplomasının Avrupa’da tanınırlığı olamamıştır. Bologna süreci özellikle Türkiye gibi hızla gelişmekte olan, istihdam sahaları açısından belirli düzeyde sorunlar yaşayan, son yıllarda hızla artan üniversite sayıları sonrasında her yıl eğitilmiş iş gücünün piyasaya giriş yaptığı ancak istihdam edilemediği bir ortamda, mezun olan kişilerin diplomaları vasıtasıyla Avrupa’da çalışmasına ya da lisansüstü eğitimine devam etmesine imkan tanımaktadır.

Öğretim elemanları açısından bakıldığında ise uluslararası projeler yapılması/ortak olunması, farklı ülkelerde bulunan üniversitelerde kısa süreli çalışma imkanı yaratması ya da değişim programları vasıtasıyla ders alma/ders verme faaliyetlerine katılımın önünü açması sonucu yükseköğrenimin zenginleştirilmesine katkı sunmaktadır.

Bu açılardan bakıldığında Bologna randımanlı bir şekilde kullanılabildiğinde büyük avantajlara sahip görünmektedir. Bu sebeple üniversitelerimizin bu hususta gösterecekleri çaba da büyük bir önem arz etmektedir.

Ancak; öğretim elemanlarının ve bazı durumlarda da üst yönetimin bu işi ciddiye almaması sürece büyük bir darbe vurmaktadır. Bologna sürecinin sonunda ne gibi avantajlar sağlanacağı ya da sürecin gerekliliği olan prosedürlerin ve üniversite genelinde ders bilgi paketlerinde/kredilerde yapılacak değişimlerin neden yapıldığı ilgili öğretim elemanlarınca anlaşılamamaktadır. Bu durum sürece karşı bir direnç oluşmasına sebebiyet vermektedir. Bu konudaki bilgilerin açık ve öz şekilde personelle paylaşılması hususunda Bologna kurum koordinatörlerine ve ilgili çalışanlara önemli görevler düşmektedir.

Lakin özellikle yeni kurulan üniversitelerde hatta kapsamı biraz daha genişletecek olursak daha eski üniversitelerde bile Bologna Koordinatörlüğü adı altında geçen birim çoğu zaman tek kişiden oluşmaktadır. Ve ne yazık ki tüm üniversitenin yükü tek bir kişinin sırtına yüklenmeye çalışılmaktadır. Az önce de belirtildiği gibi süreçle alakalı ilk soru şu şekildedir; “Neden bu süreci işletiyoruz ?”. Sorunun cevabı, öğretim elemanlarına gerek yapılacak sunumlarla gerekse atılabilecek bir e-posta gibi gayet basit yöntemlerle verilebilecek gibi gözükse de ne yazık ki bu mümkün olmamaktadır.

Şöyle ki; sürecin sahiplenilmesi en başta iş ahlakı ile alakalıdır ve bu hususta öğretim elemanları, kişisel tecrübelere dayanarak, ikiye ayrılmaktadır. İlk grup; “Sadece derse giren, geri kalan tüm idari ve dokümantasyon ile alakalı işleri es geçen veya bölümün Araş. Gör./memurları vasıtasıyla çözenler”; ikinci grup ise ; “Verilen her görevi sahiplenen, her türlü süreci (kendisi yapmasa dahi) son derece titizlikle takip edenler” şeklindedir. İlk grup Bologna Koordinatörlüklerinde çalışan kişilerin gerçek manada korkulu rüyasıdır. Bologna Süreci öğrencinin ve aynı zamanda dersi veren öğretim elemanının aktif katılımının sağlanarak, eğitim- öğretim süreciyle alakalı belirsiz bir noktanın kalmamasını sağlamaktadır. Bologna kurallarına göre öğrenci, dersi veren öğretim elemanının hangi dersi vereceğini, hangi zamanda hangi konuyu işleyeceğini, dersin sonunda neleri öğreneceğini ve neleri yapması gerektiğini bilgi paketleri vasıtasıyla şeffaf olarak görmek zorundadır. Bunu görebilmesi için ise ilgili öğretim elemanının verdiği dersle alakalı bilgileri doldurması gerekmektedir. Bu ekstra iş yükü, az önce ifade edilen ve ilk gruba giren öğretim elemanları tarafından “asla yapılamaz, kabul edilemez, bizim işimiz değil ki” statüsünde yer almaktadır. Bu noktadan hareketle daha ilk adım olan “süreç neden işletiliyor” sorusunun cevabını mevcut akademisyenlerin büyük bir kısmı duymak bile istememektedir. Hatta daha ileri gidilerek kendi girdikleri ve uzmanlık alanları olan derslere ait bilgilerin Bologna Koordinatörlüğünde çalışan tek bir kişi tarafından doldurulması ve bunun tüm üniversite genelinde yapılması üzerine ciddi bir baskı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ortalama on yıllık bir geçmişe sahip, orta büyüklükteki bir üniversitede bir eğitim-öğretim yılı içerisindeki ders sayısı ortalama olarak otuz bin adettir. Doldurulan bilgi paketlerinin sadece hatalarının/eksikliklerinin incelenmesi dahi tek kişi tarafından günlük sekiz saatlik bir mesai dâhilinde yaklaşık dokuz–on ay arasında bir vakit almaktadır. Bir de uzmanlık alanı olmayan bir Fakülte/Bölüm/Ana Bilim Dalı/ilgili ders hususunda tek bir kişinin yalan yanlış bilgiler yazmaya çalışması hem dersi veren akademisyenin konumu ve uzmanlığına hakaret, hem de tamamlanması insani sınırlar içerisinde mümkün olmayan bir talep olmaktadır.

Diğer bir sorun bilgilerin nereye doldurulacağı ile alakalıdır. Özellikle yeni kurulan üniversitelerde otomasyon sisteminin oturmamış olması, Bologna sürecinin işletilmesi önündeki temel sorunlardan ikincisini oluşturmaktadır. Bilgilerin doldurulmasının önemi, mezun verilmeye başlandığında ortaya çıkmaktadır. Öğrenci diplomasını alırken, yanında daBologna Sürecine üye olan ülkelerde geçerli olan ‘Diploma Eki’ verilmektedir. Eğer Üniversite içerisinde sistem doğru kurulmuşsa, doldurulan bilgi paketleri vasıtasıyla bu belgeöğrenci işleri sisteminden otomatik olarak verilebilmektedir. Ancak, üniversite içerisinde eğer entegre bir sistem yoksa ve hiyerarşik düzen içerisinde bu sistem kurulmadan diploma eklerinin verilmesi fikri yaygınsa durum tam bir kaosa sürüklenmekte, Bologna Koordinatörlüğü tüm üniversiteden gelen belgelerle adeta bir kağıt çöplüğüne dönüşmekte, sistem işletilememekte ve en vahim olarak bu işi yapmaya gönlü olan akademisyenler işlemeyen sistem yüzünden defalarca kez tekrara düşerek, süreçten bıkmakta ve bir daha uğraşmamaktadır. Bu yüzden, başlangıcın doğru yapılarak üniversite genelinde bir otomasyon sisteminin sağlanıp, sonrasında Bologna Sürecinin işletilmesi çok büyük bir önem taşımaktadır.

Üçüncü sorun ise genel olarak ülkemizde yaygın olan “dil bilmeme” sorunudur. Diploma Eki, yaygın bir Avrupa dilinde genellikle İngilizce hazırlanmaktadır. Bu durum doğal olarak derse ait bilgi paketlerinin hem Türkçe, hem de İngilizce olarak doldurulmasını zorunlu kılmaktadır. İngilizce bilmeyen öğretim elemanları için ise süreç sıkıntılı bir hal almakta, basit çeviri programları ile çevrilmiş ve İngilizce gramer yapısıyla uzaktan yakından alakası olmayan yazılar sisteme yüklenmektedir. Bu durum hem Bologna Koordinatörlüğü tarafından yapılan incelemelerde, hem de diploma ekinin verilmesi esnasında büyük sıkıntılar doğurmaktadır. Bologna Koordinatörlüğünde çalışan kişilerin iyi seviyede İngilizce bilmesi ve üniversitenin İngilizce ile alakalı bölümlerinin sürecin işletilmesinde aktif olarak kullanılması verilebilecek tavsiyeler arasındadır.

Bologna Süreci alt yapıya yönelik olduğundan dolayı üniversitelerin saygınlığını arttıran ve reklamının daha kolay yapılmasını sağlayan Erasmus+, Farabi, Mevlana gibi değişim programlarının gölgesinde kaldığı ve daha az önemsendiği de bir gerçektir. Ancak, alt yapı olmadan bahsi geçen programların denkliklerinin, kredi eşitlemelerinin ve diğer prosedürlerinin işletilmesinin de sıkıntıya gireceği unutulmamalıdır.

Bologna Süreci önemlidir ve yapılması zorunludur. Bu sürecin işletilmesinde üniversite yönetiminin en başta sürecin getirdiği prosedürleri kabul ederek benimsemesi; sonrasında da hiyerarşik düzen içerisinde gerekli tedbirleri alarak, sürecin kurum içerisinde kolektif bir akılla  ve çabayla işletilmesini sağlaması, bahsi geçen çoğu sorunun ortadan kalkmasında hatta hiç yaşanmamasında temel noktayı oluşturmaktadır.

 

Yorumlar (0)

SON EKLENENLER
ÇOK OKUNANLAR
DAHA ÇOK Fikir Yazıları
84. YILINDA BİR DAHA: KÖY ENSTİTÜLERİ

Fikir Yazıları16 Nisan 2024 17:39

84. YILINDA BİR DAHA: KÖY ENSTİTÜLERİ

Metnin Kuruluşu ve Yıkılışı (KİL TABLETTEN SİLİKON TABLETE)

Fikir Yazıları16 Nisan 2024 17:32

Metnin Kuruluşu ve Yıkılışı (KİL TABLETTEN SİLİKON TABLETE)

Kantçı-Batı Merkezli Dünya Barışının Sonu Üzerine: Daha İyi Bir Dünyayı Düşlemek

Fikir Yazıları14 Nisan 2024 14:32

Kantçı-Batı Merkezli Dünya Barışının Sonu Üzerine: Daha İyi Bir Dünyayı Düşlemek

Türkiye Cumhuriyeti

Fikir Yazıları11 Nisan 2024 11:33

Türkiye Cumhuriyeti

Türk Eğitim Sistemi’nde İdeolojik Kutuplaşma

Fikir Yazıları04 Nisan 2024 17:19

Türk Eğitim Sistemi’nde İdeolojik Kutuplaşma

Yapay Zekâ, Veri Bilimi ve Öğrenme Analitiği Araçları: Geleceğe Yönelik Teknolojik İlerlemeler-II

Fikir Yazıları02 Nisan 2024 21:48

Yapay Zekâ, Veri Bilimi ve Öğrenme Analitiği Araçları: Geleceğe Yönelik Teknolojik İlerlemeler-II

ZEKÂNIN KARANLIK TARAFI: KENDİ KENDİNİ YOK EDEN ZEKA SENDROMU

Fikir Yazıları29 Mart 2024 17:10

ZEKÂNIN KARANLIK TARAFI: KENDİ KENDİNİ YOK EDEN ZEKA SENDROMU

Gorgias’tan Günümüze Retorik

Fikir Yazıları29 Mart 2024 16:52

Gorgias’tan Günümüze Retorik

Tehditkârlığın Psikolojisi

Fikir Yazıları19 Mart 2024 10:25

Tehditkârlığın Psikolojisi

ÜNİVERSİTENİN KALKINMAYA KATKI YAPMASI ROLÜ

Fikir Yazıları15 Mart 2024 20:44

ÜNİVERSİTENİN KALKINMAYA KATKI YAPMASI ROLÜ