Gereğinden Fazla Düşünmenin Psikolojisi
Neden bazı şeyleri diğerlerinden daha fazla düşünürüz? Neden diğerleri için önemsiz olan şeyler bizim için hayatidir? Düşüncelerimizi derinleştirdiğimiz zaman duyduğumuz rahatsızlığın temelinde ne var? Bu yazımızda insanın düşüncelerine yön veren bazen psikolojik saikleri ele alıp derin ve fazla düşünme olgusunu inceleyeceğiz.
Biz farkında olsak da olmasak da yaşantımızın her anında çalışmasını sürdüren beynimiz sürekli yeni fikirler üretip düşünme becerimizi canlı tutmaya çalışır. Bu sayede beynimizi oluşturan sinir katmanları yenilenerek daha fazla bağlantı oluşturur. Bu fizyolojik süreç içinde beyin bazı düşünceleri diğerlerinden daha fazla önceleme eğilimindedir. Elbette bilinçli yapılan bu düşünsel faaliyet, daha derin düşünceler oluşturmamızı da tetikler. Bu noktada derin düşünme, düşüncelerimizin kalitesini ve derinliğini kademeli olarak artırma sürecidir. Bu, yüzeysel ve yetersiz düşünceleri daha destekleyici ve nitelikli düşüncelerle değiştirmeyi içerir.
Derin düşünmenin bazı temel özellikleri arasında dikkat ve odaklanma ile analitik, yaratıcı ve eleştirel düşünme gibi faaliyetler sayılabilir. Derin düşünmek, dikkatimizi dağıtıcı unsurlardan uzaklaştırarak konuya odaklanmayı gerektirirken bilgileri analiz etme, farklı bakış açılarını değerlendirme ve mantıklı bağlantılar kurma yeteneği de kazandırır. Yeni fikirler üretme, problemlere özgün çözümler bulma ve kalıpların ötesine geçme becerisi ile varsayımları sorgulama, kanıtları değerlendirme ve önyargılardan kaçınma yeteneği derin düşünmeyle geliştirilebilir. Derin düşünme becerileri, karmaşık problemleri çözmek ve daha sağlam kararlar vermek için gerekliyken yeni bilgileri daha iyi anlamamızı ve kalıcı hale getirmemizi sağlar. Derin düşünme, yeni fikirler üretmemize ve yenilikçi çözümler bulmamıza yardımcı olup kendimizi, değerlerimizi ve hedeflerimizi daha iyi anlamamızı veya başkalarının bakış açılarına karşı daha empatik olmamızı sağlar.
Derin düşünme ve aşırı düşünme, çoğunlukla aynı şey olarak görülse de birbirinden farklı yanları vardır. Aşırı düşünme, bir konu hakkında gereğinden fazla ve uzun süre düşünmektir. Bu durum, kişinin zihninin sürekli olarak aynı düşüncelere takılıp kalmasına ve olumsuz senaryolar üretmesine neden olabilir. Aşırı düşünme, ruminasyon olarak da bilinir ve anksiyete ve depresyon gibi ruhsal problemlerle ilişkilidir.
Aşırı düşünmenin bazı belirtileri arasında aynı düşüncelere tekrar tekrar takılıp kalmak, olumsuz senaryolar üretmek ve bunları kafada kurmak, karar vermede zorlanmak, uyku problemleri yaşamak, yorgunluk ve konsantrasyon eksikliği ile kendini sürekli eleştirmek ve suçlamak gibi durumlar sayılabilir.
Mükemmelliyetçilik, düşük özgüven, stres ve travmatik deneyimler aşırı düşünmeye neden olabilir. Mükemmel olma ihtiyacı, kişinin hatalara karşı toleransını düşürür ve aşırı düşünmeye yol açabilirken kendine güvenmeme, kişinin hatalarına odaklanmasına ve bunları büyütmesine neden olabilir. Yine stresli ve kaygılı olmak, kişinin zihnini olumsuz düşüncelere odaklamasına neden olabilirken geçmişte yaşanan travmatik deneyimler, kişinin aşırı düşünmeye yatkın hale gelmesini tetikleyebilir.
Ruminasyon, düşüncelerin zihnimizde sıkça tekrarlanması olayıdır. Sürekli tekrarlanan düşünceler giderek saplantıya dönüşme veya düşünceye neden olan şeye ilişkin mantılı çözüm bulmadan ya da sorunu çözmeden analiz etmeye sebep olmaktadır. Yaşam içinde birbirinden çok farklı tehditlerle karşılaşırız. Beynimiz; bu tehditleri arar, tehditlere karşı plan yapar ve bazı savunma mekanizmalarını kullanarak bizi güvende tutar. Çoğunlukla farkına varmadığımız bu hızlı sürecin veya sistemli bir planlamanın olumsuz çıktıları genellikle “Ya şöyle olursa” veya “şöyle olursa şöyle de olur” gibi saplantılı düşüncelerdir. Bunlara ‘ateşli düşünceler’ de denilmektedir. Bu düşünceler pek çok duyguyu (özellikle üzüntü, endişe veya öfke gibi olumsuz duygular) bilince taşımaktadır. Olumsuz düşünceler bilince taşındığında beynimiz bu düşüncenin de bir tehdit olduğu varsayımını yaparak bu düşünceyi sürekli gündemde tutar. Fakat zaten olmuş veya gelecekte olabilecek (ancak şu anda gerçekleşmeyen) durumlarla ilgili oldukları için bu tür suni gündemlerle başa çıkamayabilir. Bu sebeple aynı düşüncelerin üzerinde durup bunları sürekli düşünmemizi sağlar. Süreğenleşen düşünceler zamanla gerçeklik algısını ihlal eder ve beyin aşırı düşündüğü şeylerin aslında birer komplodan ziyade gerçeğin ta kendisi olduğuna kanaat getirir.
Kimler daha fazla düşünür?
Aslında hepimiz önemli saydığımız konuları derin düşünmeye meyilliyiz. Tüm imkânlarını zorlayarak bir ev veya araba alacak birisi için aşırı düşünme normal kabul edilirken, fırından aldığımız bir ekmeğin ne kadar tuz içerdiğini düşünmeyiz. Hatta böyle incelikli düşünceler içinde olanları psikolojik olarak rahatsız bireyler olarak etiketlemeye eğilimliyizdir. Oysa çoğu insan için aşırı düşünmek yaşam döngüsünün sıradanlığı içinde oldukça normaldir. Bazılarının ruminasyon yapma olasılığı daha yüksek olabilmekteyken bazıları aşırı düşüncelerden kaçmayı seçerler. Daha önce zorluklarla karşılaşan ya da travma yaşayan kişiler genellikle aşırı düşünmekten kaçınırlar. Bu tür kişiler için derin düşünce, anlamsızdır. Bazı çalışmalar, derin düşünen kişilerin kaygıya veya moral bozukluğuna yatkın kişiler olduğunu ve hassas olan ya da duyguları derinden hisseden kişilerin ise derin düşünme ve aşırı düşünme olasılıklarının daha yüksek olduğunu belirtmektedir. Ayrıca stresli olduğumuzda olumsuz duygularımız daha güçlü olmakta ve kırılganlığa karşı daha yatkın olmaktayız. Fiziksel bir rahatsızlığa sahip olmak da düşüncelerin ele alınmasını ve yönetilmesini zorlaştırabilir. Yaşamın olağan akışını değiştiren önemli hastalıklar veya boşanma durumları da ruminasyonları tetikleyebilmektedir. Yine ‘diğerleri ne der?’ veya ‘bunu yaparsam tepki alır mıyım?’ tarzı sosyal ve kültürel etkileşimler de aşırı düşünmeye neden olabilir. Genellikle diğerlerinin görüşünü önemseyen veya mahalle baskısından çekinen insanların aşırı düşünmeye yatkın olduğu bilinmektedir. Bu kişilerin çoğu sosyal açıdan yargılanmamak için kendilerine kötü gelen şeyleri yapmaya devam etmektedir (örneğin ‘ahali bana ne der’ diye boşanmayıp mutsuz bir evliliği sürdürmek).
Aşırı düşünme mekanizmaları nasıl işler?
Bir kişi bir düşünceye takıldığında, zihninde tekrar eden kelimeleri veya deneyimleri döndürüp durur. Bu tekrarlayan ve bir türlü kurtulmanın mümkün olmadığı düşünceler yorucudur ve kişiyi kaygı ve depresyona daha duyarlı hale getirebilir. Belirli düşüncelere takılı kalmak gündelik yaşamda kendinize ayıracağınız zamanın azalmasına, daha düşünceli ve sessiz bir ruh haline bürünmenize neden olur. Örneğin herhangi birisiyle kuracağınız bir iletişimde daha konuşmadan ifadelerinize karşı tarafın verebileceği olası yanıtları düşündüğünüz için tereddütlü davranma ve konuşmalara katkıda bulunamama gibi durumlarla karşılaşırsınız.
Ayrıca nasıl bir durumda olduğunuzu görmek için kendinizi sürekli çevrenizdeki insanlarla karşılaştırmaya ve kendinizi sürekli küçük görmeye başlarsınız. Aşırı şekilde düşündüğünüz için beyniniz sizin gündelik yaşantınızı derine attığınız düşünceye göre düzenlemeye çalıştığınızı sanıp aşırı düşündüğünüz şeyi sürekli gündemde tutacaktır. Bununla birlikte kendinizi ve/veya sevdiklerinizi içeren en kötü senaryoları tespit etme noktasında beyniniz daha büyük bir gayret içine girecektir. Kötü senaryoları düşündükçe aslında bunların birer komplo teorisinden öte, mümkün olabilir şeyler olduğuna inancınız da artacaktır.
Bir düşünceye aşırı odaklandığınızda gelecekteki hedefleriniz hakkında endişe duyma ve bunların mümkün olup olmadığı konusunda korkuya kapılma gibi durumlar yaşamanız mümkün olabilir. Özellikle gece uykuya dalma anı gibi hassas anlarda veya durumlarda travmatik deneyimleri zihninizde yeniden yaşamanız, gün içerisinde yaşadığınız olumsuz durumları dramatize etmeniz, aşırı düşündüğünüzün belirtileri arasındadır. Bununla birlikte aşırı düşündüğümüzde belirsiz, mantıksız düşünceleri yok saymada başarısız olma ihtimalimiz de yükselecektir. Belirsizlik hali kaygıyı tetikleyeceğinden aşırı düşünen insanların, bunu yapmayanlara göre daha kaygılı olması kaçınılmazdır.
İnsanlar bazı durumları sürekli düşünerek daha iyi problem çözdüklerine inansalar da, bu gerçek veya uygulanabilir bir çözümle sonuçlandığı anlamına gelmez. Gerçekte, sorunlar bazen üzerlerinde durduğunuzda yoğunlaşır, hatta içinden çıkılmaz hale gelir. En kötüsü, beynimiz bu tekrarlayan düşünceleri defedip yeni, daha sağlıklı bakış açılarının yerleştirmemize izin vermez. Çünkü bir kez beynimiz kriz haline girmiştir ve aşırı düşündüğümüz konuları sürekli gündeme alarak bunları çözümlememizi beklemektedir. Ek olarak, aşırı düşünmek duygusal sıkıntıya ve sağlıksız başa çıkma mekanizmaları geliştirme olasılığına yol açabilir. Bir konuyu aşırı düşünmek çeşitli psikosomatik etkileşimlere (sivilcelenme, saç dökülmesi, iştah azalması veya aşırı yeme bozukluğu vb.) neden olabilir.
Duyguları kabul etmek önemli midir?
Zihninizde düşünceler tekrarlanmaya başladığınızda hem duygu odaklı hem de problem odaklı yöntemler kullanmak yararlı olacaktır. Duygu odaklı olmak, bir şey hakkında ne hissettiğimizi anlamak ve bu duygulara yönelmek anlamına gelmektedir. Örneğin, yaşanan bir olaydan dolayı pişmanlık, öfke, üzüntü hissedebilir veya olabilecek herhangi bir olay hakkında endişelenebilirsiniz. Bu duyguları kabul etmek, duygularınız hakkında konuşmak ve bunları yönetmek için sosyal destek almak oldukça faydalı olacaktır. Problem odaklı olmak, neyi değiştireceğinize odaklanmanın (eğer düşünceleriniz geçmişinizden gelen bir şeyle ilgiliyse) ve düşüncelerinizle ilgili gelecekteki olasılıklarla başa çıkmak için plan yapmanın bir yoludur. Buna karşın düşüncelerimize yön veren tüm olasılıkları hesaba katarak plan yapmak oldukça zordur. Bu sebeple bu yöntemi kullanmak biraz sınırlıdır. Duygularımız ve deneyimlerimiz bize önemli olan bilgiyi verir; bu bilginin size ne söylediğini ve bu düşüncelerin neden şimdi ortaya çıktığını sorgulamak değerlidir. Bu tür başa çıkma mekanizmaları aslında kişinin kendisiyle barışık ve yaşamı olduğu gibi kabul edebilmesiyle de ilintilidir. Yaşantısında büyük travmalar, acılar ve incinmişlikler olan birisinin duygularını bir anda kabul edip derin ve aşırı düşüncelerinden vaz geçmesi oldukça zordur.
Düşünceyi özgür bırakmak işe yarar mı?
Bir şeyleri oluruna bırakmak, yaşamı olduğu gibi kabul etmek önemlidir. Kabul terapisi de denilen bu durum, yaşama daha az müdahil olmayı, düşüncelerimizi derinleştiren tüm olguları daha az kontrol etmeyi gerektirir. Mümkün olduğunca düşüncelerinizin yönlerini sorgulamak ve değişebilen düşüncelere odaklanmak önemlidir. Bir şeye saplantılı bağlanmak, zaten o şeyle düzgün bir ilişki kurmanızı engelleyecektir. Aşırı bağlanma zamanla o şeyi daha fazla düşünmenize neden olur. Aşırı düşüncelerinizi bulup değiştirmeye çalışmak önemlidir. Örneğin, paranızın bitmesi, yiyecek bulamamanız ve açlıktan ölme ihtimaliniz (aşırı düşünmek beyninizin felaketle sonuçlanmasına sebep olur). Daha öncesinde bu durumla nasıl başa çıktığınızı (kontrol ettiğinizi) düşünerek kendirinizi teşvik edici planlamalar yapabilirsiniz veya aşırı bir durumla ilk kez karşı karşıya geldiyseniz her şeyi oluruna bırakıp sorunun sizin dışınıza itilme ihtimaline odaklanabilirsiniz. Ancak bu oldukça riskli bir durumdur ve krize neden olan şeyler genellikle kendiliğinden çözülmezler. Yine de krize müdahil olmadan önce olabildiğince durumu iyi analiz etmek gereklidir.
Aşırı düşünmenin hayatınızı etkilediğini, endişe seviyenizi arttırdığını ve ruh halinizin düştüğünü düşünüyorsanız (uykunuz, iştahınız, hayattan aldığınız zevk ve insanlar olumsuz etkileniyor), bu durumu yönetebilmek için birisiyle (genellikle aile veya arkadaş) konuşup fikir almanız gerekebilir. Baktınız ki kendi başınıza idare edemeyeceğiniz kadar zor bir durumdasınız, işte o zaman bir terapist size yararlı olabilir. Kendinizi aşırı düşünürken bulduğunuzda, neden “ateşli düşüncelere” sahip olduğunuzu düşünmek, duygularınızı kabul etmek ve gelecek odaklı problem çözümleri yapmak size iyi gelecektir. Ayrıca hayatın öngörülemez olabileceğini kabul etmek ve başa çıkma yeteneğinize inanmaya odaklanmak da sürece katkı sağlayacaktır.
Psikoloji-Sosyal Psikoloji11 Kasım 2024 10:10
Psikoloji-Sosyal Psikoloji06 Ekim 2024 20:44