Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

EĞİTİMDE ÇATIŞMA ÇÖZME BECERİLERİ, STRES VE HORMONAL DENGENİN ÖNEMİ

Nazmiye Hazar

Kategori: Bilimsel Makaleler - Tarih: 15 Ekim 2020 15:17 - Okunma sayısı: 1.773

EĞİTİMDE ÇATIŞMA ÇÖZME BECERİLERİ, STRES VE HORMONAL DENGENİN ÖNEMİ

Nazmiye Hazar
8 Ekim 2020, Perşembe
KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı- İlköğretim Dairesi- serdarlı İlkokulu- Müzik Öğretmeni
İletişim TEL: 05428581048

EĞİTİMDE ÇATIŞMA ÇÖZME BECERİLERİ, STRES VE HORMONAL DENGENİN ÖNEMİ

İnsanın bedeninde gerek gelişim sürecinde gerekse zamanla süregelip onun var oluşu ile birlikte yaşamının adeta bir parçası olan hayatın süreçleri yaşamını etkilemektedir. İnsan vücudunda var olan hormonların yaşamda ne kadar önemli olduğunu tıp bilimi bize özellikle sağlıklı yaşam ile ilgili kırmızı alarmlar olarak adlandırdığımız hastalıkların olumsuz etkilerinde bile hormonların ne kadar önemli olduğu ifade edilmektedir. Vücudun ürettiği hormonların etkisiyle değişen ruh halimiz ya da stres ve strese bağlı çatışma süreçlerinde gerek beden olarak gerekse davranışsal olarak bireyden bireye değişiklik gösteren tepkilerin nedeninde de hormonların etkisini hepimiz görmekteyiz. Hormonların yaşanılan çevre ve aile niteliğinden de etkilendiğini belirtmemizde fayda var. Eğitim ile ilgili meslekleri edinmiş bireylerin sağlıklı insan olması ile ilgili her ülke kendi kriterleri doğrultusunda bu alanlara hizmet vermeye gönüllü olan bireylerin seçilmesi ve yetiştirilmesi ile ilgili planlamalar yapmaktadırlar. Bu planlamalar gerek bilimsel içerikte dünya standartlarına uygunluk gerekse ulusal anlamda değerler bütünlüğünde üniversiteler ve öğretmenlik mesleğini yürütenlerin bağlı bulundukları kurumlar tarafından da süreklilik ve ivedilik esasları ile geliştirilmektedir. Bu bağlamda öğretmen yetiştiren kurumların ya da öğretmen olmuş bireylerin mesleki gelişimlerinde temel alt yapılar gelişim psikolojisi, gelişim ve öğrenme, öğrenme ve gelişim, gelişimde öğrenme, öğretim yöntem ve stratejileri, insanı tanıma ve anlama sanatı içinde iletişim vs. türdeki konularla ilgili güçlü yetiştirilmeleri ya da güçlendirilmeleri toplum adına yararlı olacaktır. Nitelikli bir öğretmen yetiştirme programı da öğretmen ya da öğretmen adaylarının yanı sıra bu mesleğin ilk yansıtması olacak olan öğrenci ve öğrenci ebeveynlerinin yanı sıra toplumun geneline toplumsal bütünleşme anlamında nitelik olarak olumlu yansımalar sağlayacaktır.
İnsanın hayatındaki dengelerin sağlanmasında biyolojik olarak hormonların ve yaşam şartlarının etkisi vardır. Zaman kavramının soyut bir kavram oluşu ancak etki ve sonuçlarının pek çoğunun somut oluşu kuşkusuz insanoğlunun hala daha anlamaya ve kavramaya çabaladığı bir dünya tanıma süreci içinde taptaze bir öğrenme olarak her gün değişik sonuçlar ve değişik algılarla ifade edilmekte. Yaşamımızda günlük olayların dışında hiç beklemediğimiz durumlarda verdiğimiz tepkiler, kimi zaman olay ve olguları yorumlama becerilerimizdeki yeterliliğimiz kararlarımızın yanı sıra vücudumuzun metabolizmasını bile etkileyebilmektedir. Bu etkileşimler çerçevesinde hormonların insanın karar verme sürecini de etkilediğini belirtebiliriz. Bu nedenle çevremizde yaşanılan durumlar ile vücudumuzun çalışmasına etki eden hormonların özellikle çatışma ve kriz yönetim süreçlerinde uyumluluğu oldukça önemlidir. Hormonların insan bedenindeki organların çalışması ile ilgili yavaş, hızlı, zayıf ya da uzun süreliği ile ilgili adeta bir katalizör görevi yaptığını ve vücudun dengede olmasını sağladığını hepimiz bilmekteyiz.
Genel anlamda hormon denildiğinde ilk akla gelen genetik olarak üzerinde özel mesajları barındıran protein ve yağdan oluşan yapılar akıllara gelmektedir. Oysa hormonlar özel salgı bezleri tarafından üretilmekte olup; ihtiyaç duyuldukları durum ya da ana göre salgılanmaktadırlar. Organların çalışmasına her şekilde etki eden hormonlar kendi aralarında isimler ve özellikleri ile kana yayılmaktadırlar. Hormonların az veya aşırı miktarda salgılanması hastalık oluşmasına bile etki edebilmektedir. Her hormonun yapı ve etkisi birbirinden farklı olmakla birlikte insanın hormon üreten organları ve bu organların görevleri de birbirinden farklı olabilmektedirler. Nitekim hormonlar vücudun pek çok noktasında bulunan endokrin bezlerde üretilmektedirler. Tüm hormonların üretimi beyin tarafından kontrol edilir. Temel hormonlar yumurtalık ve testisler tarafından üretilen cinsiyet hormonları, metabolizmayı kontrol eden tiroit hormonları, stresi, su ve mineral dengesini düzenleyen adrenal bezlerden salgılanan hormonlar ve kan şekerini ayarlayan pankreastan salgılanan hormonlar olarak bilinmektedirler (On5yirmi5, 2020).
Stres ise; insanın çeşitli ruhsal ya da bedensel zorlanmalar sonucunda ortaya çıkarttığı tepkiler olarak tanımlanabilmektedir. Günümüz dünya şartlarında çalışma hayatının yoğunluğu nedeniyle insanlar stersi daha yoğun yaşayabilmektedirler. Kişiden kişiye farklı durumlar olarak ortaya çıkan stres insanın bedeninde beyindeki sinirlerin uyarılması sonucunda hormonların salgılanma şekliyle de ortaya çıkan tepkilerdir. Katekolamin denilen adrenalin ve noradrenalin kortizol ve endofrinler, büyüme hormonu, prolaktin ve testeron hormonlarının da değişim düzeylerinde değişme olarak ortaya çıkabilmektedir. Beyindeki hipotalamus bölgesinde böbreküstü bezlerin uyarılması adresnalin ve kortizol hormonlarının kana karışmasını sağlamaktadır. Kalp hızını, solum sayısını, kan basıncını ve metabolizmayı arttıran bu hormonlar sayesinde kan akımı artarken kaslar daha fazla kanlanmaktadır. Böylelikle vücudun harekete hazır olma hali de sağlanmaktadır. Göz bebekleri genişlerken, kan şekeri de yükselebilmektedir. Hatta vücut sıcaklığının dengede kalabilmesi için vücutta terleme olayı da gerçekleşmektedir. Tüm bunlar sterse cevap olarak vücudu harekete geçirebilmek için sağlanmaktadır. Bazen stres çoğaldığı zaman bu hormonların salgılanma durumu da otomatik olarak uzun süreye yayılmaktadır. Bu nedenle hipertansiyon ya da ülser gibi komplikasyonlar da vücudun strese bağlı verdiği tepkiler sonucunda ortaya çıkabilmektedir. Enkefalin ve metenkefalin hormonları beyinde stres durumuna bağlı olarak uyuşmanın da oluşmasına neden olan iki hormondur. Bu hormonlar ağrı kesilmelerine neden olabildiği gibi, yüksek dozajda sakinlik ve çakırkeyf hali de yaratabilmektedirler. Büyüme hormonu da beyindeki hipofiz bezi tarafından salgılanan bir hormondur. Bazen pskolojik stersin yanı sıra egzersizler bile hormonların artmasına neden olabilmektedir ( Özata, 2008). Hormonların stresle ile ilişkisi olduğu gibi hormonların yaşamda stres durumlarının neden olduğu çatışmalarda da önemli olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu bağlamda “21.yy. şartlarında hastalıkların niteliklerinde stresin ve buna bağlı olarak hormonal değişmlerin insan bedenine yansımaları ne durumdadır?” sorusunu da akıllarda sorgulamakta fayda var.
Stresin etkisi ile gerek insan ilişkilerinde gerekse çalışma hayatı ve hatta sosyal hayatın içerisinde insanın maruz kalabileceği durumlardan biri de onu zorlayacı durumlardır. İnsan yaşamının vazgeçilmez bir parçası olan çatışma (Deustch 1993, Kreidler 1984, Martin ve Holder 1994-1995; Koruklu, 1998 : s. 3) ile ilgili insan ilişkilerinde bir davranışın diğer davranışa ters etki etmesiyle, isteklerinin karşılanma durumu engellenmesi ya da değerleri birbirine uymadığında bu kişiler arasında ortaya çıkan anlaşmazlık olarak tanımlamaktadır ( Gordon,2005). Çatışma ile ilişkili bir diğer unsur ise çatışmayı yönetebilme becerisini sağlayan çatışma yönetim becerileridir. Çatışma yönetim becerileri kişinin öfke kontrolü, öfkeyi yönetme ve insani duyguları ile ilişkilidir. Bu özellikler insanoğlu var olduğu sürecin ilk anından itibaren gelişmeye başlar. Budak (2003) yılında yapmış olduğu araştırmasında öfkenin tanımı ile ilgili; engellenme, saldırıya uğrama, tehdit edilme, yoksun bırakma, kısıtlama vb. gibi durumlardan bahsetmektedir. Hatta, bu duygularla ilgili öfkenin hissedilmesiyle bu hisse neden olan etkenlerle ilgili kişi ya da kişiye yönelik herhangi bir saldırgan davranışa neden olabilen yoğun olumsuz bir duygu durumu olarak da tanımını tamamlamaktadır. Her ne kadar stres ve hormonlarla çatışmanın ilişkisi olsa da yetişkinlerin kendilerini zorlayıcı durumlarda vermiş oldukları tepkilerin yanı sıra insanlarla ne tür bir iletişimi tercih ediyor oldukları toplum ve aile bütünlüğündeki değerler kapsamında da ayna görevi üstlenebilmektedir. İş yerlerimiz ya da sosyal ilişkilerimizin olduğu en küçük aile ortamımızda bile farklı yaş ve farklı gelişim özelliklerinin yanı sıra kimi zaman farklı değerlere mensup insanlarla bir araya gelmek durumundayız. Bu nedenle insan olarak vücudumuzun strese bağlı olarak ürettiği hormonları bir etki yaratsa da temelde hormonlarımızı da etkileyen zihnimizdir. Düşüncelerimiz ve problem çözme becerilerimizin yanı sıra olay ve olgulara olan bakış açımız kimi zaman fikirlerimizi kimi zaman da tercih ettiğimiz durumlarla ilgili kararlarımıza yansıyacaktır. İnsan birey olarak bu süreçleri yaşamının her evresinde yaşamaktadır. Önemli olan karar verme becerisi ve gelişimine ulaşmış bireyin stres ya da çatışma süreçlerinde akil insan olarak karar ve tepkilerini kontrol edebiliyor olup olmaması durumudur. Evliliklerde ya da iş ortamlarında iletişim bağlarının koptuğunu ve kişilerin birbirlerine dertlerini anlatabilme adına seslerini yükseltmelerindeki asıl sebep anlaşılamamak olduğu kadar anlatamamaktır da kim bilir? Bu nedenle konuşarak doğru iletişim kanallarını kullanarak ulaştırmak istenilen mesajı alıcıya iletme sürecini yönetmek de bir bakıma stres ve çatışma süreçlerinde sağlıklı iletişim ve sağlıklı bir insan olarak çatışmayı kontrol edebilir olmak önemlidir. Okullarda sınıf içerisinde öğretmeni zorlayan durumlar, okul yöneticileri ya da çalışanlar arasında iş hayatında yaşanılan çatışmalar, toplumsal yapılaşmada siyasi ya da düşünce farklılığı, inançları olan kitlelerin çatışmalarında insana değer vererek bir sonuca varabilmek elbette eğitim temelli sağlanabilmektedir. Bu bakımdan öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin toplumdaki rolleri ve yansıtmaları toplumsal barış ve adalet adına önemli bir unsur olup eğitimcilerin teorik bilgilerden çok uygulama ve eleştirel düşünce becerilerini doğru kazanabilmiş bireyler olması çok önemlidir.
Gelişimin en hızlı ve yoğun olduğu 0-8 yaş dönemi erken çocukluk gelişimi dönemi olup çocukların bu erken dönemlerinde fiziksel, mental ve sosyal gelişimini içermektedir. Bu açıdan çocukların beslenmesi, sağlığı, zihinsel gelişimleri ve çocukların sosyal iletişimleri için tüm girişimler erken çocukluk dönemini içermektedir. Çocukların fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal potansiyellerinin gelişim durumları ve gelişimin olumlu yönde ilerlemesi onların ilerde yetişkin bireyler olduklarında sergileyecek oldukları tutumların şekillendirilmesi adına oldukça önemlidir. Çocukların çatışma ile ilgili tepkileri çevre ile etkileşim kurmaları sonucu bir takım deneyimler sonucu sürekli yapılanmaktadır. Günümüz dünyası 21. yy. insan özellikleri incelendiğinde çocuk haklarının korunması ile ilgili çalışmaların çoğaldığı bir çağdır. Dolayısıyla bu çağ insan davranışlarına ilişkin hala daha bilimsel çalışmalara yenilikler katmakta ve insanın insanı tanıma ve anlama sanatı ile ilgili uğraşları bilim insanlarının insanın var olduğu sürece araştıracağı ilgi alanlarından en popüler olan konulardan birisi olacağa benzemektedir. Erken çocukluk gelişiminin desteklenmesinin kişi ve toplum üzerindeki etkileri kişisel gelişim ve karakter gelişimi için de oldukça önemlidir (Özmert,2003).Kişi doğduğu anda ona anadilini, örflerini, adetlerini, gelenek ve göreneklerini ilk olarak kendi ailesinden edinmeye başlar. Bu açıdan sosyalizasyonun ( sosyalleşmenin ) temelinde ilk öğretmen ana-baba görünmektedir. Ana ve babalar çocuk yetiştirme ve çocuk geliştirme sürecinde insanın en doğru zikredildiği anadil becerilerinin işitsel boyutunun yanı sıra kültürel boyutunu kendi yaşanmışlıkları ile doğal aile ortamında çocuklarına tattırmaktadırlar. Ardından bu süreci anadili konuşma becerisi edinmiş olan çocuk yazı ve üslupların devamlılığı ile eğitimin amaç ilkeleri doğrultusunda geliştirmeye devam eder. Ana dil becerilerinde konuşma becerisinin yanı sıra üslup bireyin sosyalizasyon sürecinde kültürel değerler doğrultusunda edinecek olduğu bir kazanıp olup; temeli eğitimle kalıcılandırılmaya çalışılsa da esasında aile temelli toplumsal değerler bütünlüğünde biçimlenen ir değerdir de. Çocuğun aile içerisinde belirli durumlarda aile bireylerinin iletişim ve ilişkilerinde kullanmakta olduğu jestler, mimikler, ses tonu hatta seçilen kelimelerin yanı sıra olay ve olgulara bağlı olarak sergilemekte olduğu davranışları rol model edindiği yaşanmışlıkların onun gelecekte nasıl bir insan olacağı ile ilgili şekillenmelerin temelini de oluşturduğun u bilmemiz gerekmektedir. Aile içerisinde sürekli çatışma ve stres ortamında yetişen çocuğun maruz kaldığı her süreç onun kişisel ve ruhsal gelişimine olumlu ya da olumsuz etkisi olabilmektedir. Anne babanın yanı sıra okul sürecine başlayan çocuğun okul ortamında arkadaş ilişkileri ya da sınıf ortamlarında öğretmenlerinin davranışları da çocuğa etki edecektir. Hatta okullarda çalışanların birbirleri ile olan iletişimleri bile öğrencilerin özellikle hoşgörü değerlerinin yanı sıra çatışma sürecinde kriz yönetim becerilerini yetişkinlerden rol model edinebilecekleri anlardır. Dolayısıyla eğitimciler kendi alışkanlıklarını toplumdaki rolleri de dâhil olmak üzere çocuk üzerindeki rol ve sorumlukları bütünlüğünde rol model olarak onlara yansıtmakta oldukları için dikkatli olmak yerine alışkanlıkların olumlu değerlerde kalıcılık niteliğini düşünmemiz gerekmektedir. Nitekim erken çocukluk gelişimini etkileyen üç ana unsur şunlardır:
1. Beslenme,
2. Çevre ve
3. Eğitimdir (uyarı).
Dolayısıyla bu üç faktör birbirinden etkilenmekte ve kişinin sağlığını oluşturmaktadır. Yukarda belirtilen öğeler kişinin sağlığına zarar verebileceği gibi zarar gören sağlık da bu öğeleri etkileyecektir. Çocuk, anne, baba ve diğer aile üyeleri de erken çocukluk dönemi program ve yöntemlerinin bir parçası durumundadır( Özmert ,2005). Az önce belirtildiği üzere yetişkin varlığı çocuğun öğrenme ve kişilik gelişiminde önemli bir değerdir. Sürekli kavga edilen bir aileyi ele alacak olur isek; bu ortamda bulunan çocukların yaşam koşulları da taciz ve şiddete uğrayan çocukların yaşam koşullarına kadar değişen koşullar içerisinde yaşamlarını sürdüren çocukların yetişkinlik dönemlerinde de hem fiziksel hem de zihinsel sağlık sorunlarının daha fazla olduğu çeşitli çalışmalar ile gösterilmiştir. Çeşitli çalışmalar sürekli kavga eden anne-baba ile yaşayan çocuklardan şiddet ve istismara uğrayan çocuklara kadar değişen yaşam şartları içinde yaşayan çocuklarda, çocukluk ve erişkinlikte hem fiziksel hem de mental sağlık sorunlarının daha fazla olduğunu göstermektedir. Riskli olarak adlandırılan aile yapıları nedeni ile çocuğun sosyal çevresinin gerektirdiği duygusal ve sosyal yeteneklerin etkilemesi durumu söz konusu olabilmektedir. Hatta ilgili olumsuz riskler nedeni ile strese bağlı fizyolojik ve nöroendekrinolojik(sinir sistemiyle iç salgı bezleri arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalı) cevaplar bile aşırı şekilde bozulabilmektedir. Bu riskli ailelerin çocukları duygusal durumlarının kontrolü ve ifadesinde sorunlar yaşadıkları gibi diğerlerinin duygusal durumuna da uygun şekilde tepki gösterememektedirler( Repetti, Taylor, Seman, 2006).
Bebeklik ve Erken Çocukluk Dönemi Gelişim Özellikleri İlk yıl içinde çocuğun fiziksel sağlığı, mizacı, uyumu ve aileden gördüğü sevgi ve destek onun gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Bebeğin bağlanma, duygulanım, sağlık, mizaç, uyum, anne/babanın ruh sağlığı alanlarındaki deneyimlerinin kalitesi onun ilerideki sağlığı ve benlik saygısının temellerini oluşturur (Culbertson, Newman, Willis, 2003, Zuckerman, Frank, 1992). Erken çocukluk döneminde de anne/babalar sağlıklı gelişimin en önemli kolaylaştırıcıları olmaktadır. Bu dönemde aileler çocuklarına düzenli uyku ve yemek alışkanlıkları kazandırmanın yanı sıra, tuvalet eğitimi verme ve duygularına hükmetmeyi öğretmenin yollarını aramaktadır. Nitekim çocuğun benlik saygısının gelişimi, olumlu ve kabul edilebilecek deneyimlerle gelişmeye devam etmesi çocuğun gelişimine olumlu etki eder. Benlik saygısı, değerli hissetmek, sevilmek ve kabul edilmek çocuğun ilerideki okul başarısı, davranışları ve mutluluğu için kritik rol oynamaktadır ( Culbertson, Newman, Willis,2003, Zuckerman, Frank, 1992) Bebek/çocuk (Kendisi): Bebeklik döneminde çocuğun “kendisi” (self) ile ilgili en önemli alanlar; mizacı ve uyku/beslenme ve duygu düzenlemesini gerçekleştirmektir. Daha sonraki yıllarda ise bunların yanı sıra benlik kontrolü, tuvalet eğitimi, kişisel bakım, değer yargıları, benlik saygısı diğer önemli gelişim alanlarını oluşturur. Mizaç: Her bebeğin/çocuğun genetik olarak doğumda belirlenmiş bir doğası vardır. Bu doğa onun aktivitesi, duygu durumu (mood) ve reaksiyonlarını etkiler. Bebeğin aktivite düzeyi, ruh hali, uyum yeteneği, ilk reaksiyonları, reaksiyonların şiddeti, dikkat süresi, ritmi (düzeni) ve hassasiyeti onun mizacının belirtileridir. Bu nedenle aileler ve hekimler çocuğun mizacını anlamaya çalışmalıdırlar. Mizaç dediğimiz bu kişisel farklılıklar ilk günlerden itibaren kendini gösterir ve zaman içinde daha belirgin hale gelir. Bebekler konuşamasalar bile ailenin bebeği gözlemlemesi ile bunu anlaması mümkündür. Bu konuda aileler bir bebeği, aileden başka bir kişi (kardeş, aile büyüğü, vs.) ile karşılaştırmamalı veya özdeşleştirmemelidir. Ailenin huysuz olduğunu söylediği bebekler bazen sadece çevrelerine çok hassas olan bebeklerdir. Bu bebeklerin aşırı uyarıdan (ışık, ses, fazla sayıda kişi ile ilişki) korunması ve daha sakin ortamlarda tutulması önerilmelidir (Shonkoff, Phillips,2000, Culbertson, Newman, Willis,2003, Zuckerman, Frank, 1992). Bebek ve ailenin uyum iyiliği (goodness of fit) de anne/baba – bebek arasındaki ilişkiyi belirleyecektir. Ailenin duygu durumu, hassasiyeti ve beklentileri ve çocuğun mizacı bu iyiliği etkilemektedir. Bebekle birlikte eğlenceli vakit geçirmek de (şarkı söyleme, kitap okuma, okşama) aradaki ilişkiyi güçlendirecektir.( Jellinek, Patel, Froehle,2002) Bebeğin kendi düzenini oluşturması da ilk yıl için önemli bir gelişim basamağıdır. İlk yılda beslenme, uyku düzeni ve duyguların düzenlenmesi (özellikle sıkıntılı durumlarda verilen tepkiler) için bebeğin ve ailenin desteklenmesi gerekir. İntrauterin hayatta annenin vücut ısısı, aktivitesi, kalp hızı, kortizol ve melatonin düzeylerine göre fetusun senkronize olan kalp hızı ve belirgin bir gündüz-gece ritmi vardır. Doğumdan sonra bebek kendi biyolojik ve davranışsal ritmini çevreden aldığı ipuçları ile oluşturur( Jellinek, Patel, Froehle,2002, Mirmiran, Mass, Ariagno,2003)
Yukarıda belirtilenler doğrultusunda gelişim döneminde aile unsurunun yanı sıra insan doğasında var olan doğal özellikleri gereği çocuğun hormonlarının da bu gelişmelerden etkilendiğini ve bu etkileşim nedeni ile stres nedeni ile bu hormonların reaksiyonlarındaki farklı tepkimelerin çocuğun karakter ve kişilik gelişime de yansıyabilmektedir. Bu açıdan sağlıklı büyüme ve gelişim özellikleri gösteren çocukların hormonal salgıları dengede olabileceği gibi sağlıklı bireyler olarak gelişim gösterebileceklerdir. Çocukluk döneminde strese neden olan çatışma ortamlarında çocukların rol model olarak başta ilk çevresi olan ana babalarıyla birlikte yaşadıkları yuva olurken, daha sonra ana okul ile başlayan eğitim ortamlarındaki arkadaşları ve öğretmenlerinin davranış ve tepkileri ile de şekillenmektedir. Gelişim özelliklerine uygun beklentilere tabi olacak olan çocukların stresle başa çıkabilme ve çatışma sorunlarında çözümler üretebilmeleri onların toplum ruh sağlığına da ileriki yaşantılarına yansıyacak olan bir unsurdur. Bu açıdan düşündüğümüzde eğitimci olacak her bireyin aile ve çocuğa rehberlik yapabilecek derecede bilgi ve beceriye sahip olması eğitimin toplum ruh sağlığı üzerinde olumlu etkisi olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda eğitim fakültelerinde gelişim psikolojisi, gelişim ve öğrenme, öğrenme gelişimi, gelişimde öğrenme, öğrenmede gelişme gibi konulara hakim olabilecek öğretmen yetiştirme programlarına sahip olabilmeleri her ülke için önemli bir unsur olmaktadır. Sonuç olarak her yetişkinin kimliğinde üstlendiği rol değişiklikleri kimlik değişimleri toplumun aynası olacağından eğitimde ve insan yetiştirmede ekonomik yatırımların temelde en önemli varlık olan insana verilecek en büyük değer olduğu da bir gerçektir. Ancak bu açıklamalar doğrultusunda okullarda görev yapmakta olan öğretmenlerin ve yöneticilerin ruh sağlığının yanı sıra yukarıda bahsedilen stres, çatışma yönetimi ve kriz durumlarındaki tepkileri ile ilgili durumlarını deneyim yaşamadan rapor edebilecek bir uygulamanın hala daha eğitim sistemine ve personel sağlık ve insan kaynakları değerleri bütünlüğünde herhangi bir sıfat ya da katagori içinde incelemeye alabilecek uzman ve bilir kişilerin var olup olmadığı sorusunu da sorgulamanın zamanı kim bilir çoktan geldi de geçti diyebilecek birilerinin olmaması da sanıyorum eğitim adına büyük bir kayıp olarak değerlendirilebilir.

Kaynakça
Alim, T., Deustch, S., Rosse, R., ve Green, T. (1993, March). Diethylpropion Treatment
During Inital Cocaıine Abtinence-Preminilary-Report. In Biologıcal-
Psychiatry (Vol. 33, No. 6 A, pp. A153-A153). 655 Avenue Of The Americas, New,
York, Ny 10010: Elsevier Science Inc.

Budak, S. (2003). Psikoloji Sözlüğü. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.
Culbertson JL, Newman JE, Willis DJ. Childhood and adolescent psychologic development.
Pediatr Clin North Am 2003; 50: 741-764.

Düzeyindeki, K. N. A. E. İ., ve Davranışlarına, B. G. Ö. Ç. Ç. (1998). Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi. Ankara, Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Felitti VJ, Anda RF, Nordenberg D, et al. Relationship of childhood abuse and household
ysfunction to many of the leading causes of death in adults. The Adverse Childhood
Experiences (ACE) Study. Am J Prev Med 1998; 14: 245-258.
Jellinek M, Patel BP, Froehle MC (eds). Bright Futures In Practice: Mental Health, Volume I.
Practice Guide. Arlington, VA: National Center for Education in Maternal and
Child Health, 2000.
Mirmiran M, Maas YG, Ariagno RL. Development of fetal and neonatal sleep and circadian
rhythms. Sleep Med Rev 2003;7:321-324.

Ley, R. E., Bäckhed, F., Turnbaugh, P., Lozupone, C. A., Knight, R. D., & Gordon, J. I.
(2005). Obesity alters gut microbial ecology. Proceedings of the National Academy of
Sciences, 102(31), 11070-11075.
Martin, C. M. (1994). Physical and numerical modelling of offshore foundations under
combined loads (Doctoral dissertation, Oxford University, UK).

National Research Council and Institute of Medicine. From Neurons to Neighborhoods: The
Science of Early Childhood Development. Committee on Integrating the Science of
Early Childhood Development. Shonkoff JP, Phillips DA (eds). Board on Children,
Youth and Families, Commission on Behavioral and Social Sciences and Education.
Washington DC: National Academy Pres, 2000.
On5yirmi5, 2020. “Hormonların Görevi Nedir?” 9 Eylül 2020 tarihinde https://on5yirmi5.com/saglik/bilimsel-calismalar/hormonlarin-gorevi-nedir/
adresinden alınmıştır.

Özata, metin (2008). “Stres, Depresyon ve Hormonlar”, 12 mayıs 2020 tarihinde https://www.tavsiyeediyorum.com/makale_1891.htm adersinden alınmıştır
Özmert EN. Erken çocukluk gelişiminin desteklenmesi. Katkı Pediatri Dergisi 2003; 25: 779-
811.
Özmert EN. Erken çocukluk döneminin destek- lenmesi-II: çevre. Çocuk Sağlığı Hastalıkları
Dergisi 2005; 48: 337-354.
Park, H. D., ve Kreidler, E. R. (1984). Phase Equilibria in the System La2O3?P2O5. Journal
of the American Ceramic Society, 67(1), 23-26.
Repetti RL, Taylor SE, Seman TE. Risky families: family social environments and the mental
and physical health of offspring. Psychol Bull 2002; 128: 330-336.
Zuckerman BS, Frank DA. Infancy and toddler years. In: Levine MD, Carey WB, Crocker
AC (eds).
DevelopmentalBehavioral Pediatrics (2nd ed). Philadelphia: WB Saunders, 1992: 27-38.

& quot;

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Bilimsel Makaleler Yazıları