Prof. Dr. Soner YILDIRIM Yazdı
Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 26 Nisan 2020 13:46 - Okunma sayısı: 5.179
Olur tabii ki, ama muhtemelen sizin bildiğiniz gibi değildir. Bir Öğretim Teknolojisi uzmanı olarak en sevdiğim şey Öğretim Teknolojisinin ne olup ne olmadığını birilerine anlatmaktır. O zaman hemen başlayalım.
Öncelikle size şunu hatırlatmam lazım. Umarım daha önce okumuşsunuzdur. Eğer okumadıysanız hemen okumanızı tavsiye ederim. Cumhuriyetimizin efsane Milli Eğitim Bakanlarından Hasan Ali YÜCEL’in Klasikleri serisinden dilimize çevrilmiş ve İş Bankası Yayınları tarafından basılmış Galileo GALILEI’nin “İki Dünya Sistemi Arasında Diyalog” kitabını kapak sayfasını çevirdiğinizde hemen Önsöz’ü heyecanla okumaya başlayacaksınız. Önsözdeki şu cümle yazılarımda en severek kullandığım analojilerden biridir: “1610’larda Venedik devletindeki İngiliz Büyükelçisi Henry Wootton’un Kral James’e yazdığı mektuptan: Saygı değer Efendimiz… Galileo Galilei adındaki profesörün yayınladığı Sidereus Nuncius adlı incecik kitapta yazılanlar doğru çıkmazsa adam yandı. Eğer doğru çıkarsa biz yandık; çünkü Dünya hiç de bildiğimiz gibi değilmiş.” Eğer siz de İngiliz elçisi gibi bir pişman olma kuşkusu taşımak istemiyorsanız size anlatacaklarımı dikkatlice dinleyin, çünkü hepsi defalarca denenmiş doğrulardır.
Şimdi sizi Öğretim Teknolojisi tarihinde kısa bir yolculuğa çıkaracağım. Fransız asıllı inşaat mühendisi Claudius Crozet (1789-1864) ile başlayalım. 1802 yılında Amerikan Başkanı Thomes Jefferson tarafından kurulan West Point askeri okulunda matematik dersleri vermeye başlar. Ancak Crozet matematik öğretmede çok da başarılı değildir. Bunun nedenini anlamaya çalıştığında şu gerçek ile yüzleşir. Fransız olduğu için İngilizceyi çok ağır Fransız aksanı ile konuşmaktadır ve öğrencileri O’nu anlamakta zorlanmaktadır. Bir gün Crozet sınıfın duvarlarından birini siyaha boyatır ve kireç taşı ile bu siyah duvar üzerinde matematik anlatmaya başlar. Artık öğretmede kendisine en büyük engeli oluşturan ağır Fransız aksanlı İngilizcesini kullanmayı en aza indirmiş ama görsel anlatımı öne çıkarmıştır. Bu basit çözümle elde ettiği başarı hem Claudius Crozet’i çok memnun etmiştir hem de bizler kara tahta ile tanışmış olduk. Zaman içinde kara tahta farklı renklere bürünse de ya da bugünlerde olduğu gibi “akıllansa da” aslında işlevi büyük oranda aynı kalmıştır. Bu yüzden Claudius Crozet’in Öğretim Teknoloji alanında yarattığı etki kendisi bunu amaçlı yapmasa da herhalde en büyük etkilerden biri olmuştur
Şimdi isterseniz daha yakın bir tarihten bir kesit alalım. II. Dünya savaşı yılları. Amerikan ordusunda “Instructional Aids Service” (ÖğretimAraçları Servisi) başında 1915 yılı doğumlu, Doktorasını Ohio State Üniversitesinde tamamlamış genç bir yüzbaşı vardır: Dr. James Finn. Dr. Finn II. Dünya Savaşından hemen sonra 1949-1969 yılları arasında University of Southern California’da (USC) (Güney Kalifornia Üniversitesi) öğretim üyesi olarak çalışacak ve 1962 yılında dünyadaki ilk Öğretim Teknolojisi bölümünü yine USC’de kuracaktır. Ben de doktoramı USC’de Öğretim Teknolojisi bölümünde tamamladığım için sanırım bu hikâyenin bu kısmını anlatmaktan ayrı bir keyif alıyorum.& quot;
Bunun ötesinde II. Dünya savaşında Hitler’in Genelkurmay Başkanlığını yapan General Wilhelm Keitel 7 Mayıs 1945 yılında Almanya’nın kayıtsız şartsız yenilgisine imza atan kişidir. General Keitel sonrasında tutuklanmış ve yargılanarak idam cezasına çarptırılmıştır. Aslında Hitler’in Genelkurmay Başkanının Öğretim Teknolojisi ile ne ilgisi vardır diye düşündüyseniz çok yanıldığınızı bilmeniz gerekir. General Keitel’e sorgusunda sorulan soruladan birisi “Savaşı neden kaybettiğinizi düşünüyor sunuz?” olmuştur. Keitel bu soruya cevap olarak birçok gerekçe ortaya koymuştur. Bu gerekçelerden biri vardır ki belki de en ilgincidir. Keitel ifadesinde şöyle der “Aslında herşeyi çok doğru hesaplamıştık. Ancak Amerikalıların kendi personelini çok hızlı ve etkili eğitmelerini hesaba katamadık. Özellikle eğitim filmlerinin eğitimdeki etkisini hesaba katamadık.” Bu ifadelerin sahibi general Wilhelm Keitel 16 Ekim 1946’da Münih’te idam edilirken, Dr. James Finn Amerika’da görsel-işitsel araçların eğitimde etkili kullanımı ile ilgili makaleler basan bir akademik derginin editörlüğüne başlamıştır bile.
Bu önemli tarihsel olayları anlattıktan sonra, artık en önemli soruları sormaya başlayabiliriz; “Öğrenme” nedir? “Teknoloji” Nedir? Ve “Öğretim Teknolojisi” Nedir? Eminim hemen herkesin bu üç soruya da verecekleri bir cevap vardır. Ama ben kendi cevaplarımı sizinle paylaşmak isterim. İsterseniz Teknoloji ile başlayalım. Teknoloji kelimesinin etimolojisini anlatmaya gerek duymuyorum ama en yalın hali ile bilimsel bilginin günlük hayatta kullanılabilir hale geldiği pratik haline teknoloji diyebiliriz. İsterseniz bir örnekle daha anlaşılır hale getireyim. Eminim hayatınızın bir döneminde bir ilaç kullanmak zorunda kalmışınızdır. Elinize aldığını o küçük yuvarlak tablet aslında harika bir teknolojidir. Çünkü o ilacın içindeki etken maddenin kimyasal sentezini bir formül olarak size vermem sanırım ne sizin için anlamlı olacak ne de derdinize çare olacak. Ancak bu bilimsel bilgiyi günlük hayatta kullanılabilir bir pratik haline getirirseniz, yani bir ilaç tableti şekline sokarsanız o artık bir teknoloji halini almıştır. Şimdi gelelim Öğrenmenin ne olduğuna. Öğrenmeyi fizyolojik, psikolojik ya da başka bir bilimsel lens kullanarak tanımlayabilirsiniz. Ben size pedagojik bir tanım sunacağım. Öğrenme en basit tanımı ile yeni bilgi, beceri ve duyguların yaşantılar yoluyla kazanılmasıdır. Yeni bir şey öğrenmek artık farklı düşünmek, farklı davranmak ve farklı hissetmek demektir. Her ne kadar öğrenme sonunda bu farklılıkları gözlemleyebilsek bile bireylerin nasıl öğrendiğini tam anlamı ile anladığımız iddia etmek günümüz koşullarında mümkün değildir. Ancak “Öğretim” adı verdiğimiz ve bireylerin öğrenmesi için gerekli koşulları sağlamayı amaçlayan eylemler ve süreçler bütünü sayesinde bireylerin öğrenmelerini kolaylaştıracağımızı ve performanslarını artırabileceğimizi biliyoruz. Bu nedenle Öğretim Teknolojisi en yalın tanımı ile öğrenmeyi kolaylaştırmak ve performansı artırmak için uygun teknolojik kaynakların ve süreçlerin geliştirilmesi ve kullanılmasıdır. Bu tanımda teknolojik kaynakların donanım-yazılım-insan ve süreç teknolojilerini içerdiğini unutmamamız gerekir.
Tanım yapmak belki de işin kolay kısmı. Madem ki teknoloji bilimsel bilginin günlük pratiğe dönüştürülmüş hali, o zaman Öğrenme ile ilgili sahip olduğumuz bilimsel bilgiler nedir? İşte bu soru cevaplaması çok da kolay olamayan bir soru. Çünkü öğrenme farklı bilim alanları tarafından (psikoloji, bilişsel bilimler, fizyoloji, bilgisayar bilimleri vb.) farklı açılardan çalışılan bir olgu Bu kadar farklı bilim dalının ürettiği bilimsel bilginin öğrenmenin günlük pratiği haline getirilmesi de Öğretim Teknolojisi alanının üstesinden gelmeye çalıştığı zorlukların başında gelmektedir.
İsterseniz psikoloji ve fizyoloji bilim alanlarından 2 ayrı örnek vererek devam edeyim. Örneğin psikolojide yapılan deneyler göstermiştir ki bireyler öğrenme ortamında başarı duygusunu tattıkça bu duyguyu tekrar yaşamak için yani başarılı olmak için ellerinden geleni yapmaktadır. Bu nedenle öğrenme içeriği tasarlanırken genelde kolaydan zora doğru mantıksal bir sıra izlenir ve içerik öğrenciye en anlamlı gelecek şekli ile sunulur. Böylece öğrencinin dersin hemen başlarında başarı duygusunu tatması sağlanır.
Fizyoloji alanında başka bir araştırma bize göstermektedir ki eğer çocuklar öğrenme ortamında sevdikleri bir etkinlik ile derse başlar ise, mesela bir müzik aleti çalarak, bu öğrencilerin beyni mutluluk hormonu olan dopamini (C8H11NO2) %9 oranında daha fazla salgılamaktır. Mutluluk hormonu yüksek olan öğrencilerin yeni bir şey öğrenme ihtimalleri diğer öğrencilere göre daha yüksek olacaktır. Örneğin derslere bir fiziksel etkinlik ya da müzik etkinliği ile başlamak öğrencilerin mutluluk hormonu seviyesini artıracağı için dolaylı olarak öğrenme başarılarını da artıracaktır. Sanırım birçoğumuz eğitime sabah spor ve müzik etkinlikleri ile başlayan Köy Enstitülerindeki çocukların başarısının altında yatan ilkelerden birini şimdi çok daha iyi anlamışızdır.
Bu iki farklı örneğin Öğretim Teknolojisinin günlük yaşamda ne anlama geldiği konusunda sizlere çok iyi fikir verdiğini sanıyorum. Bazılarınız belki bu örneklerle hayal kırıklığı yaşamış olabilir. Çünkü sizin için Öğretim Teknolojisi sadece donanım ve yazılım (bilgisayarlar, akıllı telefonlar vb.) teknolojilerinden ibaret olabilir. Maalesef bu kadar basit değil.
Öğrenme fizyolojik, biyolojik, psikolojik, sosyolojik, çevresel ve diğer birçok faktörden etkilenmektedir. Bu faktörlerin çoğu eğitim araştırmalarının odağını oluşturmaktadır. Bu faktörlerin tamamı açıklanabildiğinde öğrenmenin de büyük bir kısmı anlaşılabilecektir. Bu faktörler içinde çok önemli olan 2 faktör vardır ki öğrenmenin büyük kısmını açıklamaktadır. Peki bu 2 faktör nedir ve bunların sınıfta uygulanan teknolojileri var mıdır diye merak ediyorsanız bir sonraki yazımı beklemeniz gerekecek.
Sözün sonu: Öğrenme, insanoğlunun hayatta kalabilmek için geliştirdiği en önemli donanımdır.
04 Ekim 2024 14:08
09 Ekim 2024 01:01
01 Ekim 2024 22:48
06 Ekim 2024 21:34
01 Ekim 2024 17:29
06 Ekim 2024 20:54
05 Ekim 2024 13:12
01 Ekim 2024 19:24
09 Ekim 2024 10:39
05 Ekim 2024 19:52