Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Prof. Dr. Aytaç Açıkalın ile YAŞAMA DAİR

Hülya Kandemir Yavuz: Hocam öncelikle “Yaşama Dair ”söyleşimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.

Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 22 Nisan 2020 15:06 - Okunma sayısı: 2.471

Prof. Dr. Aytaç Açıkalın ile YAŞAMA DAİR

Prof. Dr. Aytaç Açıkalın ile “YAŞAMA DAİR”

Hülya Kandemir Yavuz: Hocam öncelikle “Yaşama Dair ”söyleşimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.

Hülya Kandemir Yavuz: Antik çağlardan günümüze değin hemen her düşünür“Yaşamın Anlamı ‘’üzerine görüşlerini dile getirmiştir. “Hayatı kaybetmekten daha acı bir şey vardır; yaşamın anlamını kaybetmek.” der Seneca. Hocam sizce “Yaşamın Anlamı” nedir?

Bu giriş cümlesi, eski fakat güvenilir kaynaklarla konuşmaya, yazmaya başlamada bir tür alışkanlık veya gelenektir. Yabancı yazarlar bu amaçla bi r metne başlarken veya bir durumu açıklarken kendi kutsal kitaplarını örnekse İncil ve Tevrat’ı çok kullanırlar. Ancak Antik Yunan ve Roma kaynakları laik gruplar için daha tercih edilir. Seneca yaşamın anlamını, hayatın anlamı ile eşdeğer tutuyor. Çok anlamlı, hayatın göstergesi, amacı yaşatmaktır. Canlının tüm çabaları yaşamsal durumunu korumak, geliştirmek ve onu zenginleştirip, renklendirmektir. O zaman sorunuza tek cümle ile cevap vermek gerekirse, yaşamın anlamı yaşamak ve ona anlam katmaktır.

Hülya Kandemir Yavuz: Sokrat’ tan günümüze doğu ve batı felsefesinin ana problemlerinden biri olan Delphi tapınaklarında da yazan ’’ Kendini bilmek’’ J.J. Rousseau, Yunus Emre, Mevlana ve Hacı Bayram-ı Veli’nin değindiği konu olmuştur. Kendini bilmek, sizce nedir?

Hülya Hanım, bu sözü ortaya koymak için bu kadar bilge kişiyi çağırmaya gerek yoktu sanırım. Doğaya bakın lütfen solucan kendini bilir mi? Evet, içinde yaşadığı toprağı alt üst ettiğinizde güneşte kurumamak için hemen en uygun yerden yeniden toprağa girmeye çalışır. Sümüklü böcekler güneşle havada ortaya çıkmazlar, kuruyacağını bilir. Bahçede eşelenen tavuk tel örgüyü zorlamaz kendisinin ne kadar yüksekten uçabileceğim bilir. İnsan kendisini bilir mi? Bilmez olur mu biyolojik olarak sınırlıklarının kesin olmadığını, bedeninin genelde bir çerçevesi varsa da geliştirebileceğini bilir, aklının kapasite olarak sınırsız olduğunu bilir ve bunun hesabını da yapmıştır, kendi beyninin 2 üssü 100 milyar= ? İşlem yapabileceğini de bilir. Sık sık filozofların veya ulemanın, “kendini bil, kendini tanı” tavsiyelerine cevabım “benim kendimi bilmemin sana yararı ne?” olurdu. Sen kendini biliyor musun? O zaman, benim sana benzemediğini biliyorsun demektir. Ben de kendimikendimi biliyorum, dolayısıyla sana benzemediğini biliyorum. Sonuç senin bilgin sana özel olduğunu söylüyor, doğru. Peki benim de özel olduğumu sana söylüyor mu? O: zaman ikimiz de kendimizi biliyoruz. Unuttum ben ayrıca sekile birlikte doğanın bir parçası olduğumuzu da biliyorum. Sonra bu kainatın, bu dünyanın benim için yaratılıp düzenlenmediğini, benim sadece o bütündeki düzenin bir parçası olduğumu da biliyorum. Kendimi tanıyorum Üstadlar!

Hülya Kandemir Yavuz: Freire’e göre; eğitimin özündeki amaç,“ Bilinçlenme ” ya da bilincin gelişmesine aracı olmaktır. Sizce bu amaca nasıl ulaşılır?

Freire demiş ki: eğitimin özündeki amaç,“ Bilinçlenme ” ya da bilincin gelişmesine aracı olmaktır. Sanırım bu sözü, “Ezilenlerin Psikolojisi’ni” yazarken söylemiştir. Ezilenler ezildiklerinin farkında olmaları için onların “bilinçlenmeleri” gerektiğini anlatmak istemiş olsa gerek. Ancak bunun nasıl kazandırılacağına ilişkin belirli bir yöntem sunduğunu sanmıyorum. Öyle olsaydı öncelikle Güney Amerika bilinçlenir, kalkınmış kapitalist komşusu tarafından soyulduğun fark ederdi. Demek ki oradaki eğitim özündeki amaçla ulaşamamış. Zamanla bu bilince ulaşırlar mı? Muhtemeldir, çünkü kapitalizm tarafından soyula soyula bilinçlenecekler. Bence bu amaçla böyle ulaşılır. Alkışlı yıllarda Dolmabahçe önlerindeki Amerikan gemilerine go homme ! Dediğimizde bilinçsiz değildir herhalde.

Hülya Kandemir Yavuz: Freire, toplumsal yaşamın hedefinin dünyanın insanileştirilmesi olduğunu ileri sürer. Sizce toplumsal yaşamın hedefi nedir?

Sayın Yavuz, bütün dinlerin de hedefi budur: Dünyanın insanileştirilmesi. Dünyadan kastı ne Freire’nin, sanıyorum, insanları, toplulukları, ulusları kastediyor. Bu insanileşme aşağıdan yukarıya mı, yoksa yukarıdan aşağıya mı olacak. aşağıdan yukarıya ise sarayın duvarları hem kalın, hem yüksek, yukarıdan aşağıya ise yol uzun, süre dar. Toplumsal yaşamın hedefi zorunlukları paylaşmaktır bence. Herkes kendini tanır, yerini bilirse toplumsal hedefe ulaşılır.

Hülya Kandemir Yavuz: Gelişen teknolojilerin hayatımızı kolaylaştırdığı bir gerçek fakat sanki giderek robotlaşıyoruz. Bir Eğitim Mucizesi adlı kitabında ‘’Öğretmen yetiştirme okullarında ve üniversitelerde öğrencilere konferans verdiği zamanlar, çok kez bu kafaları yararsız bilgilerle dolu genç erkek ve kızların büyümemişliklerine şaştığını söyler Neil. Bir sürü şey bilirler- ama yaşama bakış açıları yönünden çoğu çocuktur.-Çünkü onlara sadece bilmek öğretilmiştir ama hissetmelerine izin verilmemiştir. Bu öğrenciler dostturlar, nazik ve isteklidirler, ama aksayan eksik olan bir şey vardır; duygusal eksiktir, düşünmeyi hissetmeye bağlama gücü eksiktir. Onlarla kaçırdıkları ve kaçırmayı sürdükleri bir dünya hakkında konuştuğumda, ders kitaplarının insan kişiliği ile, sevgiyle, özgürlükle ya da kendi kendisini yazgısını çizmeyle bir ilgisinin olmadığını ve sistem böyle, yalnızca kitaptan öğrenme standartlarını amaçlayarak, kafayı yürekten ayırmayı sürdürdüğünü söyler.’’Sizce hissetmeyi okullarda nasıl öğretebiliriz?

Sayın Kandemir, yarım saat kadar önce uzaktan öğrenim amaçlı bir yayından yeni çıktım. O.Neil’in tespitlerine katılıyorum. Öğretmen meslektaşlarımla paylaştığım husus şuydu: İnsan üç boyutu ile insandır. İnsan in boyutu üzerinde yükselir: akıl, inanç ve duygu. Bizim insanımızda bunlardan en gelişmiş boyut, zihin-akıl boyutudur. Hemen hepimiz çocuklarımızın akıllı olmasını, personelimizin akıllı/ mantıklı olmasını isteriz. Hiç bir askeri mantığındaki hitap ederek tehlikeye veya ölüme göndertmezsiniz. İnsan duyguları kadar güçlü, hayalleri. Kadar akıllıdır. Ama bizim eğitim sistemimiz genelde akıl ve mantık övgüsüne yöneliktir. Halbuki öğrenme, süreç olarak biyolojik yolunu duygusal hedefe kilitler. Müzik, ses, renk, koku, estetik, toprak kokusu, kuş sesi, rüzgar, sel, deprem yaşamamış bir nesil yetiştiriyoruz, fizik, kimya, matematik üçgeninde. Okullarda, aile yaşamında, kentte- sokaklarda daha çok sanat, daha çok estetik.

Hülya Kandemir Yavuz: Gerçekten anladığımız ve kendi istediğimiz yaşamı mı yaşıyoruz yoksa bize sunulan yaşamı mı? Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz? Kendi yaşamımızı yaşayabilmek için ebeveyn, öğretmen ve topluma nasıl görevler düşmektedir?

Güzel soruyorsunuz da Hülya Hanım, ana baba, öğretmen kendi yaşamını yaşayabiliyor mu? Örneğin Ramazan’da ne yiyeceğinizi, iftar sofranızı nasıl donatacağınızı; nikah, evlenme fotoğraflarının hangi kompozisyonlarda çekileceğini siz mi belirliyorsunuz. Bunu güdüleyicisi kapitalizm ve onun uşağı lüks tüketimdir. Kaç tür ekmek var piyasada? Bu güne kadar insanlar evlerinde kaç tür ekmek yaparlardı veya kaç çeşit ekmek alırlardı Ekmeğin uzun sopa şeklinde (baron) olanı ile yuvarlak olanın beslenmede ki farklılığı nedir? Rahatça söyleyebilirim ki toplumun hemen her kesimi, kurumların hemen hepsi liberalizmin hizmet aracı olarak tüketmek hizmeti sunmaktadırlar. Türkiye radyolarından o ünlü reklam hala kulaklardadır: Siz hala annenizin .......... mı kullanıyorsunuz?

Hülya Kandemir Yavuz: Hocam sizce başarı akademik başarı elde etmek midir yoksa hayatta kalma becerisi kazanabilmek midir?

Bunu sanıyorum daha evvelki sorularınızda da bir ölçüde yanıtlamıştım. Bu hususta uluslararası kuruluşların bile önerileri vardır. Başarı ikincil bir hedeftir. Öncelikle insanın varlığını sürdürmesinin göstergesi olan sağlıklı olmak kaygısı ve hedefi vardır. Başarı ancak sağlıklı bir insandan beklenir. Sağlıklı ve başarılı bir insan kendini mutlu hissedecektir. Hayatta kalma becerisinin başlangıç noktası, sağlıktır. Bunlara bilişsel esneklik, iletişim, duygusal okur yazarlık, eleştirel düşünme ve doğayı tanımak ve uyum becerilerini de yaşam becerisi olarak tanımlayabiliriz. Bunlar akademik başarının hem nedeni hem sonucu olabilir.
Hülya Kandemir Yavuz: Son sorumu günümüzde küresel yaşanan pandemi ile ilgili mücadelede bizleri sosyolojik, psikolojik ve ekonomik olarak neler bekliyor?

Sayın Hülya Kandemir Meslektaşım, Salgın (pandomim) bizim kuşak için pek yabancı değildir. Çocukluğumuz, gençliğimiz ve yetişkinliğimizde yaşadığımız salgınlar birden çok hastalığa karşı muafiyet kazanmamızı sağlamıştır. Kızamık, trahom, verem, sıtma, kolera, çiçek yaşanmışlıklardandır. O zamanlar salgınlar bu tür modern ulaşım araçlarına sahip olmadığı için mahalle aralarında, köylerin kırsalında en çok coğrafi bölgelerde sıkışıp kalıyordu. Bu yılın (2020) korona virüsü, Uluslararası özelliğe sahip, dil, din,ırk ayrımı yapmıyor. Yalnız toplumsal yönetimlerle, kapitalistleri veya yoksullarla çarşıları farklı etkiliyor hepsi o kadar. Ben salgınların gelip geçeceğine inanırım; salgın sözcüğü anlamında bir parçada genişliği, aynı zamanda belli zaman aralığını ifade ediyor gibi. Geri kalmış toplumlar hariç, diğer ülkeleri her bakımdan çok etkileyeceği muhakkak. Geri kalmış ülke insanlarının pek kaybedecek bir şeyleri yoktur, buna karşılık kalkınmış ülke insanı uzun ömre ulaşmanın bedelini öderken, sağ kalanlar yaşam standartlarını ve konforlarını kaybedecekler. Yeni zenginler türeyecek, Virüsün teçhizatını yapanlar, ilacını, aşısını üretenler, cankurtaranlığı, mezarcısı hepsi kazançlı çıkacak. Yeni romanlar yazılacak, şiirler, şarkılar yazılacak, olayları zamanlamak için bir işaret noktası olacak: korondan evvel/ sonra gibi. En güzeli yeni virüsler bekleme alışkanlığı oluşturacak. Bu korona virüsü toplumun her kesiminde çok sevdik, onu yenisi gelinceye kadar unutmayacağız.

Prof. Dr. Aytaç Açıkalın:

Hülya Kandemir Yavuz: Hocam değerleri görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için hem Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi hem de okuyucularımız adına çok teşekkür ederiz.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Eğitim Bilimleri Yazıları