Ali ÖZDEMİR Yazdı
Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 15 Nisan 2020 09:53 - Okunma sayısı: 1.281
2008 yılının sıcak bir ağustos gününde Kıbrıs’a vardım. Hava o kadar sıcaktı ki klima, vantilatör olmadan nefes bile alınamıyordu...
İlk 2 yıl Lefkoşa’da bir meslek lisesinde öğretmen olarak çalıştım. Bu okul çok küçük idi. Elektrik, bilgisayar ve iklimlendirme bölümleri vardı. Öğrencilere bir şey öğretmenin, yaptırmanın çok zor olduğunu orada “yaşayarak” gördüm.
Bilgiye karşı aşırı bir direnç vardı. Kalem, silgi, cetvel, defter, kitap vb. getirme alışkanlığı söz konusu değildi. Çoğu öğrenciye kalemi, defteri ben veriyordum. Okula zorla gelen öğrenci kitlesiyle ilk 6 ay çok güçlük çektim.
İlerleyen zamanlarda bazı davranış kalıplarını terk ettiler. Bir meslek öğrenmenin çok önemli olduğunu kavradılar.
"Bu da hiç bir şeyi beğenmiyor” demesinler diye KKTC’nin mesleki eğitiminin içinde bulunduğu durumu tam yansıtmak istemiyorum.
İlk 2 yıl çalıştığım okulun öğrenci sayısı epey azaldığı için Ada’nın en büyük ve kurumsallaşmış mesleki okuluna (Sedat Simavi Endüstri Meslek Lisesi) nakil (tayin) oldum.
Yaklaşık 650 öğrencisi, 120 kadar öğretmeni olan bu kurumda 3 yıl mesai yaptım. O zaman okulun müdürü çok değerli eğitimci Hüseyin Koze Bey idi.
Ada’dan ayrılalı 7 sene oldu. Artık Sayın Koze ile bir ast-üst, amir-memur irtibatım olmadığı için düşüncelerimi açıkça yazabilirim...
Hüseyin Koze çok yönlü bir elektrik öğretmeniydi. Hiç bir şekilde kompleks yapmaz, çocuklarla çocuk olur, yetişkinlerle de makul/ölçülü bir iletişim içinde kalırdı.
Bir gün okula AB’den eğitim uzmanları geldi. Daha önce hiç bir okul müdüründe görmediğim bir şey oldu. Sayın Koze adeta bir İngiliz gibi meramını anlatmaya başladı...
Bizim ülkemizde okula yabancı biri geldiğinde hemen İngilizce/Almanca öğretmeni aranır. Stres seviyesi anormal artar. Halbuki Sayın Koze 40 yıldır tanıyormuş gibi heyet ile sohbete başlayınca çok imrenmiştim...
Son derece sempatik bir idareci olan Hüseyin Bey toplantı yönetimi, ikna, meram anlatma, tartışmaları bastırma, elektriği düşürme, gerginlikleri yok etme noktasında tanıdığım en üstün idareci olmuştur diyebilirim.
Düşüncelerini hiç korkmadan, ürkmeden ifade eden, sıklıkla saldırgan usluplu 120 öğretmeni bir arada tutmak, iş üretmesini sağlamak hiç kolay bir iş değildir.
KKTC’nin öğretmen sendikalarının ve üyelerinin sarf ettiği sözleri başka bir ülkede etseniz direkt hapsi boylarsınız.
Cahil diyenler olabilir belki ama KKTC’deki “demokrasi” bana biraz fazla gelmişti.
Sedat Simavi Meslek Lisesinin hiperaktif, hoş sohbet müdürünün özgeçmişine baktığımızda rekor seviyede başarılarının olduğunu görürüz. Her toplumda olduğu gibi burada da çok başarılı insanlar hep ezilir, yıkılmaya çalışılır.
4-5 okulun “kurucu müdürü” olabilmek az bir başarı değildir.
Kıbrıs’ta aklıma en az yatan hususlardan birisi şu idi: “Biz Türk değiliz. Kıbrıs Türküyüz.” Bunun nasıl bir anlayış olduğunu hala idrak edebilmiş değilim. Bence Türk her yerde Türktür. Karakteristik özellikleri her daim aynıdır.
Hüseyin Bey’den bu tür “fikirleri (?)” hiç duymadım. Her zaman Türkiye ile Kıbrıs’ın birlikte hareket etmesi, ortak olması, işbirliği yapması gerektiği yönde sözler işittim...
1960’larda, Rumların saldırılarının olduğu dönemlerde okullar sabahleyin açılıyor, öğleden sonra kapatılıyordu. Bunun sebebi Rumların saldırılarına karşı nöbet tutmak, savunma yapmak, mücadele etmek yani “mücahitlik” söz konusu idi.
İnsanlık dışı Rum saldırılarına karşı duran en etkin kesim eğitimciler idi.
1974’ten sonra Ada’daki Türkler huzura kavuştu. Soykırım faaliyetleri sona erdi. Ancak okullar yine öğlen kapatılmaya devam etti. Bu son derece hatalı bir tutum olarak görünmesine rağmen 10 yıllarca hiç bir siyasal hükümet yapıyı değiştiremedi. Karşısında güçlü sendikal (?) direniş söz konusu oldu.
2008-2013 yılları arasında KKTC’de haftada 12-15 saat derse girdim. Okul en geç 14’te kapanıyordu. Yıllarca Türkiye’de 47 saat derse girdiğim için 15 saat ders beni hiç yormuyordu.
Kıbrıs’ın öğretmenlerinin ders yükü Anadolu’ya göre çok azdı. Öğretmenler haftada 2-3 gün okula gelip, bir kaç saat ders yapıp gidiyorlardı. Lakin Hüseyin Koze hergün 8-9 saat okulda oluyordu...
2020 yılı itibariyle Ada’nın şimdiki eğitim örgüsünün nasıl olduğu hakkında pek fikrim yok.
2008-2013 yılları arasında sürekli olarak sendikaların grev uygulamaları da söz konusu idi. Bu da eğitimi çok baltalıyordu.
Okulda yapılması gereken deneylerin, temrinlerin, projelerin yarısını yapamadığımızı hatırlıyorum.
Özet olarak, şu anda emeklilik hayatını sürdürmekte olan Hüseyin Koze, örnek alınması gereken yani rol modeli bir teknik eğitimcidir.
Ali Özdemir
www.aliozdemir.net
0505 220 83 85
04 Ekim 2024 14:08
09 Ekim 2024 01:01
01 Ekim 2024 22:48
06 Ekim 2024 21:34
06 Ekim 2024 20:54
01 Ekim 2024 17:29
05 Ekim 2024 13:12
01 Ekim 2024 19:24
09 Ekim 2024 10:39
05 Ekim 2024 19:52