Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Üniversite Reformu

Üniversite Reformu

Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 20 Aralık 2019 01:04 - Okunma sayısı: 1.150

Üniversite Reformu

Üniversite Reformu

Zafer İNCEBACAK

Üniversiteler ortaöğretime dayalı yükseköğretim veren bilim ve araştırma kuruluşlarıdır. Cumhuriyet döneminde önemli bir gelişim süreci içine giren yükseköğretim, ülkemizin gelişen sosyoekonomik yapısına göre şekillenmekte ve bu hizmet büyük ölçüde devlet tarafından verilmektedir. Ancak her geçen gün artan nüfusun yükseköğrenim taleplerini karşılamada yetersiz kalan devlet kurumları bu hizmeti özel eğitim kurumlarının da açılmasına izin vererek aşmaya çalışmaktadır. Vakıf üniversitelerinin sayıları ve öğrenci kapasiteleri günümüzde oldukça sınırlı olmasına rağmen, bu özel öğretim kurumlarının sayıları da her geçen gün artmaktadır.[1]

Türkiye’de özellikle 1980 sonrası kent nüfusunun artışı, meslekî eğitimin üretimden kopukluğu yükseköğretime talebi artırmıştır, üniversite önüne yığılma yaşanmaktadır. Bu duruma yeni üniversiteler açılarak çözüm bulunmaya çalışılmıştır. Bir yandan yükseköğrenime talep öte yandan illerin üniversiteleri gelir kapısı olarak görmesi üniversite ve üniversite mezunu sayısında nicelik artışını sağlamış, fakat niteliği düşürmüştür. Ülkemizde-özellikle son yıllarda- üniversiteler şehirlere öğrenci üzerinden ekonomik katkı sağlayan, ortaöğretimden sonra adeta zorunlu bir öğretim kademesi gibi görülmektedir. Oysa üniversiteler herkesin öğrenim göreceği kurumlar değildir. Üniversitelerde meslekî ve teknik eğitim dışında genel/akademik eğitim alan yüzde 30-35’lik bir kesim okumalıdır. Mevcut durumda üniversiteler iş bulma aracı gibi görülse de gerçek hiç öyle değil. Son yıllarda üniversiteler “diplomalı işsiz” yetiştiriyor. Eski Başbakan Binali Yıldırım’ın konuyla ilgili tespitleri plansızlık sonucu diplomalı işsizliğin ortaya çıktığı görülüyor. "Fakülteler açılırken, sanki üzerinde yeterince düşünülmemiş. Her yıl 100 bin öğretmen mezun oluyor. Devlet olarak ne onlara, ne diğer üniversite mezunlarının hepsine iş bulmamız mümkün değil. Dünyanın hiçbir yerinde de her üniversite mezununa devlet iş vermiyor. Peki, işsiz mi kalsınlar? Hayır! Daha iyi planlama yapmalıyız, meslek yelpazesini genişletmeliyiz ki bir yandan istihdam fazlası varken, öte yandan kalifiye elaman eksikliği yaşanmasın."

            Eski Başbakan Binali Yıldırım’ın tespitlerini TÜİK verileri de destekliyor.[2]

Eğitim durumuna göre genç işsizliği oranı

(15-24 yaş arası, Ağustos 2016)

Ajans Press’in Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve medya yansımalarından derlediği bilgilere göre, Türkiye’de 3 milyon 275 bin işsiz insan sayısı tespit edilirken, 828 binini üniversite mezunlarının oluşturduğu belirlendi. Üniversite mezunlarının oluşturduğu bu sayı, toplam işsizlere orana kıyasladığında yüzde 27 olarak ölçüldü. Üniversiteden mezun 828 bin işsiz öğrenci sayısı Türkiye’deki 55 şehri geride bırakırken, meslek gruplarına bakıldığında listenin başını 73 bin kişiyle mühendisler çekti.[3]

            Tüm veriler üniversite mezunu olmanın tek başına iş ve iyi bir gelecek sağlamadığını, tersine işsizlik ve yoksulluğa yol açtığını gösteriyor. 2006’da Türkiye’de yoksul olan eğitimli sayısı 24 bin iken 2015’te bu rakam 129 bine ve 2016’da ise 150 bine ulaştı. Yani 10 yılda 126 bin arttı. Son 1 yılda bile üniversite mezunu yoksul sayısı 21 bin arttı. Tersine okuryazar olmayanlar ise hızlıca yoksulluktan kurtuldu. Son 10 yılda okuryazar olmayan yoksul sayısı 1 milyon 969 binden 1 milyon 523 bine geriledi. Yani tam 446 bin azaldı. Son 1 yılda da okuryazar olmayan yoksul 114 bin azaldı.[4]

            Üniversitelerin kökeninde üretim vardır. Sanayileşmeyle birlikte bilim ve araştırma duyulan gereksinim artmıştır. Rekabetçi sistemde üretimin artırılması ve icatlar için bilim ve araştırma gereklidir. Doğayı tanımadan, kurallarını anlamadan bilimsel ilerleme olmaz, teknoloji üretilmez. Bu nedenle üniversiteler aklın ve bilimin egemen olduğu aydınlanma kurumlarıdır.

            Üniversiteler iktisadî hayata dayanmalıdır. İktisaden gelişmemiş bir yerde üniversite gerçek işlevini yerine getiremez. Üniversite tek başına bir yerin sosyokültürel gelişimini sağlayamaz. Bu nedenle üniversiteler tarım ve hayvancılığın, sanayi ve ticaretin geliştiği yerlerde o yerin iktisadi yaşamına bağlı olarak kurulmalıdır. Tarım ve hayvancılığın yoğun olduğu bölgelerde üniversiteler o alanlara ağırlık vermeli; tarıma dayalı sanayiyi geliştirmeye odaklanmalıdır. Maden ve enerji sektörünün ağırlıkta olduğu bir yerde üniversite ilgili alanlara yönelik çalışmalar yapmalıdır. Böyle olursa üniversitelerde gelenek oluşur. Bulunduğu kentin sorunlarına çözüm üretmeyen, ekonomisine katkı sağlamayan bir üniversite gerçeklerden kopmuş demektir. Üniversite bilim ve araştırma sonuçlarını hayata uygulayan, teknolojiye dönüştüren kurumdur.

Üniversiteler toplumun beyin takımını yetiştirir, bilim ve araştırma yapacak kadroları, uzmanlık gerektiren alanlara yönelik uzman kadroları yetiştirir. Üniversite toplumumuzda istihdam ve sosyal statü aracına dönüşmüştür. Bu dönüşüm üniversitelerimizi yozlaştırmıştır. Öğrenciler açısından iş bulma aracı olarak görülen üniversiteler iller tarafından da gelir kapısı olarak görülmüş ve tüketim ekonomisine hizmet etmiştir. Üniversitelerin plansızca açılması niceliği artırırken niteliği düşürmüştür.

Türkiye üniversitelerini tarım, sanayi ve ticaretle ilişkilendirmeli; üniversite reformu yapmalıdır. İhtiyaç planlamasına göre bazı üniversiteler, fakülteler veya bölümler kapatılabilir. Köklü ve seçkin üniversiteler daha az öğrenci almalı; bilim ve teknolojiye ağırlık vermelidir. Üniversitelerin fakülte ve bölümlerine bulundukları yörenin ekonomik yaşamı yön vermelidir. Üniversitelerimiz öğrenci sayısı, fakülte ve bölüm çokluğu ile değil, bilimsel çalışma ve üretim açısından rekabet etmelidirler.

Meslek Yüksek Okulları Kapatılmalıdır

Ülkemizde 2-3 yıllık ön lisans okulları uygulamalarına 1974 yılından itibaren başlanmıştır. Bu alandaki ilk uygulamalar, Ege Üniversitesine bağlı Balıkesir ve Denizli Ön Lisans Okulları olmuştur. Daha sonra Boğaziçi ve Hacettepe Üniversitelerinde bu tür uygulamaya devam edilmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı da 1975-1976 öğretim yılında kendi bünyesinde oluşturduğu “Yaygın Öğretim Kurumu” (YAY-KUR) ile geniş çaplı ön lisans uygulaması başlatmıştır. Meslek yüksekokulları adı altında başlatılan bu uygulamada, eğitim-öğretim süresi iki yıl olarak belirlenmiş ve teknik, sosyal bilimler ve hayati bilimlerin çeşitli dallarını kapsamıştır. Meslek Yüksekokulları 1982 yılına kadar YAY-KUR bünyesinde faaliyet gösterirken, 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 1982 yılında üniversitelere bağlanmıştır. Meslek yüksekokulları halen üniversitelere bağlı olarak faaliyet göstermekte ve kurulabilmektedirler. Bugün, meslek yüksekokullarının bazıları fakültelere, bazıları da rektörlüklere bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmektedirler.[5]

Meslek yüksekokulları açılırken politik güdülerin ön plana çıktığı görülmektedir. 1950’li yıllardan itibaren uygulanan ‘her ile üniversite, her ilçeye meslek yüksekokulu’ politikası, teknik eğitim yapmaya uygun bir lisesi bile bulunmayan küçük yerleşim yerlerine meslek yüksekokulları açılmıştır. Meslek yüksekokulları açılırken meslek insanı yetiştirme gayesinden çok il ve ilçelere ekonomik girdi sağlamak için açılmışlardır. Açılan bu yüksekokulların büyük çoğunluğunda üniversite düzeyinde ve kalitesinde eğitim verilememektedir. Üniversite giriş sınavlarına katılan öğrenciler için bir çekim merkezi olmayan bu okullar, kontenjanlarını bile doldurmakta zorlanmışlar ve son yıllarda sınavsız giriş uygulaması gündeme gelmiştir.[6]

            Meslek yüksekokulları, 2547 sayılı kanunun 3(ı) maddesinde; “Belirli mesleklere yönelik ara insan gücü yetiştirmeyi amaçlayan dört yarıyıllık eğitim-öğretim sürdüren bir yükseköğretim kurumu” olarak tanımlanmıştır. Yine aynı kanunun 3(t) maddesinde, orta öğretime dayalı, en az dört yarıyıllık bir programı kapsayan ara insan gücü yetiştirmeyi amaçlayan veya lisans öğretiminin ilk kademesini teşkil eden yükseköğretime  ‘ön lisans’ adı verilmektedir.[7] Meslek yüksekokulları 1982’den sonra üniversite bünyesine alınmış ve tanımından da anlaşılacağı üzere “ara eleman” yetiştirmektedir. Meslekî ve Teknik Ortaöğretimin amacıyla meslek yüksekokullarının amacı çakışıyor. O hâlde MYO’lara ne gerek var?

            Türkiye meslekî ve teknik liseleri iş yaşamıyla iç içe üreten liselere dönüştürebilirse hem üniversitelere yığılmanın önüne geçilir hem de MYO’lara gerek kalmaz. Meslekî ve teknik lise çıkışlılar “teknisyen; MYO mezunları “tekniker” unvanı almaktadır.  Meslekî ve teknik lise eğitimi 5 yıla çıkarılarak tekniker unvanı verilebileceği gibi meslekî ve teknik lise mezunlarına “teknikerlik sınavı” yapılıp kazananlara 6 aylık teknikerlik eğitimi sonrası bu unvan verilebilir.

            Mevcut durumda meslekî ve teknik liselerle aynı amaca hizmet eden MYO’lar insan kaynaklarının ve maddî kaynakların israfından başka bir işe yaramamaktadır. Türkiye üretim seferberliği gerçekleştirecekse kaynaklarını etkili ve verimli kullanmalıdır. Bu nedenle MYO’lar kapatılmalıdır. MYO’ların üniversite yerleşkesi dışındaki binaları MEB’e devredilmeli ve ihtiyaç duyulan okul türüne dönüştürülmelidir.

 

 

 

[1] Sevil Sargın, TÜRKİYE’DE ÜNİVERSİTELERİN GELİŞİM SÜRECİ VE BÖLGESEL DAĞILIMI, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 3, S. 5, 2007, s.133-150

[2] https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-42053683 (Erişim Tarihi: 14/08/2018)

[3] http://www.iha.com.tr/haber-universite-mezunu-issiz-sayisi-55-ilin-nufusunu-geride-birakti-712409/ (Erişim Tarihi: 14/08/2018)

[4] https://www.cnnturk.com/turkiye/son-10-yilda-126-bin-universite-mezunu-yoksullasti?page=2 (Erişim Tarihi: 14/08/2018)

[5] Ferlâl Örs, MESLEK YÜKSEKOKULLARININ TOPLUMSAL İŞLEVİ Bir Meslek Yüksekokulunun Kurumsal İmaj Araştırması, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2003, S. 10.

[6] Ali Şimşek,  Türkiye’de Mesleki ve Teknik Eğitimin Yeniden Yapılandırılması, TÜS?AD-T,  99-2/252, İstanbul.

[7]M. Tahir Hatiboğlu, Yüksek Öğretim Mevzuatı, Yasalar, Yönetmelikler, İdari Yargı, Dilekçe Örnekleri, Selvi Yayınevi, Ankara, 1995.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Fikir Yazıları Yazıları