Kelime anlamı İngilizce’de Bilim (scince) olan Fen, Türkçe’de Doğa Bilimi olarak tanımlanabilir ve doğadaki varlıkları, olayları ve bunlar arasındaki ilişkileri inceleyen somut bilim dallarından oluşur. İlk akla gelen Biyoloji, Fizik, Kimya
Kategori: Bilimsel Makaleler - Tarih: 02 Ekim 2019 18:20 - Okunma sayısı: 2.161
FEN EĞİTİMİ POLİTİKASI
Kelime anlamı İngilizce’de Bilim (scince) olan Fen, Türkçe’de Doğa Bilimi olarak tanımlanabilir ve doğadaki varlıkları, olayları ve bunlar arasındaki ilişkileri inceleyen somut bilim dallarından oluşur. İlk akla gelen Biyoloji, Fizik, Kimya olmak üzere Astronomi, Jeoloji v.b.gibi dalların hepsine birden Doğa Bilimleri yani Fen denmektedir. Var oluşundan beri insanoğlu, yaşamını daha güvenli ve rahat kılmak için doğayı keşfetme, varlıkların ve olayların arasındaki ilişkilerin sırlarını öğrenme, olayları kontrol edebilme ve doğadan yararlanabilme uğraşı içinde olmuştur. Bu bağlamda bilim kelimesinin karşılığının fen olması doğaldır.
Öte yandan bilim, doğadaki somut olay ve varlıkları incelemenin yanında soyut kavramları da inceler. Örneğin insan bedenini incelediği gibi Felsefe, Ekonomi, Eğitim, Hukuk gibi insan düşüncesinin ürünlerini de inceler. Böylece Doğa Biliminin dışındaki bilimler de İngilizcedeki Science kavramı içinde yer alacağı için Doğa Biliminin karşılığı olarak sadece ‘’Fen’’ kelimesi yerine Fen Bilimi kavramı kullanılır. Başka dillerde örneğin İngilizcede ifade edilirken Eğitim Bilimi karşılığı olarak Education Science kelimeleri kullanılırken Fen Bilimi karşılığı olarak Science kelimesi yani sadece Fen kelimesi olarak ifade edilir.
Hayatımızda pek çok kolaylık sağlayan teknoloji Fen Bilimleri alanındaki uğraşlar sonunda ortaya çıkmıştır. Bunun içindir ki, Fen Bilimleri ülkelerin gelişmesi ve kalkınmasında en önemli yeri alır. Bilim ve teknolojide geri kalmak istemeyen ülkeler Fen Bilimleri Eğitimine özel önem vermektedirler. Batı toplumları olarak adlandırılan, bilimsel ve teknolojik gelişmişlik sıralamasında önlerde yer alan ülkelerde Fen Bilimleri Eğitimi Ortaçağdan sonra her dönem önemini korumuştur. Bu ülkeleri yönetenler, politik görüş ve siyasi tercihlerden bağımsız olarak bir strateji oluşturmanın önemini kavramışlar ve sürekli geliştirdikleri bir strateji izlemektedirler. Bu ülkeleri bir strateji geliştirmeye zorlayan nedenlere bakıldığında belli başlı üç etken göze çarpmaktadır.
Ülkelerin stratejileri kendi koşullarına göre farklılıklar göstermekle birlikte temel hedef yarıştan kopmamak ve hatta bir adım önde olmaktır. Bunu gerçekleştirmek üzere eğitim hedeflerini aşağıdaki noktalara odaklamaktadırlar.
* Fen Bilimlerine olumlu yaklaşmayı sağlamak ve toplumun Fen Bilimleri ile ilgili bilgilerini artırmak.
* Okullarda Fen Eğitimini geliştirmek.
* Öğrencilerin Fen derslerine olan ilgisini artırarak Yüksek Öğretimde Fen alanlarına yönelmelerini sağlamak.
* Fen alanlarında kariyer tercihi için özellikle kızlar başta olmak üzere gençleri özendirecek rehberlik çalışmaları ve daha iyi olanaklar sunmak.
* İş hayatının gereksinim duyduğu becerileri kazandırarak rekabet edebilirliklerini sağlamak.
Birçok ülke Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA), Uluslararası Matematik ve Fen Eğitimleri Araştırması (TIMSS) gibi performans araştırmalarına katılarak odaklandıkları alanlarda durumlarını gözden geçirip Fen Bilimleri için kendi stratejilerini belirlemektedirler.
Yirminci yüzyılın sonu, yirmi birinci yüzyılın başında Fen Eğitimine verilen önemde bir artış gözlenmektedir. Örneğin Almanya’da Eğitim ve Araştırma Federal Bakanlığı 2006 yılında İleri Teknoloji Stratejisi başlatmıştır. 2010 yılına kadar sürdürdüğü yeni ürünler ve yenilikçi hizmetlerin teşvik edilmesini amaçlayan bu stratejisini 2020 yılına kadar uzatma kararı almıştır. Eğitimde sürekli çaba ve arayışla, yüksek yetenekli kişilerin öğretim gereksinimlerini en iyi koşullarda karşılamayı ve bu alanda çalışanların koşullarını iyileştirmeyi amaçlamıştır. Bu bağlamda gençlerin, özellikle de kadınların Matematik, Fen bilimleri, Bilgi Teknolojileri gibi konulara yönelmelerini özendirmektedirler. Bunun yanında okul öncesinde gerçekleşen mevcut Fen Eğitimini desteklemek, ilk ve orta dereceli okullarda müfredat ve öğretim yöntemlerini yenilemek ve öğretmenlere mesleki gelişim imkanları yaratmak gibi önemli konularda çaba harcamaktadırlar.
İspanya, daha önceden Eğitim ve Bilim Bakanlığına bağlı olarak yürüttüğü Fen Eğitimini daha geniş imkanlarla sürdürmek için Fen ve Yenilik Bakanlığı adında ayrı bir bakanlık oluşturmuştur. Bunların dışında Fransa, İngiltere, Hollanda, Avusturya gibi bilim ve teknolojide ileri düzeyde olan ülkeler de Fen Bilimleri Eğitimi konusunda rasyonel bir stratejiye sahiptir.
Fen ve Matematik alanlarında performans ölçme amaçlı PISA ve TIMSS sınavlarında son yıllarda en üst sıralarda yer alan Singapur, Finlandiya, Japonya gibi ülkeler ile Türkiye gibi OECD ( Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü ) ülkeleri ortalamasının altında kalan ülkelerin Fen Eğitimi politikalarına bakıldığında öne çıkan en önemli fark müfredatın uygulanma biçiminde ve öğretmen yetiştirme politikasında görülmektedir. Haftalık ders saat sayısı ve müfredat içeriği bakımından geri kalır bir durum yoktur. Ancak derslerin işleniş biçiminde önemli farklar ortaya çıkmaktadır. Örneğin öğrencinin derslerde aktif kılındığı süre ortalama olarak; Finlandiya’da %48, Singapur’da %41, Japonya’da %40 iken Türkiye’de %25 de kalmaktadır. O ülkelerde öğretmenlerin yetiştirilmesinde başta laboratuar çalışmaları olmak üzere öğrenci aktivitelerini ön plana çıkaracak etkinliklere önem verilmektedir. Bir başka deyişle stratejilerini sadece müfredat üzerinde çalışmaya, sadece bu konuda değişiklik ve yenilik yapmaya değil; öğretmen-öğrenci-okul üçlüsünü bir bütün olarak ele almaya dayandırmaktadırlar. Bütünün parçalarından biri yenilenirken diğerleriyle uyum göz ardı edilirse işleyiş daha da bozulabilir. Hele de Fen Eğitimi gibi uygulama ağırlıklı eğitimde dört duvar, bir tahta, bir öğretmen koşullarını temel alarak başarılı eğitim yapmak hiç mümkün değildir. Bunun örneği doksanlı yıllarda Türkiye’de orta öğretimde uygulamaya konulan Kredili sistem ile yaşanmıştır. Okul altyapısı ve öğretmen sorunları düşünülmeden sadece müfredatta yer alacak ders çeşitlerinde değişikliğe gidilmiş (ilgi alanlarına göre ders seçimiyle programı tamamlama); iyi bir sistem olmasına karşın amaca hizmet edemediği gibi mevcut işleyişi de daha sorunlu hale getirmiş ve vazgeçilmiştir.
Türkiye’de yapılan çalışmalara bakıldığında 1960’lı yıllar dışındaki eğitim çalışmalarında Fen Eğitimi konusu özel olarak ayrıca ele alınıp ön plana çıkarıldığı görülmemekte, genel eğitim çalışmaları içinde yer almaktadır. Bir istisna olarak sadece 60’lı yıllar, Fen Eğitimine ağırlık veren müfredatların uygulandığı okulların açılmaya başladığı bir yıl olmuştur. 1964’de eğitime başlayan Ankara Fen Lisesi bunun ilk örneğidir. 1963’de kurulan Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) da Türkiye’nin bu yıllarda fen ve teknolojinin gelişmesine önem veren politikayı ön plana çıkardığının bir delilidir. Gerek Üniversitelerin Fen bölümlerinde gerekse Fen Lisesinde uygulanan ders içerikleri de bu yıllarda değiştirilmiş, Modern Matematik ve Modern Fen dersleri müfredata konmuştur. Ancak, sonraki yıllarda özel ve devlet liseleri olarak yurt geneline yayılan Fen Liselerinin bir çoğu sıradanlaşmaktan kurtulamamış; 90’lı yıllardan sonra da gerek bu liselerde gerekse normal liselerde Fen Eğitimi eski klasik sistemine dönmüştür. Bir okulun adının Fen Lisesi olması onun iyi bir Fen Eğitimi vermesi anlamına gelmez. Müfredatının yanında altyapısının, laboratuar donanımının, öğretmen kadrosunun ve yönetim anlayışının da Fen Eğitimini destekler nitelikte olması gerekir. Bu da yetmez, bundan sonraki yönlendirme ve istihdam politikaları da önemlidir. 60’lı yıllarda Fen Lisesinde okuyan öğrencilerin birçoğu başta Amerika olmak üzere yurt dışına gitmiş; Türkiye özenle seçip yetiştirdiği bu kişileri kendi ülkesinde tutamamıştır. Hükümetlerin siyasi beklenti ve kaygılarından uzak, bilimsel ölçütlere uygun bir Fen Eğitimi stratejisi benimsemeyen ülkelerin ortak kaderi bu beyin göçünü yaşamak olmaktadır. Zamanının en önemli bilim insanlarından olan İbni Sina bu noktaya parmak basarcasına, Bilim, barınamadığı yerden göç eder diyerek bin yıl öncesinden beyin göçünü belirtmiştir.
Prof. Dr. Bayram DEMİRCİ
04 Ekim 2024 14:08
09 Ekim 2024 01:01
01 Ekim 2024 22:48
06 Ekim 2024 21:34
01 Ekim 2024 17:29
06 Ekim 2024 20:54
05 Ekim 2024 13:12
01 Ekim 2024 19:24
09 Ekim 2024 10:39
05 Ekim 2024 19:52