Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

HAYAO MİYAZAKİ SİNEMASI VE ANİMASYON SANATINA DAİR BİR DÜŞÜNÜŞ

Animasyon sanatı,  geniş bir yelpazeye sahiptir. Medya ve iletişim alanlarında pek çok farklı alt yapılardan çalışmalarla sunulmaktadır. Gündelik hayatın ve insan ilişkilerinin sanatsal iz düşümlerle sahnelenmesi;  sadelik barındırmasının yanı sıra, kaoti

Kategori: Bilimsel Makaleler - Tarih: 22 Eylül 2019 20:22 - Okunma sayısı: 4.243

HAYAO MİYAZAKİ SİNEMASI VE ANİMASYON SANATINA DAİR BİR DÜŞÜNÜŞ

HAYAO MİYAZAKİ SİNEMASI VE ANİMASYON SANATINA DAİR BİR DÜŞÜNÜŞ

 

 

Animasyon sanatı,  geniş bir yelpazeye sahiptir. Medya ve iletişim alanlarında pek çok farklı alt yapılardan çalışmalarla sunulmaktadır. Gündelik hayatın ve insan ilişkilerinin sanatsal iz düşümlerle sahnelenmesi;  sadelik barındırmasının yanı sıra, kaotik bir arka planı da taşıyabilir. Görmek kavramını, hayal gücü ve eylemler sentezinde,  bilhassa animasyon sanatı ile düşünmemek elde değil.  Bakmak bir fiziksel yönelim hali sergilemek için ifade edilirken, görmek bakmak kavramını da kapsamaktadır. Görmek kavramı, zihinsel bir yönelimselliği izah etmekle kalmayıp, göz kapaklarımız kapalıyken dahi işlevselliği devam eden, zengin ve sınırsız bir dünya olabilir.

Animasyon yaratım süreçlerini önceleyen ilk şey;esasen animasyonların eylemlerle olan ilişkisine dair,canlılık ve gerçekliği olacaktır. Sizce Animasyonlar, hareket eden resimlerin sanatı mı? Yoksa resmedilen hareketlerin sanatı mı? Elbette Norman McLaren’ın( Whitehead,2012,s.75) sözünden hareketle soru işareti taşıyan bu nüanslar; Görmek, düşünce ve eylem kavramlarıyla sürdürülebilir. Japon kültürü profesörü ve anime araştırmacısı olan Susan Napier ise tam da bu konuya ilişkin destekleyici ifadelerde bulunmuştur; gerçek olmayan bir dünyaya, animasyonun can ve hareket verdiği görüşündedir. (Napıer, 2008, s.329).

Anime (???, telaffuzu: "anime"), japon çizim sanatıyla çizilmiş çizgi-dizidir.  Anime kökü İngilizce olan ( animation) kelimesinin japonca kısaltmasından gelmektedir ( Napıer, s.13). Genel manasıyla düşünecek olursak anime, animasyon terimini karşılamakla beraberJaponya da üretilen animasyonlar olarakta bilinmektedir. Geleneksel tanımına değinmek daha aydınlatıcı olacaktır keza cansız nesnelere hareket ve can verme şeklinde yukarıda değindiğimiz hususlar açısından önemlidir (Napıer, s.329). 

Bakıştaki estetiği ve algılarımızın sanata dönüşümünü bu yazımız ile sinema dünyası merkezinde, özellikle HayaoMiyazaki ve japon kültürü beraberinde ele almaya çalışacağız. Kültürel öğeleri evrensel unsurlara da değinerek filmlerinde ele alan yönetmen, felsefi ve sosyolojik derinliği sayesinde endüstriyel yapımlardan uzak bir çizgisi olduğunu göstermektedir.

Miyazaki dünyada “Animasyonun Tanrısı” olarak bilinen ünlü Japon animasyon sanatçısı ve yönetmenidir.  Time Dergisi’nin 2005 yılında hazırladığı “100 MostInfluential People in the World” (Dünyanın En Etkili 100 insanı) listesinde yer edinmiştir[1]Miyazaki’nin filmlerinde hayatından izleri görmek mümkündür. 1941 yılında Tokyo’da doğmuştur. Miyazaki, ailesinin 4 erkek çocuğunun ikincisidir. Babası  II.Dünya Savaşı zamanında savaş uçakları için parça üreten MiyazakiAirplane’da yöneticiydi. Miyazaki’nin amcasının ise şirketin sahibi olduğu bilinmektedir.  Ailesinin bu hayatı filmlerinde çokça uçmak ve uçan makineler temasıyla karşımıza çıkmaktadır.  “Uçmak yerçekiminden bağımsız bir özgürlük hissi verir ve animasyoncuya tamamıyla özgür bir ortamda çalışma şansı tanır. Bu animasyona canlılık ve hız katar ” ( Odell.C, ve Blanc.M, 2011, s.20 ). Uçmak ve uçan makineler temalı filmlerinden bazıları;  Örneğin  Laputa: Castle in theSky’ da ki eşek arısı benzeri insansız uçaklar, Howl’sMovingCastle’da ki acımasız savaş uçakları, Kiki’s Delivery Service’de ki zeplin, PorcoRosso, domuz bir  pilot ana karakteri ile miyazaki’nin en kişisel filmi sayılmaktadır. Filmlerindeki uçan yaratıkları yoğun olarak; Totoro, Whisper of theheart, thecatreturns , Nausicaa of theValley of theWind, TalesfromEarthsea ve SpiritedAway filmlerinde bulunmaktadır.(2011, s.20). Tüberküloz nedeniyle Miyazaki’nin Annesi 1947-1955 yılları arasında 9 yıl hastanede kalmıştır bu yaşanılanlar; My NeighbourTotoro filminin otobiyografik öğeler içermesinde etkili olmuştur.  Bunlardan da anlayacağımız üzere; annesinin uzun süren hastalığı, uçaklar ve ikinci Dünya Savaşı?nın yol açtığı yıkım, yönetmenin tüm eserlerinde kendini göstermektedir(Şen, 2014, s.251).

Animasyon sanatını kültürel ve mitolojik öğelerle bezeyen Miyazaki; bunları en doğru sunma biçimi olarak geleneksel animasyon yapım tekniklerini seçmiştir. Miyazaki bilgisayar tabanlı imgelere rağmen geleneksel yöntemler ile çalışmaktadır. Bu noktada kendisini geleneksel animasyonun uygulayıcısı ve temsilcisi olarak görmektedir. Filmlerinde kapitalizm, küreselleşme ve modern yaşama getirdiği eleştirileri görmek mümkündür (Gürova,2017, s.51). Yönetmenin eserlerindeki sanatsal ve tematik zenginlik, kültürel köklerin hatırlatılmasına duyulan kaygı her filminde karşımıza çıkmaktadır. Napıer ‘ın (2008, s.17) ifade ettiği gibi; anime kitle kültürünün Amerikan hâkimiyetinde olmasının kabullenildiği ve yerel kültürün, küreselliğin altında ezildiği bir dünyada adeta örtülü kalmış bir kültürel direnişin son kalesi temsilindedir.

Sinema dünyasının toplumlar ve tek tek bireyler özelinde biyo-psişik etkileri pek çok inter disiplin çalışmaya zemin sunmaktadır. Ekonomik ve kültürel sahalara yayılan anime ve mangalar, bunların başında gelmektedir. Miyazaki’nin bu yelpazedeki yerine ve perspektifine değinecek olursak öncelikle belirtmemiz gereken noktalardan ilki; Geleneksel kahraman algısı ve toplumsal cinsiyet rollerine dair düşünceleri… Japon toplumunda ve diğer kültürlerdeki yaygın kullanımların ötesinde bir kahraman algısı ile başlamalıyız.

Miyazaki güçlü dişi kahramanlarıyla pek çok evrensel temalara eleştirilerini belirtmektedir. Filmleri, Yakışıklı ve güçlü prenslerin, çoğunlukla erotizm ile resmedilen dişi kahramanları kurtardığı anlatının dışında bir akışı barındırmaktadır.Güç, cesaret ve güzelliği toplumsal cinsiyet algıları ötesinde ele alan yönetmen pek çok filminde çocukluk ve yetişkinlik arasında bulunan, kız çocuklarını başrollerinde karşımıza çıkarmaktadır. Gerek kendi toplumundaki kadın algısı ve cinsellik, gerek diğer animasyon dünyasında tasvir edilen kadın kahramanların metalaştırılması ve pasif gösterilmesi, Miyazaki’nin en temel işlediği eleştirilerdendir. Bahsi geçen nüasları düşündüğümüzde HayaoMiyazaki, cesur, güçlü, bağımsız ve özgür dişil öğeleri erotizmden uzak bir duruş ile sergilemektedir. Japon anime ve mangalarında Shojo kavramına denk gelen bu dişi kahramanlar; küçük dişi manasındadır ve tam olarak çocukluk ile ergenliğin izahın ifadesidir. Yönetmenin güçlü dişi kahramanlar etrafından işlediği konuların başlancıgı; esasen 1958 yılında izlediği ve aynı zamanda japonya’nın ilk uzun metraj renkli çizgi filmi olan Hakujadendir. [2]

Miyazaki eserlerinde erkek kahramanlar iseçoğunlukla daha çekici dışsal formlar ile ifade edilmiştir. Manga ve anime alt türlerindeki manasıyla; Bişounen olarak da karşımıza çıkan erkek karakterler; daha feminen karakterize edilir[3].  Örneğin Yürüyen Şato Filminin erkek karakteri Howl ve Oscar Ödüllü, Ruhların Kaçışı filminden Haku... Yaş itibari ile dişi kahramanlar gibi erkek kahramanlar da erginleşme ve kimlik kazanımı ifadeleri beraberinde sahnelenmektedir. Shonen yani genç erkek çocuk anlamına gelen karakter tasvirleriyle yönetmen,  yolculuğa çıkma metaforuyla olgunlaşma ve kendini gerçekleştirme temalarını derinlikli olarak işlemektedir. Bu çizgiler ekseninde tabiat- insan ilişkilerini; Budizm ve Şintoizm’den motiflerle, çevre sorunları ve teknolojik gelişmelerin yanlış kullanımından kaynaklanan ve hatta dikkat edilmezse dünyanın karşılaşabileceği risklere işaret ederek işlemiştir.

Miyazaki filmlerinde zengin fantezi dünyası ve yoğun hayal gücü izleri görmek belki de onun ütopyası olarak düşünülebilinir. Bu yoğun düş gücü, yönetmenin karakter tasarımını gerçeklikten uzak yapmamıştır çünkü İyilik ve kötülüğe dair pek çok nüansa bakacak olduğumuzda bahsetmek istediğimiz nokta aydınlanacaktır.

Platon’un insan görüşünde karşılaşacağımız üzere; eksiklikler varlığı olan bizler, yine bitimli ve değişime olanak tanıyan bir zeminde yani olasılıklar dünyasında yaşamaktayız. İnsana , onun eylem ve düşüncelerine dair keskin hatlar sunmak pek çok yanılgıyı beraberinde taşıyabilir. Filmler de yazımızın başında belirttiğimiz gibi, resmedilen hareketlerin yahut hareket eden resimlerin sanatı olarak her zihinde farklı yansımalara sahip olabilir. Tüm bunların neticesinde belirsiz bir oluş halinden kendimizi almamız, pek mümkün değildir. Miyazaki de tam olarak, resmedilen hareketleri sanatı ile buluştururken; insanın ve içerisinde bulunduğu evrenin müphemliğini göz ardı etmez. Dolayısıyla yönetmenin filmlerinde, iyi ve kötü kavramları arasında keskin çizgiler yoktur. İlk sahnelerde izleyicinin hoşuna gitmeyen bir kahraman; filmin sonlarında sevilen, nezaket ve merhamet sahibi bir insana dönüşebilir. Miyazaki’nin amacı, filmin sonunda kötülüğün yok edilmesi değildir aksine dünya var olduğu sürece kötülükte devam edecektir önemli olanın insanları ve iyilik kötülük kavramlarını keskin çizgilerle ayırmayıp, bağışlayıcılıkla; eksiklik varlığı olan insanın yine değişime olanak tanıyan yönü sayesinde kötü yanından uzaklaşmasıdır.

İnsan da her iki yönün de bulunduğu teması yönetmenin özel hayatından filmlerine de yansımıştır. Örneğin Uçma yetisine sahip kahramanlar, uçan yaratıklar ve uçan makinaları yoğun bir şekilde görebiliriz. Her türlü savaşın karşıtı olduğunu vurgulayan yönetmen, aynı zamanda savaş uçaklarına duyduğu hayranlık ile insanın çelişki dolu yönüne güzel bir örnektir.

Savaş karşıtı mesajlarındaki evrensel eleştirisine örnek teşkil etmesi açışından Yürüyen Şato Filmini hatırlamak yerinde olacaktır: Howl ve Sophie’ nin kırlarda dolaştığı bir sahnede birden gökyüzünde savaş gemileri görünür.

Howl, geminin bombalarını göstererek “Şehirleri ve insanları yakmaya gidiyor” der.

Sophie?nin, “Düşmanı mı bizi mi?” diye sorması üzerine,

Howl, “Ne fark eder ki?” diye cevap verir.

Dolayısıyla Yönetmenin en temel işaret ettiği nokta, Ölenlerin veya bomba atanların hangi taraftan olduğunun önem taşımamasıdır.

Doğu felsefesi, toplumsal gelenek ve inanç sistemlerini, yaşam duruşunda sergilemekle kalmayarak filmlerinde de gösteren Miyazaki; geleneksel olan ile modern olanı, uzlaşımsal kümeler ekseninde ele almaktadır.Yönetmenin çocuk kahraman seçimi; masumiyetin kaybı ve yetişkinler dünyasına işaret ettiği kadar güzelliği ve aşkı da çocuklara emanet ederek, sevginin savaştan daha güçlü olduğunun bir göstergesidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynakça

 

 

Napier, S. ( 2008). Anime Akira’dan Howl’ın Hareketli Şatosuna. ( Çev.M.M. Başekim). Es Yayınları, İstanbul.

Şen. A. (2014). Japon Sineması  Manga Ve Anime.  Doğu Kitabevi, İstanbul.

Gürova.E. ( 2017). Animenin Tarihsel Gelişimi.,Kuloğlu.G. (Editör).  Tezuka’danMiyazaki’ye Anime ve Manga İçinde. ( 41-54). Antalya:  Japon Yayınları.

Odell. C, ve Blanc.M. (2011). HayaoMiyazaki ve IsaoTakahata Filmleri Stüdyo Ghıblı . İstanbul, Kalkedon Yayınları.

Whitehead, M. (2012). Animasyon Filmler. ( Çev. Turuskan. A). Kalkedon Yay. Istanbul

 

[1](http://content.time.com/time/specials/packages/completelist/0,29569,1972656,00.html, 29.12.2017).

 

[2]Miyazaki, Hayao “AboutJapaneseAnimation”, (İng.çev.RyokoToyama), 24.08.2009

[3]Schodt, Frederick L. Manga! Manga! The World of JapaneseComıcs, Tokyo: Kodansha, 1986, s.92

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Bilimsel Makaleler Yazıları