Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Ko-MEDYA  - DEMOKRASİ VE MEDYA PARADOKSU!

Demokrasinin bilinen üç ayağı; yasama, yürütme ve yargı dışında dördüncü ayak olarak medya kabul edilmektedir. Medya kitlelere mesajlar göndererek onları olaylardan haberdar eden kamuoyu

Kategori: Bilimsel Makaleler - Tarih: 14 Ağustos 2019 11:57 - Okunma sayısı: 1.824

Ko-MEDYA  - DEMOKRASİ VE MEDYA PARADOKSU!

Ko-MEDYA  - DEMOKRASİ VE MEDYA PARADOKSU!

GİRİŞ;

Demokrasinin bilinen üç ayağı; yasama, yürütme ve yargı dışında dördüncü ayak olarak medya kabul edilmektedir. Medya kitlelere mesajlar göndererek onları olaylardan haberdar eden kamuoyu adına denetleyici, halkın bilgilendirilmesinde, eğitilmesinde ve toplumsal sorunlar üzerinde tartışma platformları yaratabilen gazete, dergi, TV, radyo, internet gibi kitle iletişimini sağlayan ve demokrasi ile arasında doğrudan bir ilişki barındıran güçlü bir yönlendirme aracıdır.Siyaset kurumunun ve aktörlerinin görüş ve fikirlerini topluma aktarmada medya kuşkusuz en önemli araçtır. Modern hayatın bir gereği olarak, her bir yurttaşın kendisini yönetenleri doğrudan tanıması, denetlemesi ve değerlendirmesi elbette mümkün değildir. Toplumsal sistemlerde bu görev medyaya yüklenmiş ve bunun içinde dördüncü güç olarak tanımlanmıştır. Kabaca “Halkın, halk için, halk tarafından yönetilmesi” olarak tanımlayabileceğimiz demokrasi tanımı, halkın olup bitenlerden haberdar olduğu varsayımına dayanır. Bu bağlamda özellikle haber medyasının demokrasinin oksijeni olduğu tespitinde bulunmak ve demokrasinin varlığını sürdürebilmesi için özgürce haber veren medya organlarına ihtiyaç duyduğunu belirtmek gerekir. Bu çalışmada demokrasi ve medya arasındaki ilişkiyi; kamu’nun bilgi alma hakkı, gazetecinin bilgi verme sorumluluğu, demokrasi ve doğru bilgi ilişkisi ve ülkemizde medya organlarının mülkiyet yapısı kapsamında ele alarak sonuç kısmında demokrasiyi güçlü kılmak adına sağlıklı medya yapısının nasıl olması gerektiğine değinilecektir.

  1. Kamunun Bilgi Alma Hakkı;

Kamunun bilgi alması bir hak ve kamunun bilgilendirilmesi bir medya mensubunun asli görevi ve olguları çarpıtmadan, doğru olarak aktarma hem genel anlamda bireysel ve kurumsal etiğin, hem de meslek etiğinin gereği olarak değerlendirildiğinde, kamunun kendisini ilgilendiren önemli bir konuda bilgiden yoksun bırakılması ya da yanıltılması toplumsal gerçekliğin anlaşılmasında sorun ve eksikliklere işaret etmekte, yeniden kurulan toplumsal gerçeklik de bu algıya göre biçimlenmektedir.

Demokratik bir toplumun varlığı ile medyanın görevleri arasında doğrudan bir ilişki kurulmaktadır. Halkın, bağlam ve anlamın ortaya çıkmasını sağlayacak biçimde sürekli ve kapsamlı biçimde bilgilendirilmesi, kamuyu ilgilendiren konularda tartışma platformu oluşturulması, gözcü niteliğinde denetim işlevinin gerçekleştirilmesi, toplumsal gündemin çoğulcu nitelik taşıyan biçimde verilmesi bu görev ve işlevlerin başlıcaları olarak sıralanmaktadır. (Keane, 2010: 1-2)

Gazeteciliğin temel görevi olarak toplumu bilgilendirme işlevinin niteliği Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin, “Gazetecinin Sorumluluğu” bölümünde şu sözlerle açıklanmaktadır:

“Gazeteci basın özgürlüğünü, halkın doğru ve dürüst haber alma, bilgi edinme hakkı adına dürüst biçimde kullanır. Bu amaçla her türlü sansür ve oto sansürle mücadele etmeli, halkı da bu yönde bilgilendirmelidir. Gazetecinin halka karşı kamusal sorumluluğu, başta işverenine veya kamu otoritelerine karşı olmak üzere, diğer tüm sorumluluklardan önce gelir. Bilgi ve haber ile özgür düşünce, herhangi bir ticari mal ve hizmetten farklı olarak toplumsal bir nitelik taşır.” (İrvan, 2005: Ek: 1)

Siyasal, ekonomik ve sosyal yapılardaki farklılıklar kitle iletişim araçlarının biçimlenmesini ve örgütlenmesini etkilemektedir. Bir üst sistem olan sosyal sistem, ekonomik ve siyasal sistemlerin yanı sıra medya sistemini de etkilerken, söz konusu sistemlerden de etkilenmektedir. Medya sektörü özü itibarıyla ticari-ekonomik bir etkinlik olarak nitelendirildiğinden, ekonomiyi yönlendiren ana ilkeler bu alanda da geçerli olmaktadır. (Işık, 2002: 5)

Ekonomik sistemle etkileşim içindeki siyasal sistem, çizdiği hukuki çerçeve yoluyla medya sistemini ve mülkiyet biçimlerini etkilemektedir. İletişim alanındaki hukuki çerçeve iletişim araçlarının genel işleyiş ve faaliyetlerini belirlemektedir. Bireylerin dış dünyada gelişen olay ve olguları anlama ve anlamlandırma süreçleri daha çok iletişim araçlarınca şekillendirildiğinden, iletişim araçları sosyal, ekonomik ve siyasal süreçler üzerinde etki etmektedir. Demokrasi halk iktidarı anlamına geldiğinden, demokratik bir sistemde kamuyu ilgilendiren bütün olayların açık bir şekilde cereyan etmesi ve kamuyla ilgili kararların açıkça tartışılması şarttır. Halkın etkin bir şekilde yönetime katılması, alınan veya alınacak olan kararlarda söz sahibi olması gibi temel ilkelerin kağıt üzerinden uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. Açıklık şeffaflık prensibinin bir gereği olarak her türlü işlem ve eylemin halkın gözü önünde gerçekleştirilmesi, alınan veya alınacak olan kararlara halkın katılımının sağlanması da demokrasinin bir gereği şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Böylece karar alma sürecine doğrudan katılımı söz konusu olamayan kamunun yokluğu kısmen telafi edilerek, dolaylı yoldan ilgi ve katılım sağlanmaya çalışılmaktadır.

Günümüz toplumlarında bireylerin doğru ve sağlıklı tepkiler verebilmesi için doğru bilgilendirilmeleri şarttır. Bireyler için önemli haber ve bilgi kaynağı olması, sosyalleşme süreci ve eğitimlerine olumlu katkılar sağlaması, seçilmişleri ve diğer toplumsal kurumları halk adına denetlemesi nedeniyle medya toplumun gören gözü, işiten kulağı ve konuşan ağzı durumundadır. Diğer yandan kamuoyunun sağlıklı bir şekilde oluşabilmesi, medyanın olay ve olguları doğru, tam ve tarafsız bir şekilde sunmasıyla mümkün olabilmektedir. Medyanın sıkı yasal düzenlemelere muhatap olmaması için etkili bir özdenetim mekanizması yoluyla, informal denetim gerçekleştirmek suretiyle kendisine çekidüzen vermesi gerekmektedir. Medya yönetici ve çalışanları bireylerin demokratik sistemi özümseyip kabullenmesinde medyaya büyük görevler düştüğünü asla göz ardı etmemelidir. Medyanın sorumluluk bilinci içerisinde hareket ettiği oranda, halkın gözünde güven ve itibar kazanacağı aşikardır. Dolayısıyla erdemli insanların rejimi olan demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işleyebilmesi için erdemli iletişim aracı çalışanlarına ihtiyaç duyulacağı unutulmamalıdır.

Klasik medya anlayışının yerini almaya başlayan internet medyacılığı ve sosyal medya uygulamalarına da kısaca değinecek olursak; Chomsky; yeni medya teknolojilerinin büyük medya tekellerinin ve devletin kontrolü dışında yurttaş kontrolündeki medya olduğunu ileri sürmektedir. (Atton, 2002:10-14) Rodriguez, yeni medya teknolojilerini “yurttaş medyası” olarak tanımlar ve “ilk olarak kurumsallaşmış medya ortamının dönüşümü için aktif bir düzeltme isteğiyle yurttaşlık kollektivite tarafından hareket geçirilir. İkinci olarak yurttaş medyası sosyal kodlara, meşru kimliklere, kurumsallaşmış sosyal ilişkilere karşı koyar. Üçüncü olarak bu iletişim pratikleri topluluğun yetkilendirilmesini içerir.” der. (Rodriguez, 2002: 20) Yeni medya teknolojilerinin içeriğini şekillendiren temel güdüler; sosyal değişimden yana olmak, baskı altındaki grupların sesi olmak ve alternatif bir kamusallık yaratmak olarak değerlendirilmektedir. Alternatif medya olarak değerlendirilen yeni medya anlayışında spekülatif ve manipülatif yayınlara, sansasyonel haber söylemlerine oldukça sık rastlanmaktadır.

  1. Gazetecinin Bilgi Verme Sorumluluğu;

Bilindiği üzere medyanın temel işlevlerinden biri topluma haber ve bilgi sunmaktır. Medyanın ayrıca denetim ve eleştiri, eğitim ve eğlendirme ile kamuoyu oluşumuna katkı sağlamasının yanı sıra, bireyleri toplumun bir parçası haline getiren toplumsallaştırma, bireylerin toplumsal amaçlar doğrultusunda çalışmasına yönelik olarak güdüleme, tartışma ortamı oluşturma gibi işlevleri de bulunmaktadır. Demokratik bir toplumda halkın temel bilgi kaynaklarından biri medyadır. Yerel, ulusal ve uluslararası boyutta meydana gelen gelişen olay ve olgularla ilgili topluma haber ve bilgi sunan medya, söz konusu olay ve olguların algılanma ve tepki biçimleri üzerinde etkili olmaktadır. Halkın olay ve olguları doğrudan gözlemlemesi çoğu kez mümkün olmadığından, halk adına bunları gözlemleyen medya, yeniden kurguladığı bu olay ve olguları halka sunmaktadır. Böylece bireyler kişisel deneyimleri dışında kalan dünyayla ilgili olay ve olguları büyük ölçüde medyanın kendilerine yansıttığı biçimde kavradığından, bireylerin maddi varoluşlarının imgesel ilişkileri de medya tarafından belirlenmektedir. (Kaya, 2001: 63) Dolayısıyla medya, bireysel düşünce ve kanaatlerin oluşmasının yanı sıra, toplumsallaşma sürecinde ve kamuoyunun oluşmasında anahtar rol oynamaktadır. Bilindiği üzere demokrasilerde bilgiye ulaşmak sadece bir hak değil, aynı zamanda da bir gereksinimdir. Demokratik bir toplumda bireyin arkadaş grubu, kültür ve alt kültür içindeki üyelerle paylaştığı tepki etmenlerini belirlemesi; toplumsal çevresi hakkında yeterli bilgiye sahip olduğu oranda mümkün olabilmektedir. Dolayısıyla birey, bilgilendiği oranda kendisini toplumun bir parçası olarak görerek tepki verecektir. (Fiske, 1996: 53) Özellikle seçim dönemlerinde vatandaşların yönetime aday olan kişi ve partiler arasında seçim yapabilmesi için sağlıklı bir şekilde bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Vatandaşların sağlıklı karar verebilmesi için tam ve doğru bir şekilde bilgilendirilmeleri ise medyanın görevleri arasında yer almaktadır.

Bu bağlamda medya günlük olaylar hakkında kamu tartışmalarına bir forum sağlayarak, söz konusu tartışmalar sonucunda oluşan kamuoyunun ifade edilebilmesine yardımcı olmaktadır. Hükümeti ve siyasetçileri halkın ne düşündüğünü anlama ve hesaba katma konusunda zorlayarak, bireyler adına informal gözetim ve denetim gerçekleştirmektedir. Ayrıca toplumdaki farklı gruplar arasında bir bağımsız politik iletişim kanalı konumunda olan medya, vatandaşları eğiterek onların seçim zamanlarında bilinçli olmalarına katkı sağlarken, yürütme gücünün kötüye kullanılması halinde de bireyin yanında yer almak durumundadır. Burada belirtilmesi gereken nokta ekonomik, siyasal ve toplumsal bağlamlarda medyanın görevinin aracılık etmek olduğudur. Zira medyanın “tarafları taraftar yapmak” gibi bir işlevi bulunmamaktadır. Olayları taraf tutmaksızın üçüncü göz olarak irdeleyerek, tüm işlevlerini halk merkezli bir politika içerisinde sürdürmesi gereken medyanın görevi, toplumdaki değişik görüş ve kesimlerin kendilerini ifade etmelerine imkan vererek, kamuoyunun serbestçe oluşumuna katkı sağlamak olmalıdır. Böyle bir durumda gelişen olay ve olgularla ilgili her türlü bilgi ve gelişmeyi de halka ileten medyanın, kamuoyunun bilgilenmesini ve serbestçe oluşmasını sağlayarak, demokrasinin sağlıklı işleyişine de yardımcı olacağı muhakkaktır.

  1. Demokrasi ve Doğru Bilgi İlişkisi;

Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yerleşip işlemesinde en önemli görevlerden biri medyaya düşmektedir. Medyanın işlevlerini yerine getirmek suretiyle demokrasiye hizmet edeceği şüphesizdir. Ancak medyanın demokrasiye hizmet edebilmesi için “özgür” olması gerekmektedir. Zira medya demokrasinin işleyişine özgür olduğu oranda katkı sağlayacaktır.

Yurttaşların alınan kararlara katılımı demokrasinin belli başlı özsel nitelikleri arasında yer almaktadır. Katılımı önceleyen sağlıklı fikir oluşturabilme ve bu fikirlerin görüş ve öneri olarak açıklanabilme pratikleri de, demokrasinin diğer önemli niteliklerinden özgür ifade hakkıyla mümkün olmaktadır. Bireylerin bu pratikleri gerçekleştirebilmesi, ancak olan bitene ilişkin bilgileri olmasıyla sağlanmaktadır. Bu bilginin doğru biçimde, anlamı çarpıtmadan, değiştirilmeden aktarılması yurttaşların fikir ve görüş geliştirebilmeleri için esas teşkil ettiğinden genelde kitle iletişim araçları, özelde yazılı basın; kendilerinin de varlık nedeni ve asıl işlevleri olan haber verme/bilgilendirme işlevini gerçekleştirirken bir yandan da demokrasinin varlığını sürdürmesine katkı sağlamaktadırlar. Bu nedenle kamusal bir görev olan toplumun bilgilendirilmesi işlevinin haber etiğine uygun olarak gerçekleştirilmesi demokrasinin varlığı ve devamlılığı için belirleyici önem taşımaktadır. (Dedeoğlu, 2014: 175) Haber Etiğine yönelik kapsamlı çalışmasında Morresi, haberin hem hazırlanma süreci hem de içeriğini kapsayan başlıca ilkeleri üç halka da özetlemektedir;

“Enformasyonun içeriğine gönderme yapılan ilk çekirdek şunları içerir; olaylara saygı, beyanların çarpıtılmadan aktarılması ve yanlışların tekzibi. Çalışma yöntemlerini ilgilendiren ikinci çekirdek şöyledir; vefa, kişilere saygı, ayrımcı olmamak ve mesleki gizlilik. Üçüncü çekirdek güç ilişkilerine dairdir; bağımsızlık, haberle reklam arasında ayrım yapabilme. Bu temel yükümlülüklerin dışında, her bir kod, özgül durumların getirdiği gerekliliklere işaret eder.” (Morresi, 2006: 30)

Bugün için medya, siyasal ve ekonomik aktörlerin çıkarlarına yönelik manipülasyona açık durumdadır. Zira medya her şeyden önce ekonomik bir temel istemektedir. Medya sisteminin kapitalist sistemle ilişkilendirilmesi, ekonomideki egemen büyük firmaların reklam yoluyla medyayı kontrol altına almalarına yol açmaktadır. Dolayısıyla günümüzde medya ile ticari kuruluşlar arasındaki ilişkilerin karmaşık bir hal alması, yayınlarda ticari kaygıların ön plana çıkmasına yol açmıştır. Bu olgu medya organlarının izleyici-dinleyici ve okuyucularını adeta reklam veren kuruluşlara pazarlamaları gibi bir sonucu gündeme getirirken, karar alınması sürecinde elit kesimin halkı yönlendirmesinin de önünü açmaktadır. Böyle bir durum zaman zaman gerçek dışı bilgi vermek suretiyle, medyanın bir anlamda “tarafları taraftar yapmaya çalışması” gibi bir olguyu da beraberinde getirmektedir. Toplumdaki değişik fikir ve görüşlere kendisini ifade etme fırsatı sunarak, kamuoyunun serbestçe oluşumuna katkı sağlaması gereken medyanın, sadece toplumdaki belirli görüş, düşünce ve kanaatleri kamuoyuna empoze ederek, kamuoyunu yönlendirmeye çalıştığı gözlemlenmektedir. Bu ise kamuoyuna yanlış veya eksik bilgi sunulmasıyla birlikte, haber ve bilgi alma-edinme hakkını kısıtlamaktadır. İyi bilgilenmiş, katılımcı vatandaşlık altyapısının oluşmasında temel kurumsal rol oynaması gereken medya, A.B.D. ve dünya ölçeğinde antidemokratik bir güç olmaya başlamıştır. (Işık, 2005: 117)Pazar rekabetinin iletişim özgürlüğünü garanti altına alamadığı bir ortamda (Keane 1992: 89), medya devlerinin gücü ve zenginliği arttıkça, katılımcı demokrasinin temelleri de o oranda zayıflamaktadır.

Medyanın mülkiyet yapısındaki yığılmaların politik etkiye dönüşüp dönüşmediği konusu önem kazanmaktadır. Medyanın elindeki muazzam gücü sahiplerinin lehine kullanma çabaları, medya gücünü politik güce dönüştürme çabalarıyla birleşmektedir. Medyanın politik ve ekonomik konularda taraf olması ise, ortaya çıkan gelişme ve olumsuzlukları kamunun öğrenememesi veya eksik bilgilenmesi gibi olumsuz bir sonucu doğurmaktadır. Bunun en somut örneği İtalya’da görülmüştür. İtalya’daki 1994 seçimlerinde diğer politik aktörlerin sahip olmadığı “medya sahibi olmak” gibi stratejik bir avantajı iyi kullanan Berlusconi, medya sahibi olmanın nasıl bir politik güce dönüşebileceğini tüm dünyaya göstermiştir. (Işık, 2005: 118) Berlusconi örneğinde de görüldüğü üzere, politik ve ekonomik konularda sahiplerinin lehine tavır takınmak suretiyle adeta bir propaganda aracı gibi işlev gören medya, özgür ve serbest pazaryeri idealini ayaklar altına almıştır. Burada vurgulanması gereken nokta, toplumsal olaylardan çok yüzeysel ve sansasyonel olaylarla ilgilenen medyanın yayınlarında objektif davranıp davranmadığını tespit etmenin güç olduğudur. Medyanın gerçek dışı bilgi vererek veya gerçek bilgilerle, yarı gerçek bilgileri birbirine karıştırıp, harmanlayarak yanlışı doğru gibi gösterebildiği göz ardı edilmemelidir. (Semelin 1992: 34)

Özetle ifade etmek gerekirse medyanın görevi doğru ve sağlıklı bilgiler ile daha bilgili bir halk kitlesinin oluşturulmasına yardımcı olmaktır. Hiç kuşkusuz daha iyi bilgilendirilmiş bireylerden oluşacak bir toplum ise daha iyi ve tam bir demokrasinin oluşumuna katkı sağlayacaktır.

  1. Ülkemizde Medya Organlarının Mülkiyet Yapısı:

Demokrasinin tam olarak işleyebilmesi ve medyanın buna katkı sağlayabilmesi için öncelikle medyanın kendisinin demokratikleşmesi gerekmektedir. Çalışanların eğitiminden işe alınmasına, çalışma şartlarından sendikal haklarına dek bir dizi olguların başta açıklık ve şeffaflık gibi birtakım temel ilkeler ekseninde değerlendirilmesi gerekir. Medya ahlakının bireysel ahlaktan asla soyutlanamayacağı gerçeğinden hareketle, çalışanların meslek anlayışları geliştirilerek daha üst düzey profesyonel standartlara ulaşılması sağlanmalıdır. Bu sayede medyanın kendisini yasama, yürütme ve yargının önünde birinci güç olarak görerek, bireyleri istediği doğrultuda yanlış yönlendirmekten, özel hayata müdahale etmekten ve yargısız infazlar gerçekleştirmekten kaçınması doğrultusunda önemli adımlar atılmış olacaktır. Medyanın demokratik bir sistemde yasama, yürütme ve yargının ardından dördüncü güç olduğu gerçeğini asla göz ardı etmeden, gelişen olay ve olguları “beşinci kol faaliyeti” olarak değil, taraf olmaksızın üçüncü göz olarak kamuya sunması gerekir. Dolayısıyla medya, işlevlerini yerine getirirken kendisine tanınan özgürlükler kadar birtakım sorumlulukları da olduğunu unutmadan, özgürlük ve sorumluluk arasında bir denge sağlamalıdır.

Ülkemizin büyük yayın organlarının sektörel çalışmaları ve medya kuruluşlarına dair bilgiler aşağıda sunulmuştur;

YAYIN GRUBU

SEKTÖRLER

MEDYA KURULUŞLARI

Albayrak Grubu

Albayrak İnşaat, Sanayi, Lojistik, Hizmet Enerji, Turizm, Medya.

Yeni Şafak Gazetesi, Yeni Şafak İnternet, TVNET, Derin Tarih Dergisi.

Ciner Grubu

Enerji ve Madencilik, Medya, Ticaret, Sanayi ve Hizmet, Sosyal Projeler.

Ciner Yayın Holding, HaberTürk Gazetecilik, Ciner Medya Yatırımları, Matbaacılık,  C Yapım Filmcilik, Habertürk TV, Bloomberg TV.

Çalık Grubu

Tekstil, Enerji, İnşaat, Finans, Medya, Telekom, Madencilik.

Turkuvaz Medya Grubu Bünyesinde 22 Şirket. A Haber, Minika TV, Sabah Gazetesi, ATV, ATV Avrupa, Yeni Asır TV, İzmir TV, Radyo Turkuvaz, Romantik Radyo, Takvim Gazetesi, Fotomaç, Yeni Asır.

Çukurova Holding

Endüstri, İnşaat, Bilgi ve İletişim Teknolojileri, Medya, Taşımacılık ve Hizmet, Finansal Hizmetler, Enerji.

Alem FM, Akşam Gazetesi, Show TV, Show Plus.

Doğan Yayın Grubu

Medya, Enerji, Perakende, Sanayi, Ticaret, Finansal Hizmetler, Turizm.

Hürriyet, Posta, Radikal, Hürriyet Daily News, Fanatik Gazeteleri. Kanal D, D Smart, …….

Doğuş Yayın Grubu

Bankacılık ve Finans, Otomotiv, İnşaat, Medya, Doğuş Turizm Grubu, Gayrimenkul, Enerji.

NTV, CNBC-e, Star TV, Kral TV, NTV Spor TV, ……

 İhlas Yayın Grubu

Medya, İnşaat ve Turizm, Pazarlama, Üretim, Sağlık, Eğitim, Finans, Yatırım, Enerji, Teknoloji, Ticaret, Madencilik.

İhlas Yayın Holding, Türkiye Gazetesi, İhlas Haber Ajansı, TGRT Haber, TGRT Belgesel, TGRT FM….

 

Medyanın, siyasal iktidara ve rakip şirketlere karşı bir şantaj ve baskı unsuru olarak kullanılmasının önüne geçmek devletin temel görevleri arasında yer almalıdır. Düzenleme yapılırken büyük sermaye gruplarının farklı çıkar hesapları yüzünden kar elde etmemeyi bile göze alarak medya sektörüne yönelmelerinin iletişim özgürlüğüne ağır darbeler vurduğu, bu olgunun da demokrasinin çok seslilik ve çoğulculuk ilkelerini zedelediği göz ardı edilmemelidir. Medya organlarının bünyelerinde barındırdığı farklı sektörel çalışmaları dolayısı ile siyasal organizmalardan bağımsız hareket edebilmeleri pekte mümkün görünememektedir. Farklı sektörel çalışmalarından dolayı vergi mükellefi olmaları, egemen siyasal güç ile temas etmeleri dolayısı ile haber söylemlerine ve haber kodlarına yansımaktadır. Bu hususta ticari ve ekonomik ilişkilerin etkisi hiç kuşkusuz halkın sağlıklı bilgi edinme noktasında demokrasi için büyük bir tehdit unsuru olarak varlığını sürdürmektedir. 

Sonuç:

Medya çalışanlarının, varlık nedenleri olan halkın güven ve itibarını kazanabilmek için mesleki itibarlarını zedeleyici her türlü faaliyetten kaçınmaları gerekmektedir. Bu bağlamda ahlak yasası ve özdenetim kurumu gibi mesleki birtakım ilke ve prensipler geliştirilerek bunların işlevselliği sağlanmalıdır. Böylece kurulacak olan oto-kontrol mekanizması yoluyla adları istenmeyen olumsuz ilişkilere karışan medya çalışanları denetim altına alınarak, meslekten men etme gibi birtakım cezai müeyyideler uygulanabilmelidir. Diğer yandan medya patron ve çalışanları da, varoluş nedenlerinin ilan ve reklam verenlerle, siyasetçiler değil; halk olduğu gerçeğiyle yüzleşmelidir. Medya patronu, yönetici ve çalışanlarının “devletin ideolojik aygıtı” ya da “sahibinin veya reklam verenlerin sesi” suçlamalarından kurtulabilmenin yolunun sorumluluk duygusuyla hareket etmek suretiyle halkın güven ve itibarını kazanmaktan geçtiğini kavramalarının zamanı gelmiştir.

Medya organlarının olaylara saygı, beyanların çarpıtılmadan aktarılması ve yanlışların tekzibi gibi görevlerini layıkı ile gerçekleştirmeleri, kişilere saygı, ayrımcı olmamak ve mesleki gizlilik gibi hususlara dikkat etmeleri, bağımsızlık, haberle reklam arasında ayrım yapabilme gibi gerek mülki gerekse etik değerlere bağlı, konjenktürel açıdan siyasal özgül durumların getirdiği gerekliliklerden ve ticari beklentilerden soyutlanarak hareket etmesi sağlıklı bir demokratik ortam sunulması açısından oldukça elzem bir konudur.Bu koşulları sağlayamayan medya organları, demokrasi için varlığını sürdüren en temel tehdit unsurlarından biri olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir.

Bu bağlamda toplumsal sorumluluk bilinci içerisinde hareket eden, yerelleşmiş, etkileşimci ve katılımcı bir medya sistemi kurularak, medyanın “halkın medyası olma” vasfını kazanması sağlanmaya çalışılmalıdır. Siyasetçilerin etkinliği kırılarak, diledikleri gibi müdahale etmelerinin önüne geçebilmek ve medyanın yapısal ve örgütsel olarak hükümet ve siyasetten bağımsız olmasının önünü açacak düzenlemeler yapılmalıdır.

Oldukça ciddi bir paradoks olarak önümüzde duran demokrasi ve medya arasındaki ilişkinin özellikle medya unsurlarının demokratikleşmeden, demokrasiye hizmet edebilmelerini beklemek büyük bir çelişki olacaktır. Medya bağımsızlığını ve çeşitliliğini sağlayamadığımız takdirde, medyanın demokratik değerlere ve demokrasiye hizmet etmesini beklemek bir yana, işlevlerinden saparak demokratik değerler ve demokrasinin bizzat kendisi için ciddi bir tehdit ya da silah olduğunu vurgulamak yerinde olacaktır. Bu bağlamda;halkı sağlıklı bilgilendirmeden yoksun, olayları çarpıtan, saygısız, hedef gösteren, tahrikkar, spekülatif/manipülatif/sansasyonel amaçlar içeren medya organlarına karşı biz siyaset bilimcilere düşen egemenden bağımsız ve çoğulcu medya anlayışının baki olduğu bir düzen için ilgili çalışmalara yer vermek olacaktır.

 

 

Kaynakça

 

Atton, C. (2002). Alternative Media. Sage, 10-14.

Dedeoğlu, G. (2014). Demokrasi Basın ve Haber Etiği. İstanbul: Sentez Yayıncılık.

Fiske, J. (1996). İletişim Çalışmalarına Giriş. (S. İrvan, Çev.) Ankara: Ark Yayınları.

İrvan, S. (2005). Medya ve Etik (2 b.). İstanbul: IPS İletişim Vakfı Yayınları.

Işık, M. (2002). Dünya ve Türkiye Bağlamında Kitle İletişim Sistemleri. Konya: Eğitim Kitabevi.

Işık, M. (2005, 04 03). Medya ve Demokrasi Paradoksu; Medya Yoluyla Demokrasinin Tehdit Edilmesi. Dergipark, 114-121.

Kaya, R. (2001). Basından Medyaya Geçiş ve Kavram Olarak Kamusal Çıkar. Karizma Dergisi Medya Sayısı(5).

Keane, J. (2010). Medya ve Demokrasi (4 b.). (H. Şahin, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Morresi, E. (2006). Haber Etiği - Ahlaki Gazeteciliğin Kuruluşu ve Eleştirisi. (F. Genç, Çev.) Ankara: Dost Kitabevi.

Rodriguez, C. (2001). Fissures In The Mediascape: An International Study of Citizens Media. New Jersey: Hampton Press.

Semelin, J. (1992). Gerçek Dışı Bilgi Verme Yada Yalanı Gerçek Gösterme Sanatı. (J.-M. Charon, Dü., & O. Tatlıpınar, Çev.) İstanbul: İletişim Yayınları.

 

 

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Bilimsel Makaleler Yazıları