Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Prof. Dr. Harun Tepe ile İnsan Hakları Üzerine

Prof. Dr. Harun Tepe Hasan Güneş

Kategori: Fikir Yazıları - Tarih: 28 Nisan 2024 21:27 - Okunma sayısı: 280

Prof. Dr. Harun Tepe ile İnsan Hakları Üzerine

Harun Tepe ile İnsan Hakları Üzerine

1- Bir hakkın "insanhakkı" olmasının ölçütü nedir?

Haklar ve insan hakları arasındaki ilişki, hangi hakların insan hakları olduğu hangilerinin olmadığı konusunda ne yoğun tartışma ne de belirli bir ölçüt söz konusudur. Teorik veya kavramsal sorunlarda genellikle karşılaştığımız gibi insan hakları kavramının kapsamı, hangi hakların insan hakları olduğu hangilerinin insan hakları olmadığı konusunda da açık bir bilgi yoktur. Her hakkın insan hakkı olduğunu düşünen ya da insan haklarını bu kadar geniş anlamda kullananlar olsa da, insan hakları teorisi üzerinde çalışan uzmanlar her hakkı insan hakkı görme eğiliminde değildirler. Her hakkın değerli olduğunu vurgulamak için onu bir “insan hakkı” olarak niteleme ya da onu insan haklarından biri olarak adlandırma sıkça başvurular bir yol olsa da, insan hakları uzmanları en azından temel olan haklarla temel olmayan hakları birbirinden ayırma eğilimindedirler. Farklı ayırma girişimleri olmasına karşın, bu iki kümeyi neyin birbirinden ayırdığı konusunda belirli bir ölçüt yoktur. Bu konuda kafa yoranların farklı yollarla bir ölçüt bulmaya çalıştıkları görülmektedir. Kimileri İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi temel insan hakları belgelerinde yer alan hakları insan hakları sayarak sorunu “pratik” bir yolla çözmeye çalışmaktadır. Ama Evrensel Bildirge de içinde olmak üzere, bu belgeleri hazırlayanların kavramsal sorunlar konusunda titizlikle çalışan uzmanlar olmadıkları, Evrensel Bildirgeye alınan hakların belirlenmesinde uluslararası ilişkilerde etkili olan siyasal, kültürel ve ekonomik çeşitli faktörlerin rol oynadığı düşünülürse, bu çözümün pek de yerinde olmadığı görülecektir.

Bu konudaki tüm tartışmaları ve farklı görüşleri burada ele almak pek mümkün olmadığı için, insan hakları konusunda açık bir ölçüt getirdiğini düşündüğüm bir insan hakları görüşü üzerinde durarak soruyu yanıtlanmaya çalışacağım. Bu görüş İoanna Kuçuradi’nin insan hakları görüşüdür. Kuçuradi insan haklarını, diğer kimi insan hakları teorisyenleri gibi, insanların yalnız insan olmaları nedeniyle sahip oldukları haklar olarak görür. Bu haklar bir kişinin bir ülkenin yurttaşı olmakla kazanılan ve yurttaşlık hakları denilen haklardan nitelik olarak farklıdır. Bir ülkenin vatandaşı olmakla kazanılan yurttaşlık haklarından farklı olarak, insan haklarına sahip olmak veya bu hakları talep etmek için insan olmak yeterlidir. Bu hakların hangi haklar olduğunu bulmanın ölçütü ise ona göre “insanlık olarak başardıklarımıza bakarak edindiğimiz, insanın olanaklarına ilişkin sistematik bilgi ve bu olanakların gerçekleşebilmesini sağlayan koşulların bilgisi[dir]. … Ters yönden, yani bu olanakların bugün nasıl körletildiğini görmekle desteklenen ve temellendirilen bu bilgi, bize hangi istemlerin temel haklar olduğunu ve olabileceğini, hangilerinin ise olmadığını ve olamayacağını ayırt edebilmek için bir ölçüt sağlamakla kalmaz; ayrıca temel hakların özünün gereklerini gitgide daha açık görmemiz için de bir yol açar” (Kuçuradi 2009: 75).

Bu ölçütle birer kişi hakkı olan ve kişiye ilişkin kimi istemleri dile getiren insan haklarına baktığında ise Kuçuradi, bu istemlerin kendi aralarında önemli farklılıklar gösterdiklerini saptar. Bu istemlerin bir kısmı insanın olanaklarıyla doğrudan doğruya ilgiliyken; başka bir kısmı bu olanakların geliştirilmesi için genel olarak gerekli önkoşullarla; başka bir kısmı ise bazı değişken koşullarla ilgilidir. Kuçuradi, “insan hakları” terimini yalnızca ilk iki türden istemlerle sınırlama düşüncesindedir. Başka bir deyişle, Kuçuradi insan hakları kavramının altına “kişinin güvenliğine ilişkin istemleri ve/veya ‘temel özgürlükler” ile insanın olanaklarını korumanın genel olarak önkoşullarına ilişkin istemleri (sağlık için gerekli yaşam düzeyi, eğitim, çalışma v.b. hakları” koyma eğilimindedir (Kuçuradi 2009: 75-76). Böylece, insanın insana özgü etkinliklere gerçekleştirirken ona dokunulmamasını dile getiren istemler (:yaşama hakkı ve tüm dokunulmazlıklar) ile her kişiye insan olarak sahip olduğu olanakları gerçekleştirebilmesi için gereklişeylerin (:örneğin sağlık için gerekli bir yaşam düzeyine, eğitime) sunulmasına ilişkin istemler insan haklarını oluşturmaktadır. Bu ikinci türden hakların, yani eğitim, sağlık, barınma hakkı gibi hakların gerçekleşebilmesi için gerekli olan sosyal, ekonomik ve bazı siyasal haklar ise insan hakları kavramının kapsamında görülmez. Ama bu, sosyal?ekonomik ve siyasal hakların insan haklarıyla ilişkisi olmadığı anlamına gelmez. Tam tersine ikinci türden insan haklarının gerçekleşebilmesi ya da korunabilmesi, ancak bu sosyal? ekonomik ve siyasal hakların gerçekleşebilmesiyle mümkündür. Sosyal?ekonomik ve siyasal haklar bir ülkede belirli bir düzeyde korunmadıkça, temel hakların?en azından kimi temel hakların?korunmasını sağlamak da neredeyse olanaksızdır.

Kuçuradi, İoanna (2009), “Felsefe ve İnsan Hakları”, İnsan Haklarının Felsefi Temelleri, Yay. Haz. İoanna Kuçuradi, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara.

2- Siyasal hakların insan haklarıile ilişkisiniaçıklar mısınız?

Siyasal haklar (political rights) çoğu zaman medeni haklar (civil rights) ile karışmakta ya da karıştırılmaktadır. Bu durum kavramlar üzerinde yeterince durulmamaktan kaynaklanabildiği gibi, kimi siyasal hakların aynı zamanda medeni haklar olarak anayasa ve yasalarda yer almasından kaynaklanmaktadır. BM’nin bu soruna ilişkin temel metninin başlığı da Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesidir (Covenant on Civil and Political Rights). Medeni haklar yurttaşlık haklarıdır. Yurttaşlık hakları ise bir ülkenin yurttaşı olmakla kazanılan haklardır. İnsan hakları ise bunun tersine yalnız insan olmakla kazanılan haklar ya da insan olan herkesin talep edebileceği haklardır. İnsan haklarının kimilerinin ülkelerin anayasa ve yasalarında yer alması aynı zamanda yurttaşlık hakları olarak yer almaları çok doğal, hatta kaçınılmazdır. Bunda bir sorun da yoktur. Örneğin yaşama hakkı en temel insan hakkıdır. Bu hakkın ülkelerin anayasa ve yasalarında kodifiye edilmesi de gerekmektedir. Zira bu hak korunmadan diğer hakların korunmasının bir anlamı da kalmamaktadır.

Öte yandan her siyasal hak, yurttaşlık hakkı olarak yasallaşsa bile, temel hak ya da insan hakkı değildir. Örneğin seçme seçilme hakkı buna örnek verilebilir. Oy kullanma hakkı, o ülkede yaşayan vatandaşların sahip olduğu bir haktır ve oy kullanma yaşı ülkeden ülkeye değişebilmektedir. Temel haklar veya insan hakları ise bir ülkenin yurttaşı olsun olmasın her insan tekinin sahip olduğu haklardır.

Sonuç olarak siyasal haklar ya insan haklarıdır ya da insan haklarının korunması için gereksinim duyulan haklardır. Zira siyasal hakların belli bir düzeyde korunamadığı ülkelerde insan haklarını korumak da mümkün olmamaktadır.

3-Ülkemizdeinsan haklarının korunamamanedenlerini açıklar mısınız?

Ülkemizde insan haklarının yeterince korunamamasını tek bir nedenle açıklamak mümkün değildir. Bu nedenler teorik ve pratik faktörler olarak ayrılabilir. Teorik nedenlerin başında insan hakları kavramının veya düşüncesinin açık olmaması, onunla kast edilenin yeterince anlaşılamaması gelmektedir. İnsan hakları daha çok pratik sonuçlarından hareketle değerlendirilmekte, insan hakları söyleminin başka amaçlarla kullanımı insan haklarına ilişkin olumsuz değerlendirmelere kaynaklı etmektedir. Kavramın kendisinin yeterince açık olmaması, bunun da ötesinde insan haklarının etik temellerinin tamamen göz ardı edilmesi onun doğru değerlendirilmesini güçleştirmektedir. İnsan hakları konusunda insanlar genellikle insan haklarını savunanlar ve karşı çıkanlar olarak iki kümeye ayrılmakta, her iki kümenin söylediklerine bakıldığında insan hakları kavramının çok açık olmadığı, savunma veya karşı çıkmanın ezbere yapıldığı görülmektedir.

Bu teorik sorun yanında ikinci önemli etken siyasal yaşamda insan haklarının esas alınmasının kimilerinin kişisel çıkarlarıyla çelişmesidir. Özellikle iktidar ya da güç sahipleri, insan haklarını kendi kişisel veya grupsal çıkarlarını korumanın önünde bir engel olarak görmekte, insan haklarına pek sempatiyle bakmamaktadırlar. Zira insan hakları düşüncesi, içinde bulunulan durumda adaletin sağlanmasını, her insanın insan olarak değerinin korunmasını öncelemektedir. Bu durum da bazı insanların kişisel çıkarlarının zarar görmesine neden olabilmektedir. Bu nedenle iktidar veya güç sahipleri ülkelerinde kendi çıkarlarını korumak için insan haklarının çiğnenmesine göz yumabilmekte, hatta bizzat kendileri hak ihlalleri yapabilmektedirler. Bu nedenle otoriter bir yöneticinin insan haklarını savunması neredeyse eşyanın tabiatını terstir. Sorunlara hak temelli yaklaşım, kişisel çıkarları dikkate almayan yaklaşım, etik yaklaşımdır. Herkese hakkını vermek ve her yurttaşı insan olarak eşit hak ve değere sahip bir varlık olarak görmek, buna göre davranmak insan haklarının gereğidir, ama bu çoğu zaman iktidar sahiplerinin kişisel çıkarlarıyla çelişmektedir.

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Fikir Yazıları Yazıları