Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Senin Aşk Öykünü Kim Yazdı?

Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak Soruyor

Kategori: Psikoloji-Sosyal Psikoloji - Tarih: 13 Şubat 2024 21:01 - Okunma sayısı: 1.030

 Senin Aşk Öykünü Kim Yazdı?

Hazır “Sevgililer Günü” gelmişken ve hazır sevgilim falan yok iken (!) aşk üzerine ahkam kesmenin tam zamanıdır diye düşündüm.

İnsanı inceleyen bilim uzmanları ve sanatçılar kadar, sadece ‘insan’ olan herkes bir şeyler bilir bu konuda. Yüzyıllardır şiirler, şarkılar, öyküler yazılır aşk üstüne ve farklı bilim alanlarında inceleme konusu yapılır. Aşkın metafiziğinden, aşkın kimyasından falan söz etmeyeceğim, kaygılanmayın. Ben aşkın psikolojik açıdan açıklanması ile ilgileniyorum ama bu konuda da bir sürü kuram var..

İyisi mi en yeni kuramsal görüşü, en yeni merak konumla birleştireyim ve şöyle ‘nöropsikanalitik’ açıdan bir bakayım AŞK’a..

1980’lerde “Üçgen Aşk Kuramı” nı geliştiren Sternberg, o kuramında aşkın 3 boyutundan söz etmiştir:

  • Yakınlık
  • Tutku
  • Bağlılık

Bu üç boyutun farklı bileşenleri ile sekiz farklı aşk türü tanımlamıştır. Böylece AŞK’ı sistematik olarak tanımlamaya ve yapılandırmaya çalışmıştır. Ancak Sternberg daha sonra şu soru ile ilgilenmiştir:

“Neden bir insana- bir başkasına değil de ona- aşık olduğumuzu nasıl açıklarız?”

Bu soru üzerinde uzun süre çalışıp inceleme ve araştırma yapan yazar sonunda bir kitap yazar (1998):

Aşk Bir Öyküdür

Kitabında, üstteki soruya yanıt arar ve şu temel düşünceyi ileri sürer:

“Öyküleri kendimizinkiyle aynı ya da benzer olan, fakat bu öykülerdeki rolleri bizimkini tamamlayan insanlara aşık olma eğilimi taşırız”

Her birimiz farkında olarak ya da olmayarak AŞK konusunda bazı algılar ediniriz yaşadığımız kültür içinde. Kafamızda belli belirsiz de olsa ‘aşkın ne olduğu ve ideal anlamda aşkın ne olması gerektiği’ üzerine oluşturulmuş bir öykü vardır.

Hepimiz aşk öyküleri ile büyürüz. Çoğu zaman gerçekçi olmamız- kendimize anlattığımız öyküleri, gerçekte olup bitenlerden ayırmamız, gerçeği kurgudan ayırt etmemiz- gerektiği söylenir bize. Oysa, gerçeğin kusursuz biçimde kurgudan ayrılması kişisel ilişkiler çerçevesinde mümkün değildir, çünkü bir ilişkinin gerçeklerini kişisel kurgularımıza uyum sağlayacak şekilde biçimlendiririz.

Pek çok bakımdan, öykülerimizin bir bileşimiyiz ve Immanuel Kant’ın işaret ettiği gibi; nesnel bir gerçeklik varsa, bu bilinemezdir. Bütün bilebileceğimiz, kurduğumuz gerçekliktir. Bu gerçeklik inandığımız bir öykü biçimini alır.

Aşk, gerçekten bir öyküdür ve bu öykünün yazarı, bir başkası değil, biziz yani aşk öykümüzü kendimiz yazarız!. Kendi yazdığımız öykünün gerçekliğine inanmaya hazırızdır ve konu aşk ise; mantıklı kanıtlar bile bizi inandığımız öyküden vazgeçiremez!.

Bir ilişki söz konusu olduğunda; depresyon, sürekli heyecan ya da kaygı gibi başarısızlık belirtileri varsa, bir şeylerin yanlış olduğuna işarettir.. Bu durumda yapmamız gereken; ya ilişkimizi ya da öykümüzü değiştirmektir. Bunun zorluğu ise genellikle ilişkilerde kendimize değil, diğerine odaklanmış olmamız ve yolunda gitmeyen bir durumda karşımızdakini suçlamamızdır. Oysa kabul etmemiz gereken gerçek şudur:

Her birimizin aşk üzerine ideal bir öyküsü vardır ve kendimiz hakkında öğrenebileceğimiz en önemli şey bu olabilir.

Bir diğer ifade ile kendimizi ve aşka ilişkin algılarımızın farkına varmaktır. Böylece zihnimizde farkında olmadan oluşan ‘ideal aşk öyküsünü’ ve bu öykünün nasıl oluşup bizi nasıl etkilediğini anlayabiliriz.. Bu ne kadar mümkün sorusunu sormadan edemiyorum bir yandan da! Çünkü insan davranışlarının dinamiğini inceleyen çalışmaların ortaya koyduğu sonuçlara bakarak şunu söylemek isterim:

Aşk üzerine sahip olduğumuz ideal öyküyü yazan bilinç değil, bilinçaltımızdır. Evet, öykünün yazarı biziz ama bizi yöneten bilinçaltımızdır!

Bu cümlenin anlamı şudur: Çocukluktan beri doyurulmayan, bastırılan temel ihtiyaçları doyurmak üzere yaşam boyu bir umut besleriz ve aşık olduğumuz kişi bizim ihtiyaçlarımızı doyuracağını sandığımız kişidir!. O kişiyi, sahip olduğumuz öyküye uydurmaya çalışırız; gerçeği kurgu ile değiştiririz. Sıradan basit bir olaya biz çok farklı anlamlar yükleriz. Gördüklerimizi kendi öykümüze uydururuz.

Yazı yeni başladı.. sayfalarca sürebilir (bu hamur çok su kaldırır) ama şimdilik sizi kendi sorgulamalarınızla baş başa bırakmak istiyorum:

Bir aşk ilişkisinin hiçbir nesnel, doğru öyküsü yoktur ya da en azından, bunların hiçbirini bilmemiz mümkün değildir!.

Sevgililer gününüz kutlu olsun efendim.

B.Y.

13 Şubat 2024 Bahçelievler, Ankara

Yorumlar (3)
Durdu Bilgili - 15 Şubat 2024 08:31
Hocam teşekkür ederiz
Selma KÜÇÜKTOPANA - 14 Şubat 2024 22:29
Kaleminize sağlık hocam harika bir yazı olmuş.
Beyza Aydın - 14 Şubat 2024 21:25
Yüreğinize,emeğinize sağlık kıymetli öğretmenim.Çok tesekkürler.Saçtığınız ışık çok kıymetli.Saygılarımla...??
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Psikoloji-Sosyal Psikoloji Yazıları