Sokunun başı
"Gavuncu gelmiş Eşiref. Bi bak hele gıı. Sokunun başındayımış. Herkeş gidivirmiş. Eşiref bi bazarlık yapsın, biz de virek diyollarımış. Mılk oluvirecek. Yazzık gıı."
Eşref, avluda oyalandı durdu. Motorun yağına baktı, suyu ile uğraştı. Bir iki cıvata söktü, taktı. Tekerlere yağ sıktı. Pulluğu kımıldattı. Beli ağrıdı. Ahıra indi. "Ağılı kemrelemek ilazım. Gışın gozel yanar. Hemi hayvan eyi hava alıvirir. Eyi bi temizleddiriyim." diye ağıldan çıkarken Satılmış geldi.
"Buba, anam gavuncu gelmiş diyo. Buban bi bakıvirsin diyo."
"Bi işe de garışıvirmese olmaz. Sankim o irkek ben garıyım. Yav, eliyin hamırıynan irkek işine garışıvirme beee..." diye diye Satılmış'ın elinden tuttu. Sokunun başına doğru yürümeye başladı. Yolda gördüğü kadına, kıza, yaşlıya, gence çoluğa çocuğa selam verdi, takıldı.
Satılmış ingilim atarak önde giderken Eşref sakin sakin sokunun başına gelmeden çeşmede elini, yüzünü yıkadı. İki üç avuç su içti. Elini pantolonunun arkasına sildi. Boğazı gıcıklandı, bir kaç sefer öksürdü.
"Selamaleküm ağalar, hele hoş geldiniz. Safa geldiniz. Nirden gelip niriye gidiyonuz ağalar? Hele melmeket nire? Açlığınız susuzluğunuz var mı, ağalar."
Eşref, kavunculara sordukça hatıpların Süleyman kızardı, bozardı. "Nirden gelivirdi
dürzü?" diye diye beş altı adım öteye çekildi.
"Ağalar, Yerliyayla' da çok gavın var bıyıl. Allah virdi de virdi. Hepisi gışlık, gıraç gavını. Bal gimi bal. Hemi gıraç gavını oluvirince gışa dayanır. Golay çürüyüvirmez. Ben de iki gamıyon gadar var. Hele gelin bi gorüvirin. Yalınız parasını pişit alıvirrim."
Kavunculardan biri, Deli Memet, Satılmış, Eşref yürümeye başladılar. Avluda kavunu gören tüccarın ağzı açık kaldı. Birini kesti, tattı. Birini daha kesip yokladı. İçini boşaltıp kurt aradı. Arkaya geçti, öne geçti, eğildi, doğruldu.
"İste bağalım Eşiref ağa. Gabala bi bazarılık keselim. Irıza bazarlığı."
Sarı Veli, soluğu tepesinden alır vaziyette avluya girdi. Bir parça soluğunu toplayınca Eşref'e dönerek öksürdü. Eşref durakladı. Ceylan'ın hazırladığı özemeyi başta kavuncu olmak üzere avludakilere ikram etti.
Yerliyayla'da kavun yeni yeni ekiliyordu. Ovalı pek kavun ekmez, ancak çevirmelere ekilen kavun tohumu karıklarda kendiliğinden tek tük yetişirdi. "Bizim toprakda gavın yitişmez. Gavın su ister, çepin ister, korucu ister. Yidirivirmezler, gurt guş gavın gomaz dağda. Hemi nası satacağan. Bi sürü emek vir, evin boğründe galagalsın." derler, hevesi olan varsa bile bir birlerini caydırırlardı.
Bir kaç yıl önce bir iki kişi tarlalarının kıyısına sekiz on cızı yemelik kavun ekmiş, iyi verim almışlardı. Sonra obada kavunculuk moda olmaya başladı. Hani köylük yerini bilen bilir, biri bir iş mi yaptı, tüm köylü o işi yapar. Biri bir alet mi aldı, tüm köylü o aleti alır. Biri ev mi yaptı, imkanı olan ev yapar. Birinin çocuğu Almanya'ya mı gitti, herkes çocuğunu Almanya'ya göndermek ister, biri öğretmen çıkmışsa herkes öğretmen çıkmak ister.
Kavuncu kamyonunun yarısı kavun doluydu. Üzerini tamamlamak için çalışan kavuncuların cepleri oldukça kabarıktı.
"Yoğ gardaşlık gabala bazarlık olmaz. Okka işi satıvirecağam. Belli bi para belli idelim. Torba torba dartarık evellah..."
"Eşref ağa gaç kayma diyon gardaşlık."
Eşref, iyi bi para istedi. Kavuncu, "İşin içinden çıkamazzık!" diyerek yürüdü.
"Yav Sülüman ağa, Eşiref midir, nedir, astarını gaylaya alma yüzünü istiyo. Onnan bazarlık neyim olmaz."
Kamyonun üstünü Hatıpların Sülüman'ın avludan doldurdular. Ceplerinden tomar tomar çıkardıkları parayı saydılar.
"Anam, gavıncılar bek zenginimiş. Cipleri paraynan doluymuş."
"Amaa, bacım Angara'nın yarısı bunnarınımış."
"Bi de bizingini alaydı."
Kavuncu bu sefer üç kamyonla geldi obaya. Torba torba yüklediler. Ağzına kadar doldurdular.
"Gavıncı dayııı, bende de var, bal gimi bal. Beninkini ne zaman alın?"
Kavuncu, yanında Hatıpların Süleyman ile hesap yapıyor, cebinden çıkardığı tomar tomar para içinden bir miktar sayıp veriyor, "gerisi haftaya inşallah" deyince, Hatıpların Sülüman, "kefili benim ağalar, bek temiz bunnar bek temiz" biçiminde obalıları yönlendiriyordu.
"Öğretmen bea, bak herkeş saddı. Bizin ki galdı. Akkız anam, bu akıllanmaz dirdi de bek gızardım. Eşiref, sen de virivir gurban olduğum."
Obanın karı koca öğretmenleri güldükçe güldüler.
Kavuncular, obanın kavununu taşıdı durdu. Çaresiz Eşref de kavunu bunlara sattı.
Kavuncular her gelişte cepleri dolu geliyor, çok az ödeme yaparak kavun yükleyip gidiyorlardı.
Tozan' ın başçavuşu, Yüzbir muhtarının traktörü ile ve yanında iki jandarmayla obaya geldi bir akşam üstü.
"Nassınız ağalar. Hal keyif iyi mi? Bakın dikkatli olun ağalar. Kapınızı pencerenizi iyi kilitleyin. Paranıza, pulunuza, malınıza mülkünüze sahip çıkın. Önce tedbiri siz alacaksınız. Sonra bize emanet edeceksiniz. Tedbir almadan kimse şikayete filan gelmesin. Sonra jandarmayı oyalamaktan ceza görürsünüz."
Yüzbir muhtarı dönüp giderken obalılar, şaşkın, dalgın, panik vaziyette kalakaldılar. Hatıpların Süleyman, "Bunnar akıllanmaz. Anca sokunun başında irkek olullar. Hele buyur gumandanım buyur bi çay içek. Mıkdar da gelivirir şindi. Gelivirmesse salarım ben sizi..." diyerek başçavuşun koluna girdi. Onlar önde jandarmalar arkada yürüdüler.
"Ağalar, benim bu başçavuşu hiç gözüm tutmadı. Sanki fitne fesat bir yanı var. Her gelişinde köylüyü tehdit ediyor. Bunu kaymakama bildirmek lazım. Bir ilmihaber yazalım. Muhtar mühürlesin. İhtiyar heyeti imzalasın."
"Ne diyon sen öğretmen bea? Biz gaymakamı ne bilirik, gazayı ne bilirik. Soğra bu başçavış anamızı belleyivirir."
"Öğretmen doğru diyo ağalar, hec beyle esger gormedik."
Hatıpların Süleyman, "Gumandanım bu oğretmen var ya, başa bela. Kendi bi dert, garısı başka bi dert. Garısı garılarımızı ayardıviriyo. Gendi esgere atıyo, dutuyo. Yılanın başını ezivirmek ilazım canım." diye diye gumandanı dolduruyordu nefes bile almadan.
Kavuncu obanın kavunu taşıdı. Bir seferinde gitti gelmedi bi daha. Sarı Veli, Çukur Ali, Eşref, Deli Memet, Hasımların Hasan kalkıp şehire gittiler. Ara tara kavuncu filan yok ortada. Ne gören var, ne duyan, ne bilen. Verdiği adreste yer alan esnafların bir kısmı,"Gelen, giden, soran çok oluyo. Amma buraya hiç kavun getiren, götüren olmadı. Anlaşılan sizi dolandırmışlar. Bi bardak soğuk su için ağalar..." diye dalga bile geçtiler.
Gelirken Tozan'a gidip durumu başçavuşa bildirdiler. Başçavuş, "Yazınız, çiziniz var mı, yok. Adres belli mi, değil. Vermeseydiniz, niye verdiniz. Ben müneccim miyim, Allah Allah... Gidin kardeşim, bundan sonra daha dikkatli olun. Kimseye güvenmeyin."
"Eşiref, gidip Sülüman'ın yakasını dutalım. Hanı ben kefilim diyodu dürzü?"
"Yav, Veli once oğretmenen bi gonuşsak. Aklı iriyo adamın. Bi isdida neyim yazarsa belkim."
"Akıbad dutalım ağalar."
Yerliyayla'ya geldiler. Obalılar merak içinde karşıladı onları. Satılmış, ağzının suyu aka aka dinliyordu.
"Bu benim garı yok mu, bu garı. Cebri virdirdi iki kamıyon gavını. Garının ağazına bakan onar mı ağalar."
"Amağan emmi, mılk olmasın didiydim. Yazzık didiydim. Ne biliyim gıı."
Davarlar, sığırlar obaya giriyordu gün batarken. Millet ahıra, ağıla indi.
Hatıpların Süleyman, "Virmiyellerdi mıkdar. Cebren mi aldılar .mına goyum. Şu oğretmen var ya, bunnar obayı yok idecekler alimalah. Bunnarın başını şindiden ezmek ilazım mıkdar. Yoğsa oğlanı, uşağı boş vir, garılara güç yitmiycek." dedi durdu.
Bir bahar sabahı, kuzuyu emiştitip çobana kattı Eşref. Satılmış'a sıkı sıkı tembih etti Ceylan gelin. "Öğretmennere söğle. Böğön yimağa gessinner." Ceylan gelin iyi bir kayıt gördü. Kârı koca öğretmenler okuldan çıktılar. Satılmış'ın elinden tuttular. Sokunun başından geçip Ceylan geline doğru yürüdüler.
Radyo yerine Aşık Arif çağırıyordu türküyü.
"Yamandır halımız gonşular yaman
Bizi esirgemez goca gumandan
Göğnümüz irezil, aşımız zihir
Obanın başında bir gara duman..."
"Başıbozuk'ta ev yarmışlar işgıyalar. Eşe garının dili dudulmuş. Ağzına su damladıyollarımış. İflah olmaz diyollar."
Satılmış, ürküyordu. Yan gözlerle öğretmenine baktı. Utandı.
Deli Memet, Çukur Ali, Sarı Veli, Hasımların Hasan bir araya geldiler. Husa içinde vesveseye daldılar. Oba kan ağlıyordu.
"Eşiref, sen mıkdarlık yaptın yiğenim. Bu başçavış başımıza bela oluvirecek. İşgıyalar da gudurdu." dedi Çukur Ali. Gitti astardan mavzeri indirdi. Kurcaladı. Yağladı, sildi, temizledi. Mermilere baktılar.
Motora binip Kamışlı'ya doğru yola çıktılar. Kamışlı'ya varır varmaz şarşörü mavzere sürdüler. Önce Deli Memet bastı tetiğe. Ortalığı barut kokusu sardı. Sarı Veli, Eşref de dokundu tetiğe. Çukur Ali, çocuk gibi sevindi. Atasına rahmet okudu. Davarın peşine düşelim dediler.
O gün sıra Eşrefteydi. Mavzeri omzuna attı. Fişekliği kuşandı. Tabancayı beline soktu. Ata bindi akşam üstü, İbrahim Sivrisi'ne doğru sürdü. Dereyi tepeyi kolaçan etti. Karabaş'ın cin gibi davarı güttüğünü görünce içi serinledi. Çobana hal hatır edip altında üç yüz davarın yattığı çamın dibine atı çekti.
İçi geçmişti.
Davar dağda yatıyordu. Arkaç dibine oturduğu yere yakın olduğu için gayla çekmedi.
Köpeklerin ürümesiyle yerinden doğruldu. Gecenin serinliğinde fısıltı bile dağları deliyordu. Kulağını yere verip dinledi. Rüya gördüğünü sandı. Ata baktı. Mavzeri yokladı. Sesin çoğaldığını anlayınca mekanizmayı kurdu. Çobana bağırmayı tasarladı, vaz geçti.
En iyisi tetiğe basmaktı.
Gece yarıldı boydan boya. Mavzer yeri göğü inletiyordu ki obada lambalar bir bir yanmaya başladı. Kimi hay huy çekiyor, Kimi tek kırmaya dokunuyor, kimi tabancasını ateşliyordu. Oba, kenetlemişti.
Eşref, obanın sesini duyunca daha da cesaretlendi. Bağırıp çağırdı. Bastı tetiğe.
Emirhüseyinoğulları, yetişti. Davar arkaçtaydı. Eşref, sağlamdı. Köpekler ayakta, çoban duruma hakimdi.
"Beş işgıya basmış anam. Eşiref, mafizeri gurunca dutunamamışlar."
"Köpekler ürünyünce duymuş Eşiref."
"El varımış gıı. El olıvirmese giriviremez diyollar."
Oba, mistik bir havaya büründü. On cenaze çıkmış gibi gasavet doluydu. Sabah sabah hiç bir ağızı bıçak açmıyordu.
Satılmış, ürke korka okula giderken Kel Fadime, "Gurban oluyum Emmi, mektebe mi gidiyon? Anan ni yapiyo?" der demez Satılmış, irkildi. Bir anda eşkiya sanıp korktu.
Oba, yas içindeyken başçavuş muhtarı çağırttırdı sokunun başına.
"Muhtar, akşam bir vukuat olmuş. Köy ayakta imiş. Boşu boşuna vesveseye girmiş herkes. Neyimiş eşkıya. Neyimiş davar basılmış. Yav yalan bunlar yalan. Eşkiya ne gezer beeee! Köyde çok silah varımış. Mavzer bile atmışsınız. Ulan kimde bu mavzer. Muhtar haber ver, yoksa tüm köyü alır gider derisini yüzerim. Haydi ulan, öğretmen mi yoksa. O gelene kadar köy cenneti ala gibiymiş. Been sorarım şimdi. Toplayın köyü. Kimde ulan? Benim olduğum yerde haaa!"
Oba, ah Yerliyayla obası ah!
Muhtar dellal bağırttı.
"Böyük güccük, garı gız duyduk duymadık dimeyin. Başçavış geldi. Herkeş hemen sokunun başında ossuuun."
Oba işini gücünü bıraktı. Önlüğünü bağlayan kadınlar, terini silen erkekler, korkusunu yüreğine gömen çocuklar sokunun başına yürüdü.
Etrafı silahi çarpraz tutan jandarmalar sarmıştı. Ceylan gelin Satılmış'ın elinden sıkı sıkı tutup sokuya doğru yanaştı. Az ileride Eşref, Çukur Ali, Sarı Veli, Hasımların Hasan. Hatıpların Süleyman başçavuşun bir yanında, muhtar öteki yanında. Süleyman, Deli Memet'e bakınıp duruyor.
"Ey ahali bakın bir kere. Dün akşam köyde mavzer atılmış. Ne dimek mavzer atmak. Bu devlete isyana girer. Kim attı yav. Adam gibi dinleyin, adam gibi söyleyin. Yoksa kırar, geçiririm bak. Hepimizi tevkif ederim. Mavzer kimin."
Obadan ses çıkmadı. Başçavuş kükredi. Kim be yahu, kim attı mavzeri.
"Mesele gice oldu. Nirden duydu başgedikli. Sülüman, bak bok yiyene. Gice getmiş ellaam."
"Gorüyon mu başımıza geleni gıı. Obanın gavını getti, ses yoğ, koyü işgıya basdı, kabaat bize galdı bacım."
"Sakın isim vermeyin ağalar. Muhakkak ki, eşkıyalarla işbirliği yapıyor. Bu başçavuş..."
"Fısıldaşıp durmayın. Mavzer çı ka cak."
Oba, sokunun başında başçavuşu dinlerken Kel Fadime bağırmaya başladı alt baştan. "Gonşular, gonşular... İrezeyi gırmışlar. Duveynen, tosunu götürmüşler. Gonşular gonşular, gonşular..."
Başçavuş sustu. Dinledi. Kimse yerinden kıpırdamasın, "sen sen kal, sen sen gel" dedi, Kel Fadime' nin sesine doğru yöneldi.
Obalı sustu kaldı.
Muhtar, "şurdan şurdan şeyle şeyle" diyecek oldu, komutan azarlayınca dut yemiş bülbüle döndü.
Çukur Ali, "Avradını .iktiğim, bu işler hep senden olmuyosa köylü ağazıma sıçsın. Bir gurşunnuk işin var emme..." diye geçirdi içinden.
Başçavuş, etrafı dolaştı. Girdi, çıktı. Dama oturdu. Kalktı. Eline kağıt kalem aldı. Vazgeçti. Muhtara seslendi. Jandarmaya seslendi. İfade aldı, yazmadı. Kel Fadime'yi, "niye iyi kilitlemedin" diye diye azarladı. Çukur Ali'ye dönüp, "Ahırı kilitletmediğin, tedbir almadığın, jandarmayı gereksiz yere oynadığın için mesulsun. Hemi mavzer sendeymiş." diye tehdit etti.
Obalı dağıldı. Başçavuş, "Muhtar köy sana emanet. Mavzer kimdeymiş araştır. Bir şey duyar da demezsen yakarım." dedi,
Hatıpların Süleyman'ın traktörüne binip Tozan'a doğru yola revan oldu.
Eşref, Deli Memet, Sarı Veli, Çukur Ali, Hasımların Hasan, Muhtar arkadan bakakaldılar.
Cennet ebe, "Bit gadar yirden it gadar soğuk girer anam. Eli goynunda galasıca aldı getti gıı." diyerek eteğini önüne toplayıp, eline yüzüne iki üç avuç su çaldı.
Öğretmenler, öğretmen evinde ışığını geç söndürüp sevişmeye başladılar.
Pikap çalıyordu hala...
Sene 341 nefsime uydum
Sebep oldu şeytan bir cana kıydım
Katil defterine adımı koydum
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz
Sen üzülme anam dertlerim çoktur
Çektiğin çilenin hesabı yoktur
Yiğitlik yolunda üstüme yoktur
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz
Bir yanımı sardı müfreze kolu
Bir yanımı sardı Varilcioğlu
Beş yüz atlı ile kestiler yolu
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz..."
04 Ekim 2024 14:08
09 Ekim 2024 01:01
01 Ekim 2024 22:48
06 Ekim 2024 21:34
06 Ekim 2024 20:54
01 Ekim 2024 17:29
05 Ekim 2024 13:12
01 Ekim 2024 19:24
09 Ekim 2024 10:39
05 Ekim 2024 19:52