Doç. dr. Mustafa Günay
Kategori: Felsefe-Mantık - Tarih: 30 Ocak 2022 15:43 - Okunma sayısı: 1.732
YAŞAMA YOLUNDA FELSEFE İLE YÜRÜMEK[1]
Felsefe ve yaşam ilişkisini konuşmak üzere, burada ve şimdi birlikteyiz. Yaşam ve felsefe arasındaki ilişkiler çeşitli açılardan ele alınabilir, zaten ele alınmıştır da. Ben ise şimdi ve burada sözcüklerinin üzerinde durarak konuşmama başlamak istiyorum.
Yaşarken hep belli bir anda ve mekanda olduğumuzu söyleyebiliriz. Şimdi, şu anda burada birlikte olmamız gibi. Ortega y Gasset, bu konuda şunu söyler: “Yaşamak bir ortamın çaresiz tutsağı olmaktır. İnsan ancak burada ve şimdi yaşar.” (Gasset 1995: 9-10) Ama başka bir yerde de olabilirdik ya da olma imkanımız söz konusudur. İnsan hayatını belli bir anda ve yerde (mekanda) yaşarken, bunu, belli seçimler, kararlar ve amaçlar doğrultusunda yapar. İnsan, yaşamında verdiği kararlarda, yaptığı seçimlerde, ortaya koyduğu tutum ve yorumlarda, amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik çaba ve etkinliklerinde, kısacası yaşama yolundaki gidişinde/yürüyüşünde belli düşüncelere, anlam ve değerlere dayanmaktadır. İnsan yaşamının, düşünce, anlam ve değerlerden oluşan temeller üzerine kurulduğunu söylemek mümkündür.
İnsan aletler, eserler yapabildiği gibi, kendi hayatını da kurar, inşa eder ve biçimlendirir. Ama çoğu zaman başkaları da biçimlendirir, belirler hayatımızı. Çünkü burada ve şimdi başkalarıyla birlikteyiz. Yaşamının, bir sanat eseri gibi güzel, anlamlı ve iyi olması kişinin elindedir. Burada, insan için yaşam kavramının anlamının ve boyutlarının diğer canlılara göre ne kadar farklı olduğunu da unutmamak gerekir. Çünkü insan yalnızca biyolojik anlamda bir canlı varlık olmanın ötesinde, toplumsal-kültürel bir varlıktır. İnsan, kendi yaşamından, yani yaptıklarından, gerçekleştirdiklerinden ve geleceğe yönelik tasarılarından sorumlu olan biricik varlıktır da. İnsanın yaşamı, onun düşünce ve eylemleri doğrultusunda biçimlenir ve gerçekleşir. Hayatımız, bizim yaptıklarımızdan oluşmaz mı? Şöyle bir düşünün; bir yazarın, bir sanatçının, bir politikacının ya da herhangi bir insanın biyografisine/özgeçmişine baktığımızda ne görürüz? O kişinin yaşamı boyunca gerçekleştirdiği işleri, yaptığı görevleri ve ortaya koyduğu çeşitli eserleri. Her insan kendi yaşamının mimarı ve ustasıdır diyebiliriz. Kendi yaşama binamızı, düşüncelerimize, duygularımıza, değerlerimize ve amaçlarımıza bağlı olarak inşa etmiyor muyuz ve zaman zaman da yıkıp yeniden kurmuyor muyuz?
İnsanın kendi yaşamını kurma çabasında, benimsediği ve yol gösterici bir ışık ya da levha olarak gördüğü pekçok düşünce, anlam ve değer felsefeden, filozoflardan süzülerek gelmiştir. Bizim gibi filozoflar da belli bir zaman/çağ ve toplum içinde yaşayan insanlardır. Bu nedenle yaşamın içinden gelen felsefe, yeniden yaşama karışır, hayatımızın akışına bir yön verir, yaşama yolunda gideceğimiz ya da gitmek istediğimiz yöne işaret eder. Pekçok filozofun düşüncelerinin, bireylerin ve toplumların yaşamına etkide bulunduğu ve hatta insanlık kültürüne de katkılarda bulunduğunu söylemek mümkündür. Birkaç örnek vermek gerekirse: Sokrates’in şu sözü, felsefe ve yaşam arasındaki ilişkiyi çok güzel ifade eder: “Araştırılmayan, sorgulanmayan bir hayat yaşanmaya değmez.” Gerçekten de felsefe, insanın kendine, içinde bulunduğu evrene ve toplumsal yaşama ilişkin sorular sorarak, hayatımızın anlamını ve değerini kavrama imkanı verir. Bu konuda bir politikacı-devlet adamı ve filozofun, Aliya İzzetbegoviç’in şu sözlerini aktarmak istiyorum: “...hayvanlar da yaşar. İnsan olmak için biyolojik hayatın ötesinde bir şeylere sahip olmak gerekir. Sorun, nasıl yaşandığı değil niçin yaşandığıdır.”(Begoviç 2005: 17)
Nermi Uygur da Yaşama Felsefesi adlı kitabında şunları söyler insan hakkında: “İnsan yaşar. Bitkiler, hayvanlarsa yalnızca canlıdır. İnsan niçin, neye göre, nasıl yaşayacağını araştıran bir varlıktır.”(Uygur 1981:5) İşte insanın neye göre, nasıl yaşayacağını araştırması, aynı zamanda bu dünyadaki varoluşunu anlamlandırma çabasını da kapsamaktadır. Çünkü insan yalnızca yaşamayı, hayatta olmayı istemez, yaşamasının anlamını ve değerini de bilmek/anlamak ister. İnsan, yaşamının bir anlamı/ereği olması gerektiğini düşünür ve bunu belirlemek ister. İşte bu noktada insanın yönelimi, onun felsefe yapmaya yaklaştığı noktalardan biridir. Bu nedenle felsefenin, felsefi düşüncenin, doğrudan insanın yaşamından kaynaklandığı ve yaşamanın kendisinden çıkan bu düşünme tarzının yine insanın kendisine ve yaşamına yöneldiğini söylemek mümkündür. Felsefenin peşinden gittiği sorular, çeşitli yönleriyle insanı, insanın doğasını/kültürünü ve insanın içinde yaşadığı doğayı/evreni konu edinen sorulardır
İnsanın kendi yaşamını düşünce, değer ve amaçlarıyla inşa ettiğini ve bir sanat eseri gibi yarattığını söylemiştik. Yaşadıkça, yaşamda olduğumuz sürece yaşama tuvalimiz dolmaya devam eder. Varoluş, ne durdurulabilecek, ne de ara verilebilecek bir süreçtir. İşte bu süreci felsefenin ışığıyla, daha anlamlı ve verimli kılabilir, kendimizi yaşamın öznesi olarak ortaya koyabiliriz... Çünkü hepimiz birer özneyiz ve yaşam da istemlerimiz, değerlerimiz ve eylemlerimizle biçimlendirilip yaratılacak bir yapıttır. Bu yapıtın oluşturulmasında yanıtlamamız gereken pek çok sorularla karşılaştığımız da açıktır: Ben kimim? İnsan nasıl yaşamalıdır? Yaşamı nasıl anlamlı kılabilirim? Ben kimim? Diğerleri kimlerdir? İletişim, paylaşım, birliktelik nedir? Sevgi ve aşk nedir? Yalnızlık nedir? Özgür müyüm? Yaşamdan ve insanlardan ne istiyorum? Amaçlarım ve değerlerim nedir? Diğer kişilerle bir özne olarak iyi ve mutlu bir iletişim nasıl kurabilirim? Yaşamı anlamlı kılan etkinlikler nelerdir? Çalışmanın amaçlarımızla ve değerlerimizle bağıntısı nedir? Kişinin kendisiyle, diğerleriyle, dünyayla ve zamanla ilişkisi nasıl olmalıdır?.. Bunun gibi pekçok soru, bizden yanıt bekler ve bu sorulara belli bir yanıt arayışı içinde olmadıkça da, hayatımızın yönünü çizmemiz mümkün değildir. Doris Lessing’in şu sözleri de kişinin kendi aklıyla düşünmesi ve yaşamına yön vermesi gerektiğini vurgulamıyor mu:“İsterseniz yanlış düşünün, ama her durumda kendi kafanızla düşünün.”
Elbette söz ettiğimiz sorular üzerinde düşünmeyen, düşünmek istemeyen insanlar da olabilir. Ama onların kendi kurdukları bir hayatı mı yaşadıklarını söylemek doğru olur, yoksa kendilerine sunulan bir hayatı mı?
Yaşam ve insan hakkında, ama öncelikle de kendisi hakkında sorular sormayan ve bu soruların yanıtını aramayan kişi, bir bakıma ezbere bir yaşam sürer. Ezbere yaşamak ise, yaşamın anlamının ve değerinin bilincine varmadan yaşamak değil midir? Çünkü insanın varolmasından daha önemli olan şey, onun bu varoluşuna neler kattığı ve bu varoluşunu hangi anlam ve değerlerle gerçekleştirdiğidir. İşte bu noktada da insanın düşünce ufkunu açıp genişleten en önemli etkinliklerin başında felsefe bulunmaktadır.
“Felsefe” sözcüğünün kökenleri Grekçedeki philosophia sözcüğüne uzanır. Philosophia, iki sözcükten meydana gelir. “Sophia”, herşeyden önce, beceri, yapabilme gücü, işbilirlik ve zeka anlamlarına gelir. Aynı zamanda “bilme” ve “bilgelik” anlamlarını da içerir. Greklerin “sophos”tan ilk anladıkları şey, “beceri ve iktidar sahibi kişi”dir. Sophist, öncelikle yaşam deneyimi olan muktedir kişi demektir ki, giderek herşeyden haberdar olan, bilge kişi anlamını da kazanmıştır.(Diemer 1990: 11-12) “Philia” sevgi, sophia ise bilgi, bilgelik demektir. Böylece felsefe, bilgi, bilgelik sevgisi anlamını kazanır. Felsefe var olanların varlığı, anlamı ve nedeni üzerine sorularla ortaya çıkmıştır. Önceleri din ve söylencelerin (efsane ve mitosların) yanıtladığı bazı sorular, eleştirel bir düşüncenin ve gözlemin konusu yapılınca felsefe doğmuştur.(Akarsu 1994: 80)
Felsefe denilince, çoğunlukla anlaşılan şey, “filozof” ya da “felsefeci” adı verilen kişilerin yaptığı/sürdürdüğü bir etkinliktir. Bu, yanlış bir düşünce/tanım değildir. Felsefe kitapları yazan, felsefe adına çeşitli çalışmalar/ürünler ortaya koyanlar filozoflardır/felsefecilerdir. Ama felsefe, yalnızca bu tür kişilerin yaptıklarıyla/ortaya koyduklarıyla sınırlı değildir. Herkes filozof/felsefeci olmamakla birlikte, felsefe yapmayan insan bulmak da güçtür. Her insan yaşamının belli bir döneminde ya da belli durumlarda felsefe sorularını düşünmüştür. Yani her insanın belli bir ölçüde, felsefi kavramlarla olmasa bile felsefe yaptığını söylemek mümkündür. İnsanın akıllı bir varlık olması, aynı zamanda onun felsefe yapabilen bir varlık olmasının da temelini oluşturmaktadır. Acaba insanın her düşüncesi felsefi midir? Düşündüğümüz her zaman felsefe mi yaparız? Elbette hayır. İnsan düşünen bir varlıktır. Hayatta en fazla yaptığımız şeylerin başında düşünme gelir. Ancak bütün düşüncelerimiz felsefi nitelik taşımaz. Gasset’nin sözleriyle, “Çünkü insanın yazgısı herşeyden önce eylem’dir. Düşünmek için yaşıyor değiliz, tersine, düşünmemiz yaşamayı başarabilmek içindir.”(Gasset 1995: 38)
Düşünme insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik ise ve felsefe de insanın düşünme, soru sorma ve sorgulama etkinliği ise, felsefenin hem kaynağı hem de konusunun yaşamın ve insanın kendisi olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle “felsefe gerekli mi?” biçiminde bir sorunun da bir yanlış anlamadan doğduğunu söylemek mümkündür. Belki soruyu şöyle sormak daha uygun olabilir: “felsefe niçin gereklidir?” Konuşmamın başlangıcından buraya kadar geçen zaman içinde, dile getirmeye çalıştığım düşünceler çerçevesinde, felsefe ve yaşam arasında bağıntıları bir ölçüde de olsa anlatabildiğimi umuyor ve yaşama yolunda felsefe ile sürecek yürüyüşünüzde başarılar diliyorum.
Kaynakça
Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, 1994.
Alwin Diemer, “Felsefe”, Günümüz Felsefe Disiplinleri içinde, Çev. Doğan Özlem, Ara Yayıncılık, 1990.
Jose Ortega y Gasset, İnsan ve Herkes, Çev. Neyyire Gül Işık, Metis Yayınları, 1995.
Aliya İzzetbegoviç, Özgürlüğe Kaçışım-Zindandan Notlar, Çev. Hasan Tuncay Başoğlu, Klasik Yayınları, 2005.
Nermi Uygur, Yaşama Felsefesi, Çağdaş Yayınları, 1981.
[1] Yıllar önce Mersin Toros Lisesi’nde öğrencilerle yapılan bir söyleşinin metnidir.
01 Aralık 2024 19:03
01 Aralık 2024 13:19
02 Aralık 2024 22:54
02 Aralık 2024 13:05
02 Aralık 2024 21:54
02 Aralık 2024 21:30