Uğur Özeren
Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 29 Aralık 2021 19:45 - Okunma sayısı: 2.070
İYİ ÖĞRETMEN DOĞRU OKUL
Uğur Özeren : Sayın Prof. Dr. Tuncay Akçadağ, kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ: Köyde öğretmenlik ile başlayan, Bakanlıkta eğitim uzmanlığı, şube müdürlüğü ve sonrasında akademisyenlik ile devam eden eğitmenlik yolculuğum, Öğretmen akademisi Vakfı’nda uzman eğiticilikle çeşitlenmiş, bu vesile ile ülkemizin her şehrinde binlerce öğretmenin kendi okullarında 2-3’er günlük, sınıf yönetimi başlığındaki konular üzerine, bunun yanı sıra okul yöneticileri ve eğitim müfettişlerinin de hizmet içi eğitimlerinin gerçekleşmesinde fiilen katkıda bulunmuş biri olarak kendimi tanıtmam sanırım kısaca olur.
Uğur Özeren : Sayın Prof. Dr. Tuncay Akçadağ ilk önce ‘’İyi Öğretmen Doğru Okul’’ kitabınız için teşekkür ediyorum. Çok değerli bir kitap, öğretmen arkadaşlarımıza kendi gelişimleri için bir yol bulmaya çalışan bizlere doğru bir yol gösteriyor. Söyleşiyi bizim toplumumuzda ‘’İyi Öğretmen’’ algısı nedir ile başlatmak istiyorum. İyi öğretmen dediğimizde ne anlamalıyız?
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ: İyi öğretmenliği, çok basit bir kriter olarak, çocuğun gönlüne girmeyi başarmış, öğretmen dediğinde iyi hatıralarla onu hatırlayan, gerçekten hayatına dokunmuş, iz bırakmış, onun başarılarına liderlik etmiş biri olarak tarif etmek olabilir. Bunu biraz daha açıp diğer deyişle yukarıdaki kriteri nasıl oluşturmak gerektiğine yönelik bir açıklama yapacak olursak, iyi öğretmen olabilmek için öğretmenliğe uygun bir kişilik alt yapısı üzerine oluşturulmuş mesleki yeterlikler ve bunu destekleyen entelektüel bir duruştan söz edebiliriz.
Öğretmenin kişilik alt yapısı tabi ki önemlidir; ancak bunu nasıl ölçeceğiz ve mesleğe kabulde kullanacağız oldukça karmaşık ve zor bir durumdur. Dünyada bunun ne kadar uygulandığını bilmiyorum ama bizde Köy Enstitülerinde dikkate alınmış. Kişilik yapısı öğretmenliğe uygun olmayanlara “sen öğretmen olma çünkü bunu yapabilecek sabır, güler yüzlülük, sevecenlik vb. gibi durumlar sen de yok. Sen ziraatçı veya sağlıkçı olabilirsin. Enstitülerde bu tür eğitimler de var. Oradan devam et” diye yönlendirmeler olmuş. Bir taraftan öğretmende olması gereken kişilik alt yapısına da böylece bir parça değinmiş olduk. Bir başka kitap hazırlığım olan, Öğretmen-Çocuk İlişkileri ve İletişim adlı kitabımda bu konuya daha ayrıntılı bir biçimde yer vermekteyim. Orada da belirtmeye çalıştığım üzere öğretmenin kişilik özelliklerini, açık görüşlülük- objektiflik, değer verme ve ihtiyaçları karşılamaya isteklilik, sevecenlik ve güler yüzlülük, özgüven, güvenilir olmak, destekleyici olmak, demokratik olmak, çağdaş olmak gibi alt başlıklarla açıklamaya çalışıyorum. Bunlar öğretmenin entelektüel yanını da aynı zamanda besleyen oluşumlardır. İyi öğretmen Doğru Okul kitabımda bu durumu “buz dağı” metaforuyla ele almaya çalıştım. Yani buz dağının altını yani suya gömülü kısmını işte bu kişilik özellikleri oluşturuyor. Bu alt yapının üzerine mesleki yeterlikleri diğer deyişle profesyonel becerileri oluşturmak gerekiyor.
Profesyonel beceriler alan bilgisinin yanı sıra pedagojik formasyon dediğimiz disiplin alanlarını kapsıyor. Bu alanları, sınıf yönetimi becerileri, öğretim ilke ve yöntemleri, materyal geliştirme, ölçme ve değerlendirme, öğrenme ve gelişim psikolojisi, iletişim becerileri gibi sıralayabiliriz. Konuştuğumuz kişilik özellikleri tek başına iyi öğretmeni oluşturamaz. Onlarsız profesyonel beceriler dediğimiz öğrenilebilir disiplin alanları da iyi öğretmenliği sağlamaz. Bunların bir arada; yani buz dağının altı ve üstü birlikte ancak iyi öğretmeni oluşturabilmede rol oynar. Buradan hareketle iyi öğretmen olmak, bu mesleğe uygun kişilik özelliğinde olanların bilinçli olarak mesleği seçmek ve bunun üzerine nitelikli bir formasyon eğitimi almak, bu arada entelektüel bir genel kültürü edinmek ile mümkün görünüyor. Bu genel kültürün içerisinde bir veya birkaç hobinin olması gerektiği, bir spor alanıyla ciddi olarak ilgilenmeyi, kendi kültürünü yansıtan öğeleri evrensel olarak sunabilecek uğraşları, en az bir yabancı dili iyi nitelikte kullanmayı, nitelikli yaşamayı ilke edinmeyi vb. koyabiliriz. Bir diğer hatırlatma, iyi öğretmenleri elde edebilmek için iyi öğretmenlere önem veren bir politikayı da göstermelik değil gerçekten istemek gerektiğini de belirtmek gerekiyor.
Uğur Özeren: İyi öğretmen tanımın birleşimi herhalde ‘’ Doğru Okul’’ nedir sorusu tamamlayacaktır. Ülkemizde ‘’ Doğru Okul’’ dediğimizde ne anlamalıyız?
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ: En kısa ifadeyle iyi öğretmenlerin gerek yönetim gerek fiziksel gerekse maddi tüm ihtiyaçlarının karşılandığı okul olarak belirletebiliriz. İnsan yaşadığı gibi düşünüyor. Onu hangi koşul ve olanaklarla yan yana getirirseniz o da ona göre davranma eğiliminde oluyor. Ya da bir süre sonra kolayı seçiyor. Doğru okul olabilmenin en önemli kriteri doğru yönetim diyebiliriz. Öğretim ya da eğitim liderliği dediğimiz çerçevede okulu yönetme bilgisi, becerisi ve yeteneği oluşturulamadan iyi öğretmenleri mutlu etmek zor görünüyor. Öğretmenlerin ve diğer okul çalışanlarının bir arada mutlu, mesut çalışmalarını sağlayıp, bulunduğu koşullarda üst düzey hedefleri tayin ederek bunu gerçekleştirme gayretlerinin bir parçası olma, herkesin kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarını göz önüne alarak çabaları koordine etme ve her türlü çabayı görüp değerlendirme, öğretmenlerin kendi işlerinin liderleri olduğu bilinciyle hareket etme olarak öğretim liderliğinin temel özelliklerini çok kısa olarak belirtebiliriz. Eğitim-öğretime liderlik etmek bu alanda ciddi yetiştirilme ile olur. Ayrı bir konudur ve izahı başka bir söyleşiyi gerektirir. Buradan doğru okulu ele alalım. Doğru okul oluşturmanın temel mantığı öğrenci dediğimiz eğitim sistemi çıktılarının nasıl olmasını istiyorsak buna uygun bir eğitim ortamının oluşturulmasına dayanır. Mevcut durumdaki gerçeğimiz sınav kazanan bir öğrenci çıktısına odaklandığı için öğretmenleri ve okulu buna endekslemek gibi bir tutumla karşı karşıyayız. Bazı özel okulların velileri hoş tutmak adına eğitimi çeşitlendirmek gibi gayretleri var. Spor alanları, atölyeler, öğrenci kulüpleri gibi uygulamalar bu temel hedefin yanında çoğunda da göstermelik olarak sunuluyor. Hiç değilse bunlar var. Okula doğru bakabilmek için ne istediğimizi tam olarak tarif etmek ve olanları bu tarifteki kriterlerle değerlendirmek gerekiyor. Bu söylediğim, bütün eğitim, okullar, yani eğitim düzeyleri için geçerli. Söz gelimi bir ilkokul öğrencisinin okuldan çıktıktan sonra okul aracılığı ile kazanılmış donanımları neler olacak? Bunun tarifini öncelikle okul, anayasaya ters düşmeyecek biçimde yapıp vizyon ifadelerinin altına asmalı. Bizim okuldan mezun öğrenciler deyip sırayla belirtmeli. Bundan sonra da bunu gerçekten yapabilmek için seferberlik ilan edilmeli. Böyle olursa okulda bu amaçlara ters düşen ne varsa değiştirilir, olmayan ne varsa onun olması için çabalanır. Bakanlık da bütçeyi bu hedeflerin gerçekleştirmesi için oluşturur. Kitapta okulu anlatırken öğrencinin olması gereken durumu üzerinden okulu tarif etmeye çalıştım. Ezber eğitim dediğimiz şey, öğretilen bilgilerin uygulamaya geçmeden taşınmasıdır. Bilgilerin yaşantılarla bağ kurarak eşleştirilmesi, onları yaşam içerisinde kullanılır hale getirmenin bir aracı olarak okulu düşünmek gerekiyor. Okullarımızda sınıf dışı eğitim alanları henüz hiç konuşulmuyor. Kitapta bununla ilgili bir başlık var “okulun içinde sınıfın dışında” diye. Burada vurgulanmak istenen her bir ders için sınıfın dışında işlenebilecek konulara yönelik ayrı bir müfredatın oluşturulması ve okullarda oluşturulacak sınıf dışı eğitim alanlarında bu müfredatın programlanması ve işletilmesi. Öğrencilerin bu yolla öğrendikleri hayata geçirilebilir. Bunu sınıf dışı eğitim projeleriyle çeşitlendirmek ayrı bir önem kazanıyor.
Uğur Özeren: Doğru okullar nasıl oluşur? Öğretmen ve yöneticilerin bu oluşum sırasında rolleri neler olmalıdır?
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ: Yukarıda kısaca söz etmeye çalıştığımız argümanların bir düzenek oluşturularak uygulanabilmesi, öncelikle bilgi, bütçe ve eğitimle oluşur. Mevcut durumda geleneksel kalıplar içerisinde bir okul bu anlattığımız okula dönüştürülebilir mi? Tabi ki evet. Bu tip bir okulu öğretim liderliği ve sınıf dışı eğitim anlayışı çerçevesinde projelendirirseniz olmaması için bir neden yok. Bu projenin basamakları çok iyi oluşturulmalı kuşkusuz. Burada ihtiyaç olan dönüşümcü liderlik. Bu dönüşümde okul yöneticisi eğitim-öğretim liderliği eğitimini, öğretmenler de buna uygun gerekli eğitimi almak durumundalar. Okulun yapısı- fiziksel özellikleri ya da öğrenme çevresi buna göre değiştirilmeli. Burada esas olan aslında okul merkezli gelişim modeli diyebileceğimiz bir proje üzerinden hareket etmek. Çünkü okul, yöneticisi, öğretmenleri ve diğer bileşenleri ile değişeme karar verecek. Bu karardan sonra değişimin nasıl olacağı planlanabilir ancak. Değişim de üstten başlar. Bir arayışı olan okul yöneticileri ile buluşmalarımda genellikle kendilerinin sabit kalma, öğretmenlerin değişmesi gerektiği niyetinde olduklarını gördüm. Öğretmenlerden önce okul yöneticilerine birer eğitim-öğretim liderinin becerilerini edindirmek gerekiyor ki bu beceriler öğrenilebilir. Önce eğitim-öğretim liderleri, sonra da öğretmenler (birer eğitim-öğretim lideri olarak) öğrencilerin sosyal, bedensel, ruhsal, kültürel ve akademik ilerleyişlerini izleyip değerlendirebilsinler ve aynı amaç içinde davranabilsinler ki doğru okullara kavuşalım. Yani bir sistemden-düzenekten söz ediyoruz. Bu düzeneğin genel amacı öğrencileri birer birey olarak amaçlandığı gibi yetiştirebilmek. Bu süreci de tesadüflere bırakmadan kontrollü ve öğrenciye yönelik gerçekleştirmek gerekiyor. Bu da ancak öğrenen bir organizasyonla mümkün. Yani eğitim-öğretim liderleri hem kendilerinin hem de öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimleri ile öğretmenlerin de öğrencilerinin bütünsel bir yaklaşımla gelişimlerine yol açacak uygulamaların yer aldığı bir sistem söz konusu. Bu temel üzerine diğer paydaşların da -aileler, diğer çalışanlar vb. rolleri belirlenebilir. Sistem davranışların belirleyicisi olacağından öncelikle kurulması gerekir. Fiziksel yapılanma da yine bu paralellikte oluşacak, değişecektir. Örneğin kitapta değindiğim, “Okulun İçinde Sınıfın Dışında” diye bir başlık var. Burada sözü edilenler tam da bu ihtiyaçtan çıkan öğrenmenin güçlendirilmesi ve kalıcı izli olmasına yol açacak bir öneri olarak düşünülmüştür.
Uğur Özeren : Doğru okulların içinde öğretmenler iyi öğretmenler mi olur, Ya değilse iyi öğretmenler olursa mı okullar doğru olur?
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ: Tavuk-yumurta ilişkisi gibi oldu. Yukarıda değindim aslında. İyi öğretmen olabilmek öğrenilebilir beceriler üzerine tanımlanıyor. Burada kişiliğin önemi yok demiyorum hatta ne kadar öneli olduğuna yukarıda değindim. Ama mevcut uygulamada belirleyici olmadığını, tesadüfen kişiliği ve yetişme tarzı buna uygun olan öğretmenlerin diğerlerine göre daha başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Nihayetinde öğretmen adaylarına bir kişilik testi yapmıyoruz. Geldiğimiz durum, öğretmen aynı zamanda bir sistemin içinde geliştirilebilirse iyi öğretmenlere dönüşebilir. Bunun oluşabilmesi ancak okulun doğru kurgulanmasına bağlı. Öğretmen çok iyi olsa bile ona buna uygun çalışma olanakları sunulmadığında çaresiz kalabilir. Başarılı köy öğretmenlerinin başarılarının nedeni büyük ölçüde kendi sistemlerini kurgulama özgürlüğünden geliyor. Büyük okullarda ise bu durum oluşturulacak düzenekle ilgilidir.
Uğur Özeren: Velilerin doğru okul ve iyi öğretmene katkıları neler olur?
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ: Veliler her zaman öğrencilerin gelişimlerinde belki de öğretmenlerden sonra en önemli olanlardır. Öğretmenlerin iyi olması onları da iyi velilere dönüşmesinde önemli bir değişkendir. Ancak yapılabileceklerin bir sınırının olduğunu, okulun içindeki gibi çoğu şeylerin kontrol altına alınamayacağı malum. Sözü edilmeye çalışılan şey, bu düzenek içinde öğretmenlerin önemli bir rolünün de veli eğitimleri olduğudur. Okulun öğrenciler için amaçladığı gelişimlerin okul dışında devam ettirilebilmesi belli bir oranda bu eğitimlerin niteliğine bağlıdır. Veli toplantıları demek veli eğitimleri demektir ki her öğretmenin bir veli eğitim ajandası olması gerekir. Veli eğitimleri ne zaman gerekirse derhal devreye girmeli ve bu gidişat da diğer unsurlar gibi kontrol altına alınmalıdır. Bunun nasıl mümkün olacağı sorulabilir. Yanıtlar kısmen kitapta bulunabilir ancak daha uzun bir söyleşinin de konusu.
Uğur Özeren : Şubat 2021’de çıkan içinde sizin de katkınız olan ‘’Türk Eğitim Sistemi ve Okul Yönetimi ‘’ kitabınızı da okurlarımıza hatırlatmak istiyorum. Son soru olarak; Doğru Okul ve İyi öğretmenler neleri değiştirebilir?
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ: Eğitimden olması gereken beklentilerimiz neler ise onu değiştirebilir. Tabi bu beklentileri, kendi değerleri üzerinden, giderek dünya insanı olmaya, çağdaş, demokratik, iyi yurttaş, iyi insan olarak varsayıyorum. Bir diğer açıdan iyi öğretmenler ve doğru okullar-ki kitabın en önemli yazılma gerekçelerinden biridir- eğitimden şikâyet ettiğimiz çoğu konularla ilgili soruların cevaplarını sağlayabilir. Söz gelimi ezber öğrenmelerden şikâyet ediyoruz. Buna karşılık kitapta olan “öğrendiklerimizi yaşayalım” başlığı altında öneriler var. Ezber öğrenmeyi bu biçimde kalıcı izli öğrenmelere dönüştürmek mümkün. Yine çocuklarımızın sadece akademik başarılarına odaklandığımız, onların birey olarak yetiştirilmesinin ötelendiğinden şikâyet ediyoruz. Buna karşılık kitapta bireyin biyolojik, ruhsal, kültürel, sosyal ve akademik olarak bir bütün içerisinde yetiştirilmesinin ve bunun nasıl olması gerektiği ile ilgili açıklamalar yer alıyor. İyi öğretmenler ve doğru okullar bunu değiştirebilir.
Uğur Özeren: Sayın Prof. Dr. Tuncay Akçadağ, değerli görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için hem Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi ailesi adına hem de okuyucularımız adına çok teşekkür ederiz.
Prof. Dr. Tuncay Akçadağ :Fırsat için ben teşekkür ederim.
04 Ekim 2024 14:08
09 Ekim 2024 01:01
01 Ekim 2024 22:48
06 Ekim 2024 21:34
06 Ekim 2024 20:54
01 Ekim 2024 17:29
05 Ekim 2024 13:12
01 Ekim 2024 19:24
09 Ekim 2024 10:39
05 Ekim 2024 19:52