Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Doç. Dr. Muhammet Özdemir ile SEVGİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ 

HASAN GÜNEŞ

Kategori: Eğitim Bilimleri - Tarih: 25 Kasım 2021 19:55 - Okunma sayısı: 1.667

Doç. Dr. Muhammet Özdemir ile SEVGİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ 

SEVGİ ÜZERİNE SÖYLEŞİ
Hasan Güneş ve Doç. Dr. Muhammet Özdemir
1- Sevgi özgürleştirici mi; yoksa değil midir?
M.Ö.: Bu sorunun yanıtı özgürlüğü nasıl anladığımıza göre değişir. Ben bütün sözcük ve kavramları deneyimlerle anlama taraftarıyım. Bu bağlamda özgürlük, insan bireyi veya birçok insanın gereksinimlerini giderebilme olanağı olarak tarif edilebilir. Bu olanağı sağlayan tek ölçüt günümüzdeki gibi para değildir. Sevgi de insanlar arası ortak olanaklardan biridir. Eğer sevgi insanların bir anlık değil de uzun vadeli ve ucuz hesaplara dayanmayan gereksinimleriyle ilgili bir karşılıklı ilgi deneyimi olabilirse bu sevgi son derece özgürleştirici olacaktır. Ülkemizde ve dünyada insanlar hem sevgiyi karşılıksız bir şey olarak görmek istiyorlar ve hem de bununla karşılaştıklarında inanmamak ve reddetmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu kadar kararsız ve hatta bencil insanlara sevgi veremezsiniz. Sevgi karşısında biraz acemidirler. Bu nedenle karşılıklı sevgiyi anlayıp onunla özgürleşebilmeleri için zamana ihtiyaç vardır.
2- Sevgi bir ölçüde insanın kendisini yaşamasına engel değil midir? Özgürlüğü kısıtlayıcı değil midir?
M.Ö.: Deneyimli insanın sevgisi kesinlikle yaşamaya engel değildir. Bireyselleşme dönemindeyiz ve bireyselleşmeyi özellikle gelişmekte olan ülke insanları yeni yeni içselleştiriyorlar. İnsan sevgisiz yaşayamaz. Sevgi, hava ve sudan daha öncelikli bir gereksinimdir. Sevgi, bencilliğe engeldir, ama özgürlüğe değildir. Her şey gibi özgürlüğün de tabiata aykırı yorumları bulunabilir, anarşist özgürlük türleri gibi. Fakat bu türden ölçüsüz özgürlüklerin sahipleri toplumsal yaşamaya mesafeli insanlardır. İnsan annesinden doğduğu andan itibaren sosyallik ve sevgiye mecbur olan bir canlıdır. Bu mecburiyeti reddetmek onun gerçeğini değiştiremez. Çünkü geçmişteki deneyimi gayet belirgindir. Sevgi deneyimsizse özgürlüğü kısıtladığı gibi her şeye zarar verebilir. Kadın ve erkek cinayetlerine yol açan sözde sevgiler bunun bir örneğidir. Nitekim sorsanız hepsi sevdiğini söyleyecektir. Acemi ve cahil insan ya da sevgiyi bilmeyen birey her yerde ve zamanda zararlıdır, ama bu sevgi gereksinimine ilişkin gerçeği değiştirmez.
3- Sevgi eğitimine gereksinme duyuluyor mu? Duyuluyorsa, temel dinamikleri nasıl olmalıdır?
M.Ö.: Sevgi eğitiminin standartlarını oluşturmak risklidir, bunu küresel merkezlere özellikle önermiyorum. Her toplumun ve hatta her coğrafyanın sevgi deneyimi farklı olabilir. Nitekim sevgiyi tartışıyor olmamızın nedeni tüm dünyanın bireyselleşmeye mecbur kalması ve bireyselleşmenin yerel sevgi alışkanlıklarını alt üst etmiş olmasıdır. Yeniden sevgi gelenekleri oluşturulurken bu kez kesinlikle standartlaştırmaktan kaçınılmalıdır. Standartlaştırma bireyi baskılayıp öldüren bir olumsuzluğa yol açmaktadır. Temel dinamiklere gelince, her toplumun deneyimleri –özellikle de olumsuz deneyimlerin az bir kısmı, olumlu olanların çoğunluğu- esas ölçütleri, ilkeleri ve temelleri belirlemelidir. Her deneyim değerlidir.
4- Özellikle geleneksel toplumlarda insanlar sevgiyi yaşamada gerçek anlamda özgür müdür?
M.Ö.: Geleneksel toplumlarda bireysel özgürlükler yaşanamaz. Yaşamakta ısrar edilirse bireyler ve toplum yorulur. Tüketim alışkanlıkları ve iletişimin bütün nesneleri çağdaşken bunların özneleri olan bireyler geleneksel kalırlarsa sürekli bir tereddüt bölünme ve parçalanmalara yol açacaktır. Geleneksel toplum ya dar alanda yaşayabiliyordur veya Küba örneğindeki gibi evrensel ekonomi ile yerel ekonomiyi birbirinden ayrı para birimleriyle idare ederek var kalmaya çalışıyordur. Günümüzde bütün toplumlar “ara-toplumlar”dır, yani bireyselleşme ve küreselleşme ile kendi eski alışkanlıkları arasında bir koalisyon deneyen toplumlardır. Şu anda dünya toplumları içerisinde sevmeyi tam bilen bir toplum var değil, ama batı toplumları daha yerleşik ve daha az kuralsız diyebiliriz.
5-Özellikle günümüzde Z kuşağı açısından baktığımızda sevgi gerçek anlamda yaşanmakta mıdır?
M.Ö.: Z kuşağı sevme, sevilme ve sevgiyi kesinlikle bilmiyor, çünkü hem geçmişinde deneyimsiz, hem de bugünde deneyimsiz. Konuşmakta biraz daha hünerliler ve boşlukları yakalamakta; bunlar da önemli bence ve takdir edilip onaylanması gereken özelliklerdir. Ne var ki, izledikleri yaşama katılmakta ve risk almakta korkak; sosyalleşmek ve sevmekte tereddütlü ve kararsız insanlardır. Onlar ile X ve Y kuşağı arasındaki fark olgunlaşma yaşıyla ilgili bir farklılıktır. X kuşağı 25-30 yaşlarındayken, Y kuşağı 30-35 yaşlarındayken olgunlaşabildi. Z kuşağı da muhtemelen en erken 35-40 yaşlarında olgunlaşabilecek. Her bir kuşak arasındaki 5 yıllık olgunlaşma gecikmesi Türkiye ve gelişmekte olan ülkelere cari açık olarak yansıyacaktır. Z kuşağını yetiştiren ebeveynler, Amerikan rüyasının sonu koşulları ve sosyal medya gibi radikal bireyselleşme süreçleri göz ardı edilemez. Bu etkenlerden sadece biri Türkiye’ye aitti ki, bu da ebeveynlerdir ve bu ebeveynler de “biz yaşamadık, çocuğumuz yaşasın” diyen, ama çocuklarına vakit ayırmayan insanlardı. Z kuşağının maddi nesnelere düşkünlüğü bireyselleşme ve küreselleşme kadar onların manipülasyonlarının sonucudur. Sözgelimi üniversite mezunlarının bir saygınlık ve itibarının kalmaması da aynı ebeveynlerin üniversite mezunu olup da zengin olamamalarıyla ilgilidir. Dolayısıyla Z kuşağı ile X ve Y kuşağı birbirinden çok da ayrılamaz; şu var ki, Z kuşağı deneyimsiz olduğu için onları gereksinimlerini kullanarak bir şeylere ikna etmek daha kolaydır. Alfa kuşağıyla kuşaklar yeniden başlayacak ve Z kuşağı son kuşak gibi görünüyor, ama bence bu öngörü tam tutmayacak. Güncellemeler olacak. Bizi ilgilendiren Z kuşağının sevgi gerçeği. Yaşamının %60’tan fazlası teknolojik aletlerle ilişki tarafından belirlenmiş ve bu deneyimlerle kendini bulmuş bir Z kuşağı bireyi gerçek veya deneyimli sevgiyi hayal edebilir, ama bu hayal de karşılıksızlık talebi gibi yine X ve Y kuşağından miras kalmış gerçek yaşama ilişkisiz bir tasarım olabilir. Bence ülkemizde mutlu ve iyi iç iletişime sahip, ayrıca son 25 yılda maddi durumu ve sosyal çevresi %40’tan fazla değişmemiş aileler dışında hiç kimse gerçek sevgiyi bilemez ve tarif edemez.
Hasan GÜNEŞ ve Doç. Dr. Muhammet ÖZDEMİR

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Eğitim Bilimleri Yazıları