Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Modern Devletin İşlevi ve Hegemonya

MURAT AYDIN

Kategori: Siyaset Bilim - Tarih: 19 Haziran 2021 11:23 - Okunma sayısı: 1.072

Modern Devletin İşlevi ve Hegemonya

Modern Devletin İşlevi ve Hegemonya
Devlet sorusalı siyaset biliminin en çetrefilli konularından biri olarak halen üzerinde uzlaşılmış bir ölçüte sahip değildir. Bu nedenle devlete ilişkin tartışmaların genel yaklaşımını belirleyen etmen(ler) ideolojik perspektife bağlı olarak ele alınmaktadır. Doğal olarak devlete atfedilen anlam veya işlev, siyasal ve toplumsal şartların genel koşulları içinde otorite olgusuyla bütünleştirilerek değerlendirilmiştir. Modern dönem siyasallığının genel hatları içerisinde devlete yüklenen işlevin mahiyeti ise feodal veya köleci toplumun siyasal örgütlülüğünün simgesi olan devlet modelinden fazlasıyla ayrışmakta ve devlet, egemen sınıfın çıkarını gerçekleştirmenin bir unsuru olmanın ötesine geçmektedir. Meşruiyetin tanrısallıktan toplumun bizatihi kendisine yönelmesi, kapitalist üretim ilişkileri ve bu üretim ilişkilerinin nihai sonuçlarıyla ulus devlet düşüncesinin siyasal işlevi dâhilinde devlet, klasik fonksiyonun ötesine geçmiştir. Modern devlet, kapitalist devlet, siyasal tanımlayıcı olan ulus devletin kamusal menfaat ya da kamu yararı amacı, egemen sınıf çıkarının gerçekleştirilmesinin ifadesi olarak geçmişin meşruiyet dayanağı olmuş tanrısallık veya buna benzer olguların yerine getirdiği işlevi üstlenmiştir. Ancak buradaki devlet fonksiyonu algılana gelen sınıf aracı olma babında değildir. Çünkü devletin egemen sınıfın çıkarına tekabül edebilmesi hem devlet fonksiyonun salt egemen sınıfın çıkarına tekabül etmesi hem de alt yapıyla-üst yapının belirli bir eşikteki bütünlüğüne dayanması durumunda geçerli olabilir. Devletin egemen siyasal ve toplumsal değer yargılarına dayalı düzene bağlı bir işleyişin içinde bulunması ve yasal işleyişinin de bu unsurlara dayalı olmasının yanı sıra egemen sınıfların hükmettiği bir mekanizma olması itibariyle doğrudan egemen sınıfın çıkarlarıyla özdeş bir algıya sebebiyet vermesinden kaynaklanmaktadır. Ancak göreli bir özerkliği bulunan devletin sınıfsal bir araç olarak algılanmasında alt yapıyla üst yapıda bulunan faillerin(aktörlerin) veya yapıların aynı yapıdan/ortamdan tezahür etmesi ve aynı yapıdan türeyenlerin egemenlik ilişkisi kurmaya yönelik istemlerinden kaynaklanmaktadır.
Hegemonya(Gramsci) ve sonrasında devletin göreli özerkliği kavramsallaştırması(Poulantzas), modern dönem kapitalist üretim ilişkilerinde yer alan ve dolayısıyla kapitalizme içkin hale gelen devletin niteliğini ve bu niteliğin sınıflar arası ilişkilerde sahip olduğu konumun idrak edilebilmesinde, veya belirginleştirilebilmesinde bir referans olabilir. Hegemonya, kurumsal politik oluşumlarla(yapılar) egemen sınıfların politik pratikleri, yani, iktidarın kurumsallaşmış biçimiyle belirginlik kazanmaktadır. Buradaki kurumsal politik yapılarla belirginleşme, özgül bir iktidar biçimine tekabül etmektedir ve siyasal açıdan devlet yapılarını kapsamaktadır. Özerkleşen yapıların belirli bir iktisadî düzendeki/oluşumdaki ilişkileri; daha doğrusu bir momenti veya belirginliği ifade eden hegemonya Marksist alt yapı-üst yapı kavramsallaştırmasından hareketle Marksist devlet anlayışına açıklık getirmektedir. Marksist düşünüşün devlete ilişkin tahayyülü olarak hegemonya kavramsallaştırmasından, onun sınırlı bir olgu olduğu veya Marksist ideoloji sistematiğinin ötesine geçmediği anlamı çıkarılamaz. Bilakis, hegemonya kavramsallaştırması, modern toplum ve devlet düşünüşünün ilişkisel boyutunu, devletin egemen sınıflarla olan ilişkisi ve devletin egemen sınıfın hizmet araçlarından biri olduğuna yönelik birçok indirgemeciliği aşılabilir kıldığını söyleyebiliriz. Hegemonya, aynı zamanda, modern devletin işleyişindeki önderlik-egemenlik, örgütlenme-güç, meşruiyet-şiddet ve rıza-zor gibi alanlarda egemenlik ilişkilerinin rızasını tecelli ettirirken geniş anlamda halk sınıfını temsil eden devletin sömürü ilişkilerinde oynadığı rolün varlığını da somutlaştırmaktadır.
Devlet ve hegemonya ilişkisinin verili bir düzende sosyal sınıflar arasındaki güç, egemenlik ve rıza ilişkilerinin pratik boyutunu açıklamanın kavramsal karşılığı olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Kapitalist devlette göreli özerklik ise, devletin aşkın, toplumla özdeş veya toplumdan bağımsız bir nötr anlayış olarak değil, egemen sınıf(lar)ın ya da egemen sınıf fraksiyonunun çıkarlarını koruyan fakat egemen sınıfa tam olarak tekabül etmeyen bir yapıdır. Daha doğrusu devletin sahip olduğu fonksiyonların değişimi, aslında egemen sınıf veya egemen sınıf fraksiyonları arasındaki güç dengesinin ve dolayısıyla anlayış değişiminden kaynaklanmaktadır. Devletin göreli özerkliğinin imkân tanıdığı bu genel durum içinde hegemonya egemen sınıfın(ya da sınıf fraksiyonunun) çıkarlarına tekabül eden bir meşruiyet unsurudur. Bir başka şekilde ifade edersek, kapitalist üretim ilişkilerinin geçerli olduğu toplumlarda, sınıf mücadelesinin yansıması olan kapitalist devlet, üretim ilişkilerinin parçası olduğu gibi egemen sınıf veya fraksiyonun kendi öznel çıkarını ulusun yapısal soyut, genel çıkarıyla (kamu menfaati ya da kamu çıkarı olarak sunma) özdeşleştirmesine imkân vererek meşruiyet kazandırmaktadır. Öznel çıkarın kamu menfaati olarak lanse edilmesindeki hegemonya işlevi, geneldeki ideolojik-örgütsel görünümü iktidarın kurumsallığına ve iktidarın kurumsallığına bağlı olan egemen sınıfların politik pratikleriyle şekillenmektedir. Dolayısıyla böylesi bir durumda ideolojiyle sınırlanamayan hegemonya, devletin temsil ettiği genel yarar yani ulusun biçimsel, soyut ve gerçek çıkarı olarak sunulan bir gerçeklikle özdeştir. Keza, egemen sınıfın varlığı da sosyo-iktisadî çıkarla veya devletin zor gücüyle değil, bilâkis kendi çıkarlarını genel/kamusal çıkar olarak lanse ettiği bu gerçeklikle bağıntılıdır. Zor olgusu ise, devletin meşru şiddet tekelinin kullanılması, her daim kullanılan bir mekanizmadan çok ulusun çıkarı söylemiyle kazanılan meşruluğun ya da bu meşruluğun tamamlayıcı unsurlarından yasal düzenlemelerle rızanın yeterli gelmediği anda devreye koyulmaktadır. Kapitalist devletin sınıf mücadelesinin yoğunlaştığı bir merci olduğunu dikkate aldığımızda, devletin meşru şiddet tekelini elinde bulundurma söyleminin, aslında, başlı başına devletin nötr/tarafsız olmadığına, kamu çıkarı ya da kamu yararı olarak yansıtılan şeyin ise örtülü bir sınıfsallığa tekabül ettiğidir…

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Siyaset Bilim Yazıları