Anasayfa Künye Danışman ve Editörler Son Dakika Arşiv FacebookTwitter
Nirvana Sosyal Bilimler Sitesi Güncel Eleştirel Sosyal Bilimler Platformu

Politik İnşanın Oluşumu Olarak Hegemonya

MURAT AYDIN

Kategori: Siyaset Bilim - Tarih: 25 Mayıs 2021 18:39 - Okunma sayısı: 1.053

Politik İnşanın Oluşumu Olarak Hegemonya

Politik İnşanın Oluşumu Olarak Hegemonya
İktidar ve iktidar ilişkilerinin somut anlamda nasıl başladığı pek bilinmese de siyasal düşünceler veya tarih açısından genel kabul tarımsal üretim ve tarımsal üretimle başlayan sınıfsal gelişmelerdir. Bu sınıfsal ilişkilerin yerleşik kabulünün meşruiyet araçlarını/değerlerini gerekli kılması(farkında olmak) veya bir takım uygulamaların kültürleşmesi ideolojik unsuru belirginleşmiştir. Benzer şekilde düşünsel ve teknolojik gelişimin seyri kişisel ilişkilerden toplumsal ilişkilere kadar bir dizi toplumsal ayrıma dayanan farklı toplumsal birimlerin oluşumunda ve aynı zamanda bu oluşumların sürdürülmesinde etkili olmuştur.
İktidar ve iktidar ilişkilerinde belirsizlik taşıyan unsurlardan söylemin/ifadenin günümüz siyasal ilişkilerinde azımsanmayacak bir olgu olduğu bariz bir gerçekliktir. Söylem, basit bir algıdan ibaret değildir, bilakis politik olanın varlığını, yönelimini, düşünsel yapısını ve toplum tezahürünü belirleyen bir metafordur. Başka bir ifadeyle söylem, politik alanda propagandanın kurucu unsuru olarak kişiden topluma, toplumdan devlet erkine ulaşan geniş bir yelpazede farklı birimler arasındaki egemenlik ve güç ilişkilerini oluşturmakta ve kurmaktadır. Yine, söylem, bir kimliğin varlığını somutlaştıran ve ne olduğu veya ne olmadığının somutlaştırılmasının teorik başlangıcı olarak görülebilir. Aslında, "ötekini" tanımlayarak veya var ederek, daha doğrusu kendisini anlamlı kılana geçerlilik kazandırarak, toplumsal ilişkilere toplum nazarında bir gerçeklik kazandırmaktadır. Hegemonya tam da bu iki unsurun, meşruiyet araçları ve söylem, varlığıyla politik olanın, yani, siyasal iktidarların hükümdarlığını kabullendiren unsurdur. Hegemonyanın oluşumu veyahut kuruluşu devletin ideolojik aygıtları(eğitim, kültür yapıları vb.) kadar aydınlar, kültür, hukuk ve dil gibi bir dizi unsurun bileşimiyle somutlaşmaktadır
Hegemonyanın bileşenlerinden kültür; siyasal toplumun bilinç, düşünce ve hareket işlevini ortak kimlikte buluşturan tutkaldır. Siyasal düşünüş ve algının niteliğini belirleyen böylesi bir özellik aslında belirli değerler yargısının kabulündeki en güçlü olgudur. Bu olgu toplumun içinde bir nebze de olsa önde gelen ve aydın olarak tanımlanan aktörlerce toplumla politik olanın uzlaştırılmasında veya belirli bir değer yargısı etrafında toplumun konsolide edilmesinde kullanılmaktadır. Aydının üstlendiği bu işlev dil aracılığıyla oluşturulur. Başka bir ifadeyle düşüncenin bizatihi kendisi olan kültür, siyasal toplum açısından tutkal işlevi görürken aydınlar (her dönemin aydın tipi farklılaşmakla beraber), toplumla olan sosyal ve kültürel bağları aracılığıyla farklı sosyal sınıf bileşenlerini politik sisteme entegre etme de ve rıza üretiminde güçlü birer aktördür. Bu rızanın hangi siyasal anlayış veya yaklaşım ekseninde olduğundan ziyade asıl önemli olan katkı verilen rıza ve bu rızayla meşruiyet kazanan iktidar bloğunun/sınıfının veya sınıf fraksiyonun rızanın yetersizliğinde zor olgusunu kullanarak egemenliği temin etmeye çalışmasıdır. Keza, egemen olmak, yani iktidar olmak hegemonik olmak anlamına gelmeyebilir. Çünkü bir iktidarın değer yargılarıyla toplumda yer edinebilmesi hegemonyanın varlığı için gerekli olsa da iktidar olmanın olmazsa olmazı olmayabilir. Bu nedenle, hegemonya iktidar öncesinde veya iktidar sonrasında kurulabileceği gibi kaybedilebilir de. Dolayısıyla hegemonyanın kaybı, egemen sınıf veya sınıf fraksiyonlarıyla egemenlik altındaki sınıf veya sınıf fraksiyonlarının yer değiştirmesinden ziyade egemen sınıfın bileşenleri içerisindeki güç dengesinin veya belirleyici olanın değişimidir. Bu nedenle iktidarların/egemenlerin kendi siyasal değer yargılarının sürekliliğini sağlamalarında, yani, kültürel sermayelerini ve toplumdaki kabullerini korumada veya sürdürme de devletin ideolojik aygıtları ve aydınlar önemli işlev görmektedir.
Toplumsal yapı veyahut başka bir ifadeyle sosyal sınıflardan oluşan toplumsal formasyonda farklı çıkarları temsil eden sosyal sınıfların çıkar çatışmalarının yoğunlaştığı ve buluştuğu kavşak olarak devlet, egemen siyasal veya toplumsal öncülden hareketle oluşan sınıfsal dengeleri korumanın ve sürdürmenin yöntemsel meşruiyet mekanizmasıdır. Kapitalist siyasal anlayış içerisinde bu mekanizmanın işleyişi ya egemen olması isteneni oluşturmak ve korumak ya da egemen olanı sürdürülebilir kılmaktadır. Böylesi bir mücadele alanı ise egemen siyasal ve iktisadî yargının belirleyici olduğu kuralların ifadesi olan ve bununla şekillenen verili düzenin idamesindeki hegemonya aynı zamanda egemenlik altındaki sınıf(lar)ın veya sınıf fraksiyonlarının hareket alanını da belirlemektedir.
Hegemonyanın, farklı hususların bileşimi ve tüm boyutlarıyla kurulan bir siyasal düzen ve bu düzenin egemen sınıf veya sınıf fraksiyonlarının idamesindeki en temel belirleyici olduğu söylenebilir. Temsil edilen politik çıkarlar veya ideolojik ve toplumsal değer yargılarının politik tezahürü olarak siyasal iktidar, toplumsal sınıfların özgül çıkarlarının kesişimi olarak devlet olgusunun bünyesinde yer almaktadır. Dolayısıyla günümüzdeki siyasal mücadelenin mihengini anlamak için iki şeye odaklanmak gerekir. Öncelikle sosyal sınıflarla sosyal sınıfların özgül çıkarlarının kavşağı olan devlete ve siyasal iktidarı oluşturan egemen sınıfın yapısı incelenmelidir. Sonrasında ise bu politik mücadelenin cereyan ettiği sahadaki hegemonyaya ve hegemonyayı inşa eden, yeniden üreten güç ilişkilerinin seyrine bakılmalıdır. Aksi bir değerlendirme durumu, yani, politik olanı siyasal partilerin takındıkları tavırlara veya söylemlere indirgemek, bizi kapitalist toplumsal formasyonun (geçmiş siyasallığın doğası da dâhil ancak özellikle modern dönem politikliğini anlamak açısından) politik doğasını ve ortaya çıkan politik krizlerin mahiyetini anlamaktan alıkoyar. Bu alıkoyma sadece kapitalist üretim ilişkileri(sadece iktisadî boyutta değil, tüm toplumsal ilişkiler bağlamında) bakımından değil, bilâkis mevcut siyasal konumların anlaşılması ve değerlendirilmesinde de kısıtlayıcı olabilir veya algı yanılmasına sebebiyet verebilir…

Yorumlar (0)
EN SON EKLENENLER
BU AY ÇOK OKUNANLAR
Diğer Siyaset Bilim Yazıları