Eğitimimizdeki Kördüğüm: Ezberci Eğitim

Eğitim Bilimleri - Rasim BAKIRCIOĞLU

Eğitimimizdeki Kördüğüm: Ezberci Eğitim

Rasim BAKIRCIOĞLU

Eğitimde önümüzü kesen, yolumuzu tıkayan temel sorun, ezberci (geleneksel) eğitimdir. İnsanlarımız arasında, bu eğitimle tanışmayan; daha da ötesi, onunla içli dışlı olmayan, yoktur, diyebiliriz. Çünkü evde, okulda ve iş yerinde, büyük çoğunlukla ezberci eğitim uygulaması egemendir. Neredeyse her bireyimiz, hâlâ bu eğitimin tezgâhında biçimlendirilmeye çalışılıyor.

Çağ Dışı Ezberci Eğitim Nasıl Uygulanıyor?

Elini yakamızdan bir türlü düşüremediğimiz bu eğitim yaklaşımında öğrencilere çoğu kez, ne işe yaradığı kavratılmadan; doğruluğu, yanlışlığı üzerinde düşünme, tartışma, araştırma ya da incelenme yapma olanağı tanınmadan anlatılan ya da kitaptan okutulup belletilen bilgiler veriliyor. Öğretmenin anlattığı ya da not ettirdiği, ders ya da yardımcı ders kitaplarında yer alan bilgilerin akılda tutularak bunlardan, sınav sorularını yanıtlamada yararlanılması bekleniyor. Bu bilgiler, ne yazık ki sınıf geçmek için geçer not almanın dışında bir işe yaramıyor; öğrencinin karşılaştığı yaşamsal sorunların çözümünde, yaşamı kolaylaştırmada öğrenciye yardımcı olamıyor. Bunların çoğu da kısa bir sürede öğrenciyi terk ediyor.

Eğitim bilimlerinin, gelişim ve öğrenme psikolojisinin, ilgili öbür bilim dallarının eğitime ilişkin ortaya koyduğu verileri, bireysel ayrılıkları, yok sayıyor, ezberci eğitim. Bütün öğrencileri, aynı ilgi, benzer yetenek sahibi, aynı gereksinimleri duyan, aynı konuları, aynı sürede öğrenebilen, aynı öğrenme hızına sahip bireyler gibi görüyor. Bu uygulamada, anlatıcı olan öğretmen etkin; anlatılanları dinlemeye zorlanan öğrenci ise, edilgin konumdadır. Bu, bilim dışı, gerçeklerle bağlantısı olmayan eğitim uygulamalarıyla nüfusun baskın çoğunluğu, otoritenin dediğini doğru mu, yanlış mı, diye irdelemeden yerine getiren birer robota dönüştürülüyor. Bu yolla yetiştirilen bireyler, gerektiği gibi ve gerektiği kadar duyma, düşünme, kendi kendine öğrenebilme, temel anlama ve anlatma becerilerini geliştirme; çağdaş değerleri benimseme olanağını bulamıyorlar. Girdikleri sınavlardan da eli boş dönüyor, bu büyük çoğunluk. Kendi işine kendisi karar veremeyen, söyleyeceği sözü, gösterebileceği bir becerisi olmayan; ya boyun eğmeğe, şamar oğlanı olmaya ya da umulmadık zamanlarda birtakım taşkınlıklar yapmaya hazır olan bu yığın, ömür boyu, oradan oraya savrula savrula yaşamak zorunda bırakılıyor.

Ne yazık ki ülkemizde bu yüzeysel, sıkıcı, ilgi çekmeyen ezberci, öğretmen ve program odaklı otoriter eğitim, öğrencinin merak duygusunu ve araştırma isteğini söndürmekle kalmıyor; onu okumaktan, öğrenmekten ve okuldan da soğutuyor.

Bu uygulamadan, yalnızca normalin altında ve normal öğrenciler değil; üstün yetenekliler de olabildiğince gelişmekten yoksun bırakılıyorlar. Sınıfta sorgulama, irdeleme, eleştirme girişiminde bulunan üstün yetenekli öğrenciler, bu olumlu yaklaşımları yüzünden, çoğu kez susturuluyor. Söz konusu tepkileri, “dersi bozma” diye nitelendirildiği için bunlar, ya sorunlu öğrenci durumuna düşürülüyor ya da kendilerine, bekledikleri ilgi gösterilmediği için, derse karşı kayıtsız kalıyorlar.

Ezberci eğitimde öğrencilerin önemli olan duygusal gelişim gereksinimleri de yok sayılıyor. Öğrencilerin birçok duygusal tepkileri ya baskı altında tutuluyor ya da kendi haline bırakılıyor.

Bugün, gerek öğretmenlerin gerekse öğretmenleri yetiştiren öğretmenlerin büyük çoğunluğu, çağdaş eğitime ilişkin kuramsal bilgilerin uygulamaya nasıl konulacağı konusundaki bilgi ve becerilerden yoksun bulunuyor. Bu konuda yeterli olanlara da yürürlükteki eğitim sistemi, bu becerilerini uygulamaya koyma izni vermiyor. Sorumlu yetkililerin öncelikli işi, eğitimin birincil öğesi olan öğretmeni, çağdaş eğitimi gerçekleştirecek yetkinliğe kavuşturmak olması gerekirken, bu görevliler, bu zor işi başarmayı göz ardı ederek öğretmen yetiştirme programlarını geliştirmeyi önceliyorlar.

Yetkin öğretmeni yetiştiremediği, bilimsel araştırmalarla ortaya konulmuş olan eğitim fakültelerinde de daha çok, yetkin öğretmen yetiştirmek için gerekli kuramsal bilgilerin belletilmesiyle uğraşılıyor. Bu bilgilerin sınıfta nasıl uygulanacağı, hangi beceri ve değerlerin öğrenciye nasıl kazandırılacağı konusunda, etkili bir çalışma yapılmıyor. Bunun sonucunda da bu kurumlarda yetişen öğretmenler, göreve başladıklarında ağırlıklı olarak eğitim yaşamları boyunca kendilerine uygulanan anlatma-dinletme ve kitaptan okuduklarını akılda tutarak bunları sınıf geçme aracı olarak kullanma biçimindeki uygulamayı sürdürüyorlar.

Neden Çağdaş Eğitim?

Çağdaş eğitim, başta eğitim bilimleri ve onlara alt yapı oluşturan gelişim psikolojisi, öğrenme psikolojisi (eğitim psikolojisi) verilerine, öbür ilgili bilimsel verilere ve geçmişten bu yana ortaya konulmuş olup bugün de geçerliliğini koruyan görüşlere dayandırılarak bireye gereksindiği duygu, düşünce ve davranışları kazandırmak amacıyla gerçekleştirilen bir uygulamadır. Her çocuk, genç ve yetişkin, bu eğitimle kalıtsal ve çevresel özelliklerinden kaynaklı ilgileri, yetenekleri yönünde ve gösterdiği çaba ölçüsünde bir gelişim gösterebiliyor. Bunun sonucunda da yöneldiği alanın/alanların verimli, yetkin ve mutlu bir elemanı; toplumun bağımsız kişilikli, özgüvenli, özsaygılı bir bireyi durumuna geliyor.

Çağdaş eğitim; çocuk, genç ve yetişkinin, kendine özgü öğrenme ve gelişim gereksinimlerini karşılayan dayanıklı bilgileri, temel becerileri (anlamayı (dinleyerek, okuyarak), anlatmayı (konuşarak, yazarak) ve aritmetiği), kazanmasını ve diğer yetilerini yaşamında yararlanacağı düzeyde geliştirmesini hedefliyor. Bunlarla birlikte de çağdaş evrensel değerleri benimsetiyor. Çağdaş evrensel değerler denildiğinde; eleştirel bilinç, sorumluluk temelli özgürlük, bağımsızlık, laiklik, bilimsellik, sağlık hakkı, eğitim hakkı, eşitlik, eşitler arasında farklılaşma, toplumsal adalet, demokrasi, içte ve dışta barış, doğruluk, dürüstlük, vicdanlılık, ahlaklılık, üretme ve üretileni hakça paylaşma, her tür emeğe saygı, yaratıcılık gibi, kimileri birbirine girişik kavramlar akla geliyor.

Çağdaş eğitimle toplumun bağımsız kişilikli bireylerini yetiştirme amacına, bir dizi uzun, güç ve karmaşık süreç yaşanılarak ulaşılabiliyor. Bu anlamda bir eğitimi, ancak bu iş için gerekli bilgi, beceri ve çağdaş değerlerle donanmış, bunları içselleştirmiş olan yetkin öğretmen başarıyor.

Bireyde bağımsız kişilik, onun bedensel, devimsel, bilişsel, duygusal ve toplumsal yönleriyle bir bütün olarak gelişiminin sağlanmasıyla oluşturuluyor. Bu süreçte, bireyin bilişsel esneklik çerçevesinde, demokratik ve eşduyumsal (empatik) bir tutumla eleştirel düşünceyi ve yaratıcılık yeteneğini geliştirmesine özel bir önem veriliyor. Öğrencinin, duygularını aklının denetiminde özgürce yaşaması ve olgunlaştırması için de buna uygun bir toplumsal-ruhsal ortam hazırlanıyor. Kazanılan bu yeterlilikler, bireye kendini gerçekleştirme (tam verimli olma) yolunu açmış oluyor.

Bu amaçlara ulaşabilmede, Maslow’un belirlediği öncelikli gereksinimlerin karşılanmış olmasının zorunlu olduğu, gözden kaçırılmıyor: Toplumun, kendini gerçekleştirme aşamasına ulaşabilmesi için bireye önce, bedensel (fizyolojik) gereksinimlerini; ardından da sırasıyla güvenlik, sevgi ve saygınlık gereksinimlerini dengeli ve doyurucu biçimde giderme olanağını sağlamış olması gerekiyor. Çünkü bu gereksinimlerden bir önceki dengeli olarak ve doyurucu düzeyde karşılanmadıkça birey, bir sonraki gereksinimi duymuyor.

Hızla değişen ve gelişen çağdaş dünya, bireyden sürekli, yeni bir şey öğrenmesini, yeni yeterlikler ve yetkinlikler kazanmasını bekliyor. O nedenle yetişmekte olan kuşakların, bu hızlı değişim ve gelişime ayak uydurabilmesine büyük katkı sağlayacak olan sanatsal, yazınsal, bilimsel ve teknolojik yayınların sürekli okuru kılınması; iyi birer araştırıcı, eleştirel düşünen ve yaratıcılık yeteneğini geliştirmiş olan kişiler durumuna getirilmesi gerekiyor. Bu ise, bu yeterlilik ve yetkinlikleri içselleştirmiş olan öğretmenin ve o öğretmenin öğretmeninin yetiştirilmiş olmasını gerektiriyor.

Öğrenciye kendi kendine öğrenme, sorun çözme, eleştirel düşünme, yaratıcı etkinliklerde bulunma ve kendini gerçekleştirmenin yolu, ancak yetkin öğretmenin gözetiminde sürdürülen, öğrenci odaklı eğitim uygulamasıyla açılabiliyor. Bu uygulamanın önemli bir başka üstünlüğünü de öğrencinin var olan öğrenme merakını kamçılaması; öğretmenini ve okulunu sevmesini sağlamasıdır.

Bu yazıda, ezberci eğitimle çağdaş eğitimin belli başlı özellikleri, her birinin ayrıntılanmaya gereksinimi olan kısa açıklamalarla ya da yalnızca temel kavram adları anılarak ortaya konulabildi. Biri çağ dışı; öbürü ise uygulanması zorunlu olan bu iki eğitim anlayışının tama yakın biçimde anlaşılması için burada değinilen konuların ve temel kavramların ayrıntılı biçimde açıklanmasına gereksinim vardır.

Çağdaş eğitimi yaşama geçirmedikçe, çağdaş yaşamı içselleştirmiş, duygularını aklının denetiminde özgürce yaşayan ve kendini gerçekleştiren bireyler yetiştirmek olası değildir.

Çağdaş eğitime geçebilmenin öncelikli koşulu, zor da olsa, öğretmenimizi ve onu yetiştiren öğretmenimizi yetkin kılmak; öğretmenle birlikte, eğitim sistemimizi de çağdaş bilimsel temellere dayanan bir yapıya kavuşturmaktır. Bunları gerçekleştirmeden, eğitimimizi içinde bulunduğu çıkmazdan kurtaramayacağımızı bilmeliyiz.