Üstünle Normalin Eşitliği (GIFTED / DEHA)

Sinema - Mustafa Pala

Üstünle Normalin Eşitliği

GIFTED / DEHA

"23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" tamlamasının "Çocuk" kısmını, rock ritmli danslarla balonlar uçurarak geçiştiremeyiz. Çocuklarımızın en temel insani gereksinimlerini göz ardı edip dörtten beşten seçmeli merkezi sınavlara kilitleyen eğitimlerini ve bu sisteme ortak oluşumuzu bir de bu çerçevede sorguya çekmemiz gerekiyor.

“Eğer sizde deha varsa, çalışmak onu geliştirir; yoksa onun yerini çalışmak alır.” Graham Greene

NORMAL OLARAK

“Dünyaya karışması gerek; bir tane bile arkadaşı yok, sosyal becerileri sıfır! ...”

Felsefe profesörü, tekne tamircisi Frank Adler, üstün potansiyelli yeğeni 7 yaşındaki Mary’yi yeteneklerini geliştirebileceği özel bir okula değil de devlet okuluna gönderme gerekçesini, buna şiddetle karşı çıkan iyi yürekli komşusu Roberta’ya böyle açıklıyor: “Daha nasıl çocuk olunacağını bile bilmiyor!”

Evet, 7 yaşındaki Mary, “Daha nasıl çocuk olunacağını bile bilmiyor!” Çünkü o, 50 yaşındaki bir insanın bilişim becerilerine, hatta daha çoğuna sahip. Bu nedenle yaşıtlarıyla paylaşabileceği bir şey yok. Onlar 2 kere 2’yi parmaklarını sayarak hesaplarken, Mary 4 basamaklı sayıları akıldan çarpabiliyor! Nihayet okulun daha ilk günü öğretmeni onun üstün zekâsını fark ediyor; ama dayısı Frank, hızlı problem çözmeyi sağla-yan bir metot olan Jakow Trachtenberg kursu aldığını söyleyip geçiştiriyor. Üstün zekâlı yeğeni Mary’yi, çocukluğunu yaşasın diye, mekanikleşip insani yönsemelerden uzaklaşmasın diye normalleştirmek istiyor ve bu nedenle evine en yakın devlet okuluna gönderiyor.

GÜÇ VE GİZİN YÖNETMENİ

İşte sinema yazılarının bu defaki filmi, böyle bir temayı, yani üstünle normalin eşitlenmesi paradoksunu merkez alıyor. Video klip ve kısa film yönetmeni 42 yaşındaki Marc Preston Webb, ilk uzun metrajlı duygusal komedi türündeki Aşkın 500 Günü’nden sonra 2012 ve 2014’te birer İnanılmaz Örümcek Adam aksiyonuyla yorulup 2017 yapımı ilk sinema filmi Gifted (Deha) ile yeniden duygusallaşıyor! Webb’in Örümcek Adam’lardan gelen “güç, giz ve sorumluluk” eksenli çağrışımlarını Deha’da başka alanda bir üst boyuta taşıdığını görüyoruz. Yine filmde önceki aksiyonların görkemli efektlerinin yerini, yumuşak kamera hareketleriyle dokunaklı dramatik sahnelerin almasını son derece doğal karşılıyoruz.

BAŞARILI BİR KADRO

Hikâyenin örgüsünde biraz yapıştırma gibi duran iyi yürekli yan komşu Roberta ile mahkemenin bir uzlaşma yolu olarak tarafları uzlaştırdığı koruyucu aileyi saymazsak, Tom Flynn’in incelikli esprilerle ve yer yer seyirciyi ağlamanın sınırına getiren, kimi kez de onun eğitim sürecindeki çocuğuna karşı davranışlarını sorgulamasına yol açan senaryosu için oldukça başarılı diyebiliriz.

Öte yandan, henüz on yaşında 40’a yakın film ve dizide oynamış, Mary rolünde Mckenna Grace, Deha’nın en büyük şansıdır. Ona dayısı Frank rolünde eşlik eden ve bizim İlk Yenilmez: Kaptan Amerika’dan tanıdığımız Chris Evans, süper kahraman imajını da çıkarıp atıyor üzerinden. Yan rollerde Mary’nin öğretmeni Bonnie’yi canlandıran Evans’ın eski eşi Jenny Slate ve Roberta rolünde Octavia Spencer ve anneanne Evelyn Lindsay Duncan son derece başarılı bir kadro oluşturuyor. Tek gözlü kedi Freddy de bu kadroyu oldukça dramatik bir işlevle tamamlıyor.

DEHA BAŞA BELA

Çok sevdiği kedisi Freddy’i ve annesinin ölümünden sonra tümüyle bağlandığı dayısı Frank’ı bırakıp okula gitmek zorunda kalan Mary, ilk gün söz almadan konuşmamayı öğreniyor; ama okul müdürüne sert bir dille emir verilmeyeceğini henüz bilmiyor: “Derhal Frank’ı arıyorsun ve beni buradan almasını söylüyorsun!” Bir keresinde de 7 yaşında savunmasız bir çocuğa zarar verdi diye 12 yaşında bir çocuğun, burnunu kırıyor. Ve daha birçok toplum normlarına uymayan davranış örnekleri sergiliyor.

Çünkü genel zihin, özel akademik, yaratıcılık ve üretkenlik, liderlik, sanat yeteneği gibi türlü yetenek alanlarında üstün özelliklere sahip bireylerden biridir Mary. Böyle üstün potansiyelli çocuklar akıl yürütme, soyutlama, kavramsallaştırma, esnek ve özgün düşünme, canlı hayal gücü gibi bilişsel becerilere sahiptir. Öte yandan bu çocuklar, sosyal ve duygusal özellikleri bakımından felsefi ve sosyal konulara ilgili, fiziksel ve duygusal olarak hassas, haksızlığa ve adaletsizliğe dayanıksız, otoriteyi sorgulayıcı, motivasyonu yüksek, detaycı, mükemmeliyetçidir. Dil becerileri bakımından da geniş bir okuma yelpazeleri vardır, keli-me hazineleri zengindir ve “… olursa ne olur?” sorularını severler.

MARY’LERİN EĞİTİMİ

İşte Mary, Dr. Annemarie Reoper’in “Üstünlük, daha yüksek bir farkında olma, daha yüksek bir duyarlık, daha yüksek bir anlayış ve algıyı zihinsel, duygusal deneyimlere dönüştürme yeteneğidir.” tanımına önemli ölçüde uymakta ve yukarıda sayılan özelliklerin çoğuna sahip bir dehadır. Milenyum matematik problemlerini çözmeye çalışan annesi Diane, o daha bebekken intihar etmiş; babası ise aileyle hiç ilgisi olmadığından Mary’nin sorumluluğunu dayısı Frank Adler üstlenmiştir.

Okul çağı gelince Frank onu devlet okuluna vermiş; ama işte yukarıda yazdığımız uyumsuzluk problemleri yaşanmıştır. Okul Müdürü bu nedenle Mary’nin üstün zekâlı çocukların eğitildiği özel bir okula gitmesi, farklılaştırılmış bir eğitim sürecin-den geçmesi gerektiğini düşünmekte; fakat şöhretten, hırstan, paradan puldan elini ayağını çekmiş, tekne tamircisi Frank’ı ikna edememektedir. Çünkü Frank, Mary’nin üstün yetenekli çocuklara yüklenen sorumlulukların altında ezilmesini, arkadaşlık, paylaşma gibi değerlerden kopmasını istememekte; sıradan bir çocuk gibi, hayatı doğal akışında yaşamasını arzulamaktadır. Ona göre bir çocuğun ihtiyacı olan en son şey, farklı olduğunun ona dayatılmasıdır. Öğretmenin ve okul müdürünün ısrarlarına “O halde düzgün olması için onu aptallaştırın, herkes kazanır!” diye isyan eder.

Bu tür üstün zekâlı çocukların eğitimine ilişkin genel pedagojik yaklaşım, onların farklılaştırılmış bir müfredatla eğitilmeleri gerektiği yönündedir. Çünkü bu çocuklar standart okullarda sorgulayıcıdırlar ve problemlidirler! Onların özel okullarda, eğitime erken yaşta başlaması, eğitim öğretim içeriklerinin zenginleştirilmesi, daha kısa zamana planlaması, seviye grupları oluşturulması ve disiplinler arası ilişkilendirmelerle onlara özgülenmiş etkinliklerle müfredatların yapılandırılması, bu çocukların akademik gelişimlerinin desteklenmesi bakımından önemlidir.

YASAL DURUM

Hikâyenin temel çatışması yüksek potansiyelli çocuğun eğitiminde, akademik başarının peşinde olan bu genel yaklaşım ile doğal yaşamın ve sosyal ortamın gerekleri içinde yalıtılmamış bir eğitim isteğidir. Tabi işin bir de hukuki boyutu vardır. Nihayet son derece müşkülpesent bir kadın olan anneanne Bayan Evelyn, torununun matematik becerisini öğrenince, kızı Diane üzerinden ulaşamadığını düşündüğü milenyum problemini çözme hayallerine torunu Mary ile ulaşmak isteyecek, bu amaçla onun velayetini almak için Mary’nin mutlu mesut yaşadığı dayısı, yani kendi oğlu Frank’a dava açacaktır. Mahkemede ortaya çıkacaktır ki matematik yeteneği nedeniyle Diane, annesi Evelyn tarafından zapturapt altına alınmış, sahip olduğu üstün zekâ nedeniyle ağır sorumlulukların altına sokulmuş ve adım adım yalnızlaşarak intihara kadar sürüklenmiştir.

KORUYUCU AİLE

Frank Adler, savunmasını kız kardeşinin, yeğeni Mary’nin yalıtılmış bir dünyada değil, sosyal yaşamın doğal akışına uygun, arkadaşlarıyla mutlu bir çocukluk yaşaması isteğine dayandırır. Ancak anneannenin avukatı, Frank’ın zayıf yanlarına yüklenince mahkeme bir orta yol bulur: Mary koruyucu bir aileye verilir. Rob Simonsen’in ağıt kadar dokunaklı müziğiyle, Mary koruyucu ailesine uçar:

“Uç uzaklara küçük güzel kuş!

Uç uç uzaklara

Daima güzel kalacaksın (...)

ve sen sevginin iç ısıtan şarkısını söylüyorsun…”

Frank, aileye ağlamaklı sorar: “Kediye de bakabilir misiniz?” Ve dramatik ayrılık sahnesi, Yeşilçam filmlerinin ayrılık sahneleri kadar iç parçalayıcıdır.

Kısa süren ayrılık aynı filmlerin kavuşma sahneleri kadar duygusal bir yoğunlukla sona erer. Tek gözlü Ferddy’in hayvan barınma evine verildiğini öğrenen Frank, annesinin koruyucu aileyle anlaşıp Mary’i eğitmenlerle gizli gizli matematik problemleri üzerine çalıştırdığının çabuk farkına varır. “Navier Stokes Denkleminin Varlığına ve Doğruluğuna Tam Kanıt” başlıklı, Diane’ın milenyum problemini çözdüğü dosyayı an-nesinin yüzüne fırlatıp Mary’yi alır gider. Dosya ya hırslı anneannenin ölümünden sonra yayımlanacak ya da Evelyn, Matematik Dairesi’nden Shakland ile birlikte problemin çözümünü savunacaktır. Dosyanın ağırlığı altında yapayalnız kalmıştır.

COGITO ERGO FREDDY

Mary, dayısının yanındadır; üstün zekâlıların öğretim gördüğü özel okula başlamıştır. Derste olgun insan ağırbaşlılığı içinde; ders dışında, parkta başka çocuklarla çocuktur! Ne de olsa, “Normal değil; ama Einstein bisiklet sürebiliyorsa o da sürebilir!”dir.

Felsefe profesörü olan dayısının okuduğu Rene Descartes’in Metot Üzerine Söylev’deki varoluş felsefesini özetleyen “Düşünüyorum öyleyse varım!” sözüne Mary’nin yorumu, son derece çocukça; ama filozofçadır: “Herhalde yani, bu bariz bir şey. Freddy’i düşünüyorum, öyleyse varım.”

“Aklını yitirme

Güzel kalbini yitirme

Daha iyi günlere uyanacaksın

Bu senin ilerlediğin yol…”

şarkısı eşliğinde jenerik akarken bu defa izleyici olarak bizler, çocuklarımızın eğitimi konusunda kendimizi sorguya çekiyoruz. Onların en temel insani gereksinimlerini göz ardı edip dörtten beşten seçmeli merkezi sınavlara kilitlemede sistemle kurduğumuz ortaklıktan utanç ve acı duyarak…

Film internette, “Ben utanmam.” diyen izlesin!