İnsan Hangisiyle Daha İyi Yolunu Bulabilir? Sofistler ile mi Stoacılar ile mi?

Fikir Yazıları - Doç. Dr. Muhammet Özdemir

İnsan Hangisiyle Daha İyi Yolunu Bulabilir? Sofistler ile mi Stoacılar ile mi?

Modern dönemde felsefe ile meşgul olanların sürekli olarak İlkçağdaki Yunan ve Roma felsefelerine dönmelerinin nedeni, modern İtalya, İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD’nin söz konusu iki tarihçenin içerdiği düşünceyle biraz ilişkili olmalarıdır. Esas itibariyle önemli ve dikkate değer olan okuyan ve yorumlayan insandır. Yani modern ve çağdaş İtalyan, İngiliz, Fransız, Alman ve Amerikan önemlidir. Bununla birlikte bunların okudukları ve yorumladıkları da önemsiz değildir.

İlkçağda Yunan felsefesinde Mezopotamya ve Mısırlılar’dan yapılmış çevirilerle edinilmiş felsefe veya bilimi ilk başlatanların konusu ve sorunu doğa idi. İlkçağda doğa üzerine spekülasyon yapanlar ekonomik olarak hali vakti yerinde ebeveynlerin çocuklarıydılar. Sözgelimi Thales böyleydi. Bu spekülatif işlemin mantıksal ve sistematik bir düşünce faaliyetine dönüşme süreci yaşam adına öğreticidir. Yoksul ebeveynlerin gelecekte zenginliğe erişecek başarılı çocukları olan sofistler makbul insana dâhil olamadıkları için ücret karşılığında ders verdikleri zengin çocuk ve gençlere insanı tartışmayı önerdiler. Böylece kendilerinin yoksulluktan getirdiği bilinçler de insanın kapsamına alınacak ve kendileri de makbul insan olabileceklerdi. Sofistler her zaman gücün yarattığı hukuk ve ahlaktan şikâyet ettiler ve insani gereksinim ve çıkarları yaşamın merkezine yerleştirdiler. Güçten şikâyet etmelerinin nedeni hedeflerinin güce erişmek ve ona sahip olmak olmasındandı. Sofistler güçlü olunca gücün yarattığı hukuk ve ahlak adil ve insani olacaktı. Bu düşünürlerin ilki ve en saygıdeğeri Protagoras idi ve insanın her şeyin ölçüsü olduğunu söylerken kastettiği insan kendisiydi. Charles Sanders Peirce’ten itibaren bu düşünürün bütün bir 20. yüzyıl felsefesini en belirleyen filozof olması oldukça sıradışı değildir. 20. yüzyıl felsefesi büyük ölçüde görünürde Immanuel Kant felsefesinin ve geriden Protagoras felsefesinin yeniden yorumlanmasına indirgenebilirmiş gibi görünmektedir.[1]

Sofistlerin eski Yunan toplumunda iyiden iyiye güçlenmeleri dönemin zengin çevrelerini rahatsız etmiştir. Nitekim yeni bürokrasi de zamanla sofistlerin öğrencilerinden veya etkilediklerinden teşekkül etmeye başlamıştır. Sokrates, Platon (Eflatun) ve Aristoteles zengin ebeveynlerin çocuklarıydılar ve burada devreye girdiler. Sokrates sofistlerden o denli etkilenmişti ki onların tümevarım yöntemini kullanışlarını onlara karşı kullanmaya girişmişti. Platon hukuk ve ahlaki doğruların göreceli hale geldiği bir dönemde önceki dönemlerin daha doğru olmasına da atıfta bulunacak şekilde hakikatlerin dünyeviliğini ve insaniliğini iptal etmeye yöneldi. Aristoteles’in esas muarızı Protagoras idi. Aristoteles gibi güvende, zengin ve konforlu bir insan akıl, özdeşlik, nedensellik, mantık ve bilimlerden söz etmesin de kim etsindi. Sofistler arayıştaki insanların bir modeli ise Aristoteles de tatmin olmuş ve mutlu insanların kararlı bir modeli olabilirdi. Aristoteles’in sağduyulu önerilerini kendi arayışları için bir ilkörnek kabul edecek başka bir kuşak stoacılardı. Kıbrıslı Zenon’un dış maddi uyaranlara verdiği ayrıcalık bütün insanların davranışlarını da içermektedir. Aristoteles insanların insanlarla meşgul olmaları gereğine ve mutluluğun sosyal bir şey olduğuna herkesi ikna etmişken onun yolundan giden yeni arayışçılar olarak stoacılar deneyimleri bakımından toplumcu ama sonradan önerdikleri fikirleri bakımından insana tepkili bireycilerdi. Cicero, Seneca ve Epiktetos’un yanı sıra beş büyük Roma imparatoru stoacı idi. Bunlardan özellikle Epiktetos ve Marcus Aurelius stoacı görüşlerin yetkinleşmesinde pay sahibidirler. Kıbrıslı Zenon’un yanındaki doğru ikinci kişi Epiktetos’tur ve onun hikâyesi yoksulluğun en olumsuz koşullarında başlamıştır. Stoacılar yaşamlarında sofistlerin aksine toplumsal iletişime, insanlara vakit ayırmaya ve onlarla ilgilenmeye kıymet vermişlerdir. Bu toplumsallık sıradan halkın muhatap alınıp da vaktin onlara ayrılması demek değildir. Özellikle bürokraside çevredeki insanlara vakit ayırmak ve onlara açılmak anlamına gelmektedir. Ahlak ve erdem onlara göre bunu gerektiriyordu. Çünkü Aristoteles “insan zorunlu olarak politiktir” demişti. İnsanın sınırlarını zorlayan bir fedakârlıkla başka insanlara plansız vakit ayıran veya iletişimlerde kendinden veren stoacılar sonunda daima insandan şikâyet eden, insan dışındaki doğaya yönelimi öneren, dış maddi uyaranların etkilerinin iradenin davranışlarına bağlılığını öne çıkaran, gizli yaşanması gereğine işaret eden ve hayata aldırmamak gerektiğinden söz eden bir yaşam stratejisi geliştirmişlerdir. Sofistler hayattan ve insanlardan şikâyet etmezler, ama bencildirler. Stoacılar ise cömerttirler, ama insan onlar için risk ve kötülüğün kaynağı gibidir. Sofistler için doğa güçle ilişkili bir şeyken stoacılar için doğa teslim olunması gereken bir şeydir. Sofistler son derece saldırgan ve hesapçı, stoacılar ise son derece savunmacı ve hesapsızdırlar. Sofistler bağlamsal plan yaparken stoacılar her şeyi ömürlük düşünür ve tasarlarlar. Her iki tarafın da hissiyatça yalnız öldüğünü belirtmekte yarar vardır. Başarılı veya adın insanlar yaşam yolculuklarında insan çevrelerini muhafaza edemezler, çünkü bunun maliyetini üstlenecek bir çare bulunabilmiş değildir. Nihayet sofistler ücretsiz öğüt vermezler, ama stoacılar vaaz vermeyi severler. Çağdaş kişisel gelişim kitaplarında yatırımcılar için sofistlerin fikirleri, başarısız olmuş veya acılardan muzdarip olan insanlar için de stoacıların fikirleri öne çıkarılmaktadır. Şimdi varsıllığa (refah) yönelmiş arayıştaki insan sofistlerle mi yoksa stoacılarla mı yolunu daha isabetli ve az maliyetle bulabilir?

Aslında soru şöyle de sorulabilir: Bireyci insan mı yoksa toplumcu insan mı başarıya mecbur olduğu bir yaşamda daha iktisatlı bir strateji üretebilir? Bana göre, hayatını başarıya endeksli kurgulamış bir insan için sofistlik daha doğru bir strateji üretebilir. Muhakkak stoacılıktan alınabilecek doğru taktikler de vardır, ama sofist insanın dünya, yaşam ve insan çıkarımı daha gerçekçi ve ekonomik görünmektedir. 18. yüzyıl İngiliz kapitalizminde etkin olan David Hume ve Adam Smith sofistlere ve şüpheci felsefelere, Fransız aydınlanmasında etkin olan Voltaire ve Jean Jacques Rousseau da stoacılara ve ahlakçı felsefelere borçludurlar. İslam felsefesinde Platoncular ve Aristotelesçiler zengin ve sistemci, Pisagor, Protagoras ve stoacılar zenginliğe yönelmiş ve eleştireldirler. Yeni bir dünyayı başlatmak isterken doğru strateji gereksinimlerle sınırlı kaynaklar arasında ekonomik bir ilişkilendirmede bulunmaktan geçmektedir. Güvenlik ve konfor olmaksızın ahlak ve mutluluk olamaz. Sofistler de yeterince uzun yaşasalar mantık, bilim ve genelgeçer bir ahlaka ihtiyaç duyacaklardı. Fakat geçici koşullarda doğru olan bilim, ahlak ve mutluluğu toplumsal ve genel geçer kabul etmemektir.

[1] [1] Charles Sanders Peirce, The Collected Papers of Charles Sanders Peirce; ed.: John Deely, Cambridge: Harvard University Press, 1958, s. 3235, 4241, https://colorysemiotica.files.wordpress.com/2014/08/peirce-collectedpapers.pdf (Erişim Tarihi: 19.11.2023)