Nereye Gidiyoruz?

Siyaset Bilim - Yusuf Emekli

Nereye Gidiyoruz?

28 Mayıs akşamı ak mı, kara mı belli olacak. Ya mevcut statüko devam edecek ya da başlı başına bir değişim hayata geçecek.

Ortaya çıkacak yapının ana unsuru hiç kuşku yok ki toplumun ve yaşamın tamamını doğrudan etkileyecek eğitim alanında yaşanacak.

Medeni durumumuz büyük darbeler alacak.

Biz aslında 14 Mayıs gününü sorgulamadık. Çünkü özgür iradesiyle bile isteye oyunu değişimden yana kullananlara statükocular, bindirilmiş kıtalar, kırsalda yaşayan kır saçlılar, şehir varoşlarında sadakaya şükreden asalaklar, "Ne, o teroristmiş, Hristiyan diyorlar, camileri yıkacakmış..." suçlamaları bile yapıldı.

Sonuçta milli iradenin tescillendiği Gazi Meclisin yapısı belli oldu. Belli olan bu yapı ne yazık ki toplumsal yapımızla uyumlu değil.

Gazi Meclis içinde malesef Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısını tartışmaya açan, güzel dilimiz Türkçemize açıkça tavır alan, Atatürk ilke ve devrimlerini asla kabullenemeyen, ay yıldızlı bayrağımızı hazmedemeyen siyasal oluşumlar yer aldı.

Hiç kuşku yok ki meclise giren bu yapının uğraşacağı işlerin başında kadınlarımız ve eğitim sistemi gelecektir.

Zira bu yapılar materyalist değil maneviyatı büyük nesiller yetişme arzularını defalarca dile getirdiler.

Şimdi, "Eğitim sisteminin mevcut yapısı dindar ve kindar nesiller yetiştirmek için kurguladı. Bunda da epey mesafe aldılar. Başka başka daha ne yapabilirler?" diyebilirsiniz.

Durum bu kadar sığ ve basit değil.

Bu uğurda dayatılacak ilk uygulama kız erkek öğrencilerin ayrı sınıflarda okunmasından da öte kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı okullarda okumasını sağlamak olacaktır.

Hemen arkasından kızların okumasının yasaklandığı bir ülke...

Ve bebek evliliklerinin, çocuk gelin sayısında rekor artış...

Kısaca bekar kadınların sahiplendirildiği bir yapı...

Sonra kadının mirastan pay alamaması...

Korkunç!

"Tabloyu kapkara çiziyorsunuz. Bura Türkiye, burada bunlar yaşanmaz." dediğinizi duyuyorum. Ancak, yaşı altmışa dayanmış bizim kuşak çok iyi bilir. İki anlamlı yaşantımız var, paylaşalım.

Bunlardan birincisi İran örneği.

Humeyni, İran'ın rejimini değiştirmek için neler yapmıştı, hatırlayalım.

O yıllarda yurt dışında yaşayan Humeyni İran'da var olan Rıza Şah Pehlevi diktasını değiştireceğim yalanıyla ülkenin tüm dinamiklerini harekete geçirmiş, toplumsal muhalefeti örgütlemişti. Rejime karşı olan demokrat, devrimci, yurtsever öğrenciler, aydınlar dahil işçiler, köylüler, esnaf vb ayaklanmış Rıza Şah Pehlevi devrilmiş, Humeyni Tarhan havaalanına iner inmez şeriatı ilan etmişti.

İran'ın geldiği durum ortada. Oysa Humeyni öncesi İran'ın çağdaş, sosyal, insancıl yanını yansıtan fotoğrafları internette içimiz sızlaya sızlaya görüyoruz.

İkinci örnek ise Afganistan.

Afganistan'da dönemin devlet başkanı Zülfikar Ali Butto, general Ziya Ül Hak tarafından kanlı bir darbe ile devrilmiş ülke yangın yerine dönmüştü.

Ta Atatürk döneminde çok yakın, çok samimi ilişkiler kurduğumuz Afganistan'da yaşanan bu kanlı rejim değişikliği halkın tüm çabasına rağmen geri dönmemiş, Zülfikar Ali Butto'nun kızı Benazir Butto demokratik yollardan başbakan seçilmiş olmasına karşın Afganistan hızla şeriata teslim olmuştur.

Ve Taliban rejiminin Afganistan'ı getirdiği durum da ortada.

Her iki devlette de kadın yok, demokrasi yok, özgürlük yok, eğitim yok, adalet yok!

Şimdi, 28 Mayıs günü geleceğimizi oylayacağız.

Oylarımızı bilinçli bir biçimde kullanmazsak algılar olguların önüne geçmeye devam edecek.

Böylece kadın yok olacak, genç değersizleşecek, demokrasi olmayacak, özgürlük ağza bile alınamayacak, eğitimden, adaletten söz edilemeyecek.

Öte yandan iş işten geçecek bindiğimiz alametin bizi götüreceği yer gıyamet olacak ki, vah tüh hiç bir anlam taşımayacak.

Sizce, ya sizce?