Mücadelenin Ruhu Türk Kadını ve Atatürk’ün Türk Kadınına Verdiği Önem

Sosyoloji - Sosyolog Dr. Onur UZER yazdı

Toplumsal yaşamı kadın-erkek hak ve eşitliği çerçevesinde inşa eden bir toplumun önemli aktörlerinden biri şüphesiz kadınlardır. Kadının toplumsal rolleri, haklarının nasıl belirlendiği, tutum ve davranış örüntülerinin hangi dinamiklerle belirlendiği son derece önemlidir. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Türk kadının seçme ve seçilme hakkı yanında kamusal ve özel alanda temsil gücünü kazandığı da görülmüştür. Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşında kadın emeğinin, mücadele ruhunun önemli etkilerini yansıtmaktadır. Omuz omuza menzillenen kadın-erkek mücadelesi ile savaşlar ve yeni kurulan ülkenin eşitlikçi ve hak temelli politikaları ile kadının toplumsal yaşamdaki temsili güçlenmiştir.

Türk kadınının haklarını elde etmeleri sürecinde asıl önemli dönüm noktası Kurtuluş Savaşı’dır. Çünkü savaşın kazanılmasında kadının rolü yadsınamayacak ölçüde büyüktür. Türk kadını, emperyalizme karşı verilen bağımsızlık mücadelesinde erkekle yan yana, omuz omuza savaşmıştır. Mısır’da yayınlanan The Egyptian gazetesinde yer alan ve bir askerin İskenderiye’den ailesine yazdığı mektubunda, Türk kadın savaşçılardan şöyle bahsedilmektedir: “15 Ağustos 1915 Pazar günü savaşa katıldık ve büyük bir tepeyi ele geçirme görevi aldık. Bu arada çok can kaybı verdik. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermileri yanı sıra, pusuda ateş eden keskin nişancı Türk kadın savaşçıların ateşi altında, adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Burada çarpışanların çoğu kadın ve kız. Kendilerini yeşile boyayıp, ağaç ve bodur bitkilerle uyum sağlamış.” (Yazıcı, 2011: 248). İngiliz arşivi referans gösterilerek hazırlanan bir diğer çalışmada da benzer aktarımlar yer almaktadır. Bir İngiliz yüzbaşı anılarında Suvla Limanı’na yapılan çıkarmayı anlatırken bir Türk hücumu esnasında sahile doğru çekilmek zorunda kalışlarından ve bu sırada yakalanan bir Türk kızından şöyle bahsetmektedir: “Herkes en hızlı bir şekilde sahile süründü… Türk siperlerindeki keskin nişancılardan bize ateş yönetildi. Biraz ateşten sonra çalıların arkasından bir Türk kızı geliyordu. Kimliğini gösteren bir çeşit yuvarlak işaret diskleri ve kollarında saatler olduğu halde yakalandı. Çalılığa uysun diye vücudu yeşil boya ile kamufle edilmişti. Keskin nişancılık eğitimi almıştı. Başka yakalanan Türk kadınları da vardı.” Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında büyük bir özveri ile cephede yer alan Türk kadını, seferberliğin ilan edilmesi üzerine resmi kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının teşviki ile savaş sonrası da topyekün bir dayanışma örneği göstererek meydanlarda yer almış, vatanına gereken desteği sağlamıştır.

Savaş kazanılıp yabancı işgal güçleri ülkeden çıkarıldıktan ve “Misak-ı Millî” ile belirlenen ulusal sınırlar içerisinde tam bağımsız ve egemen bir ulus devlet yaratıldıktan sonra, Atatürk’ün ikinci hedefi toplumu çağdaş “uygarlık düzeyinin üzerine” taşımaktı. Atatürk, birçok alanda atıl kalmış olan kadınların, bundan böyle toplumun her alanında ve özellikle erkekle birlikte yürümesi, çalışması ve ilerlemesi gerektiği düşüncesinden hareket etmekteydi. Cumhuriyetin ilk evresinde kadınlara sosyal ve siyasi hakların tanınmasında o devre göre hızlı sayılabilecek atılımlar gerçekleştirilmiştir (Kurnaz vd. 1999: 157-191). Mustafa Kemal Atatürk, kadın haklarını batılılaşmanın ve çağdaşlaşmanın bir unsuru olarak algılamıştır. Kadın hakları için uğraş verenler Mustafa Kemal Atatürk’ü bir reformist olarak kabul etmek durumundadır. Çünkü hiçbir ülkede, hiçbir lider, kadın hakları için böylesine duyarlı olmamış ve böylesine savaşmamıştır. Atatürk, özellikle Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne etkin bir biçimde katılmış olan ve sonunda da kurulan Ulusal Cumhuriyet’te “Türk Kadını” olarak yer alan kadınların yerini, kadınlığın doğası gereği “yüksek” bir mevkii olarak tanımlamıştır (Yılmaz, 2010: 192, Ünal, 2014: 525).

Kadına Seçme ve Seçilme Hakkının Verilmesi

Atatürk ve kurulan genç Cumhuriyetin hedeflerinde kadın hakları önemliydi. Mecliste ve temsil alanında kadınların olmasına özen gösteriyordu. Kadınların belediye seçimlerinde seçme ve aday olma hakkı 3 Nisan 1930’da Belediye Kanunu'nun kabul edilmesiyle tanındı. 5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan yasa değişikliği ile ‘kadınlara seçme ve seçilme hakkı’ tanındı. Seçme ve seçilme hakkının verilmesi ile birlikte Türk kadını yapılan öncü reformlarla birlikte toplumda etkin, yetkin bir konuma gelmiş, devlet meselelerinde, üretimde ve birçok alanda söz sahibi olmuştur. Dönemin öne çıkan kadın isimlerinden; Rana Sani Yaver(Eminönü), Seniye İsmail Hanım(Beykoz), Ayşe Remzi Hanım(Beyoğlu),Nakiye(Beyoğlu),Latife Bekir(Beyoğlu)yer aldılar.

8 Şubat 1935 genel seçimlerinde ilk kez 18 kadın milletvekili oldu. İlk seçilen Milletvekili ise Hatı Çırpan olarak kayıtlara geçti. Asıl ismi Satı olan Hatı kadının ismini Atatürk, Orta Asya’da bir Türk kadın kahramanı olan ‘Hatı’ olarak değiştirmiştir (Çitim ve Uzer, 2019:139). Bu tarihten itibaren günümüze gelinceye değin Türk kadını özel ve kamusal alanda birçok mesleki alanda öncü rollerle Türk toplumunu layıkıyla temsil etmeye devam etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk "Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir" diyecek kadar kadının toplum ve medeniyet içindeki yerini takdir etmektedir. Kadın haklarını batılılaşmanın ve çağdaşlaşmanın bir unsuru olarak algılamıştır. Türk kadınına her zaman güvenmiş ve Türk kadınının toplumda hak ettiği yere gelebilmesi için öncü reformlara imza atmıştır (Erdem, 2015: 1266).

Atatürk’ün Türk kadınına verdiği önemi ise şu güçlü sözlerle ifade etmiştir:

“Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını gibi emek verdim diyemez. Belki erkeklerimiz memleketi istila edenlere karşı süngüleriyle düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında hazır bulundular. Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir... Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin harp malzemesini taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur. Bundan ötürü hepimiz, bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim”

(Mustafa Kemal Atatürk, 30 Mart 1923 Konya)

Kaynakça

Çitim, H. H, ve Uzer, O. (2019) “Atatürk’ün Işığında Türk Kadınları”, Sentez Yayınları, Bursa, s.139.

Erdem, A.R. (2015) “Atatürk’ün Kadına ve Kadın Eğitimine Verdiği Önem”, Belgi Dergisi, Sayı.9, ss.1266-1270.

Konan, B. (2011) Türk kadınının siyasi hakları kazanma süreci, AUHFD, Sayı. 60, ss. 157- 174

Kurnaz, Ş. (1991) “Cumhuriyet öncesinde Türk kadını”, T. C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurulu Başkanlığı Yayınları, No: 4, Ankara.

Ünal, S. (2014) “Türk Kadınının Seçme ve Seçilme Hakkını Kazanması ve Basın”, Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Sayı. 9, s. 525.

Yazıcı, N. (2019) “Çanakkale Savaşı’nda Türk Kadınının Rolü”, Akademik Bakış Dergisi, Cilt. 5, Sayı. 9, s. 248.

Yılmaz, A. (2010) “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: Kadın Kimliğinin Biçimlendirilmesi”, ÇTTAD, IX (20-21), ss. 191-212