Uygarlığın Geleceği Üzerine

Fikir Yazıları - Muhammet Özdemir yazdı

Uygarlığın Geleceği Üzerine

Son zamanlarda belirli bir yaşın üzerindeki –sözgelimi 30’lu yaşların üstündeki- bazı Batı Avrupalı insanlarda uygarlık ve bilime inançta bir gerileme meydana gelmeye başladığı sezinleniyor. Bu insanlar günlük rutin yaşamlarında bilim ve hukuka göre yaşıyorlar, fakat kendi iç dünyalarında uygarlığa güvenlerini yitirmişler. Toplumsal yaşama yatırım yapmaktan kaçınarak kendilerine yeni sosyal çevreler bulmak üzere örneğin Afrika veya Güney Asya ülkelerindeki gezilere katılan söz konusu insanlar uygarlığın çok da matah bir şey olmadığını öne sürüyorlar. Bu insanlara neden böyle düşündükleri sorulduğunda kişisel serüvenleri dışında bazı kitaplardan bahsediyorlar. Naomi Oreskes ve Erik M. Conway’ın The Collapse of Western Civilization: A View from the Future (Batı Uygarlığının Çöküşü: Gelecekten Bir Manzara) adlı kitapları[1] ve Parag Khanna’nın Connectopraphy: Mapping the Future of Global Civilization (Konektoprafi: Küresel Uygarlığın Geleceğinin Haritası)[2] adlı çalışması bunlardan sadece iki tanesi. Bu kitapları okuduktan sonra iyimser olmak pek mümkün görünmüyor.

Bu arada Asya ve Afrika ülkelerinden Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerine göç etmek isteyen insanlar var. Bu insanlar kendi ülkelerinde uygarlık ve bilim gelişmediği için mutlu olmadıklarını düşünüyorlar. Şayet uygarlık, bilim ve hukuk çağdaş normlara uygun bir seviyede gerçekleştirilebilirse mutlu olacaklarına yürekten inanıyorlar. Birbirlerini ve kendi toplumsal çevrelerini bununla motive ediyorlar. Kimi zaman aralarına katılan Batılı konuklarının arayışlarına bir anlam veremiyorlar. Kimi zaman da bu insanların geldikleri yerlerin kıymetini bilmediklerini düşünüyorlar. Sadece az eğitimli ve az kültürlü olan bazıları uygarlık ve bilimin gereksiz olduğunu, kendilerindeki az gelişmişliğin daha cazibeli ve mutluluk verici olduğunu öne sürüyorlar. Amerikalı protest bir gazeteci olan Robert Evans’ın kitabındaki bazı başlıklar son derece dikkat çekici. Örneğin, “Evrimin Narsizmi Ödüllendirme Keyfiyeti”[3] ve “Yararsız Konuşmanın ve Yalan Söylemenin Hikmeti”[4] gibi başlıklar Batı uygarlığı veya medeniyetinin kendi içerisindeki eleştirmen izdüşümleri hakkında net bir fikir veriyor. Evans henüz 35 yaşında olan bir yazar ve kitap yayınlandığında 28 yaşındaymış. Kitap son derece irrite edici ayrıntılarla dolu ve evrimci biyoloji ve liberal ekonomiyi çok kötü gösteriyor. Şimdi birbirine zıt bu iki dünya okuması veya görüşünden hareketle nasıl bir yorum geliştirmelidir?

İngiltere’de görev yapan Türk asıllı bir akademisyen arkadaşım bana Batılıların çok fazla kitap okuduklarını, bu türden popüler Amerikan kültürü ve uygarlık eleştirisi yapan kitapların farklı birer seçenek niteliğinde kabul edilmesi gerektiğini, ama onlardan hareketle Batı’ya bakmanın yanıltacağını söyledi. Çok fazla kitap okuyan insanlara farklı alternatifler sunmak gerekliymiş ve aslında bunlar da popüler alternatifler arasındaymış. Akademide bunlara referans vermek demek akademik titizliğin az geliştiğinin bir göstergesiymiş. Bu tanıklık önemli olmakla birlikte ABD’de son yıllarda yapılmış bazı sosyolojik alan araştırmalarında yerli beyaz Amerikalıların mutsuz ve göçmen yabancıların umutlu oldukları anlatılıyordu. Bu arkadaşım da bir göçmen olduğuna göre onun böyle düşünmesi anlaşılabilir değil miydi? Bunu sorduğumda “ben gözlemci bir göçmenim” yanıtını verdi bana.

Uygarlık ve bilime inancını yitirmiş bazı Batılılar hayattan istediklerini alamamış ve mutsuz bir azınlık da olabilir. Bunu onların yerine geçmeksizin anlamak çok zor. Bununla birlikte benim anlayabildiğim kadarıyla ya dünya genelindeki göç her toplumu fazla etkilemiş ve normlar altüst olmuş ya da serbest piyasa ekonomisinde gerçekçi bir serbestiyet yerine bazı şirketler için geçerli olan ayrıcalıklar küresel ekonominin yarattığı ilişki pratiklerindeki kimi oyuncuların oynamaktan vazgeçmeleriyle sonuçlanıyor. Bu da haliyle her insana biraz yansıyor. Böylece insanların en azından bir kısmında kamusal bilinemezcilik yayılmaya devam ediyor. Aslında siyasal agnostisizm ile kelami mürcie tavrı birbirine toplumsal arka planların yol açtığı bireysel tepkiler bakımından benziyorlar. Şimdi daha kritik bir sorunun tam da zamanı değil mi? Yaygın huzursuzluğun nedeni doğanın veya atmosferin insanlar üzerindeki etkisi mi, yoksa insanların yapıp ettiklerinin meydana getirdiği sosyal mutluluk veya mutsuzluk genel ruh hallerini ve doğayı mı koşulluyor?

Doğa mı karar veriyor, insan mı? Bu soruya yanıt verebilmek çok zor. Her halükarda insanların genelinin mutsuz olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Bu dünyanın her yerinde böyle. Tıpkı kuraklığın dünyanın her yerinde biraz hissedilip yaşanılıyor olması gibi. Bunu Batı uygarlığına mal etmeli mi, etmemeli mi? Gerçekten de serbestiyetçi pazar ekonomisinde sahici bir serbestiyetten ziyade bazı girişimci ve şirketlerin dünya genelinde kayırıldığı bir sistemde yaşıyoruz. Bu insanlık adına kötü bir vakıa. Öte yandan bütün insanlar bu vakıadan etkilenerek kötüleşiyorlar, çünkü üretim ilişkileri birçok ruh hali ve huyu tayin ediyor. Fakat insanlarda özgür irade yok mu? Ya da insanlar aslında iyi mi değiller? Blaise Pascal’a göre, insanların iyisi ve kötüsü ayrımı sadece meselenin ertelenmesine yarıyor. Doğa ile başa çıkmak ve ölümlü olmak kolay değil. Dolayısıyla zorluk yaşamın kendisinden kaynaklanıyor. Ben Pascal’ın her zaman haklı olduğuna katılmıyorum. Bununla birlikte hangi dönemde ve hangi koşullarda olursa olsun yaşamak güzel bir şeydir. Çünkü insan mutlu olmasa bile yeni bir şey öğreniyordur yaşayarak. Dolayısıyla modern Batı uygarlığının sonunun geldiğini iddia etmek için henüz erken görünüyor.

[1] Naomi Oreskes, Erik M. Conway, The Collapse of Western Civilization: A View from the Future, New York: Columbia University Press, 2014.

[2] Parag Khanna, Connectopraphy: Mapping the Future of Global Civilization, New York: Random House, 2016.

[3] Robert Evans, A (Brief) History of Vice: How Bad Behavior Built Civilization, New York: Plume Book, 2016, s. 73.

[4] Evans, A (Brief) History of Vice: How Bad Behavior Built Civilization, s. 77.