AKRAN ZORBALIĞI

Fikir Yazıları - Cemile Ecem Muslu

AKRAN ZORBALIĞI

Eskiden çocuklar birbirine kızdıklarında ya da öfkelendiklerinde en fazla yaptıkları şey karşılıklı itişip olayı kapatmaktı. Günümüz de ise çocuklar arasındaki anlaşmazlıklar aldı başını gitti. Eskiden zorbalık denince kız çocuklarından çok erkek çocuklar akla gelirdi. “Kızlar yapmaz öyle şeyler.” Denirdi. Ama artık biliyoruz ki hem kız çocukları hem erkek çocukları arasındaki şiddet eğilimi gün geçtikçe artıyor. Evde kardeşe, sokakta yabancıya, okulda ise arkadaşa yöneldi bu şiddet. Hepimiz çocukken kızdığımız, öfkelendiğimiz birçok olay yaşadık fakat sanırım bizler birbirimize zarar verme duygusu taşımayan çocuklardık. Öfkemiz anlık olurdu ya oyuna almazdık ya da en fazla ailesine şikâyet ederdik, kendimizce çözüm yolları bulurduk. Bulduğumuz çözüm hiçbir zaman karşı tarafı incitmek, canını yakmak, intikam almak olmazdı. Bir gün sonra yine bir araya gelir, beraber oynardık. Psikolojimiz olur olmadık yere hemen bozulmazdı. Mutlaka bir çıkar yol arar, çözüm bulurduk. Öyle her şeyden de etkilenmezdik. Şimdilerde hepimizin aşina olduğu “Akran Zorbalığı” konusunu sıklıkla konuşmaya başladık. Çocuk için güvenli yer neresi çözemez olduk.

Nedir bu akran zorbalığı?

Akran zorbalığı en kısa tanımı ile bir ya da bir grup çocuğun başka bir çocuğa zarar verecek davranışlarda bulunmasıdır. Bu zarar verecek davranışların illa fiziksel olması gerekmez. Sözel, cinsel, sosyal şiddeti de bu kapsamda düşünmeliyiz.

İtme, saç çekme, vurma, çekme, tükürme gibi davranışlar fiziksel şiddete; alay etme, dalga geçme, küçümseyici ve aşağılayıcı sözler söyleme gibi davranışlar sözel şiddete; dışlama, diğer arkadaşları ile iletişim kurmasını engelleme, oyun dışında tutma, dolduruşa getirme gibi davranışlar sosyal şiddete; özel bölgelere dokunma, sıklıkla cinsel içerikli sözler söyleme gibi davranışlar cinsel şiddete örnek olarak verilebilir.

Akran zorbalığı konusunda araştırmalara bakıldığında akran zorbalığı ile ilgili 1970’li yıllarda Olweus’un İskandinavya ülkelerinde yaptığı araştırmalar; 1980’li yılların ortalarından itibaren pek çok ülkede araştırma konusu olmuştur (Çankaya, 2011). Ülkemizde ise akran zorbalığı ile ilgili sınırlı sayıda araştırmaya rastlanmaktadır. Son otuz yıldır tüm yönleriyle uluslararası literatürde yoğun olarak ele alınmasına rağmen Türkiye’de zorbalığın doğasını anlamaya ve tanımlamaya yönelik çalışmaların ancak 2000’li yıllardan sonra gerçekleştiği dikkati çekmektedir (Özkan ve Çiftçi, 2010).

Bireyin gelişmesi için belli evreleri vardır, bu evreler birbirini takip ederek devam eder. Çevresel etkileşimin en fazla olduğu kritik dönemlerde edinilen davranışlar olumlu ve olumsuz olabilmektedir. Kritik dönemlerde kazanılan davranış tüm hayatı boyunca devam ederek değiştirilemez bir çizgi haline gelir. İyi ya da kötü davranışların, kişiliğin/karakterin oluşmasında en temel faktörlerden birinin aile olduğunu biliyoruz, istisnai durumlar dışında çocuklar ailede öğreniyor ve öğrendiklerini dışarıda uyguluyorlar. Akran zorbalığı konusunda ailelerin izleyeceği strateji ve göstereceği duyarlılık büyük önem arz etmektedir. Öncelikle ebeveynlerin çocuklara, birbirlerine ve çevrelerine karşı tutumları, en önemli etmelerdendir. Evde şiddete tanıklık etmeyen birey çevresine karşı bunu uygulamayacaktır. Yine çocukların çevre ve dijital ortamlardan kaçınılmaz olarak etkilendiğini de göz ardı etmemek gerekiyor, bunun için de takip ve kontrol had safhada tutulmalıdır. Okullar öğrencilerin daha çok akranları ile iletişim ve etkileşim içinde olduğu yerlerdir. Bu nedenle akran zorbalığının en çok yaşandığı yerlerin başında gelir. Son zamanlarda medyaya yansıyan haberleri gördüğümüzde bizim ülkemizde de okullarda yaşanan olayların artık azımsanmayacak düzeylere çıkmaya başladığını görmekteyiz. Söz konusu çocukları olduğu için anne babaların da doğal olarak endişeleri artmaktadır, hatta son zamanlarda velilerin “Başarılı Okuldan” çok “Güvenli Okul “arayışı ön plana çıkmaktadır. Okul ve şiddet konusu bir araya geldiğinde ilk akla gelen kavram da akran zorbalığı olarak yerini aldı.

Öğrencilerin birbirlerine karşı şiddet içerikli söz ve davranışları bazen yeterince önemsenmez. “Çocuk bunlar. Olur öyle şeyler.” Denilerek akran zorbalığının mağdur çocuk üzerindeki etkilerini gözden kaçırabiliriz. Araştırmalar akran zorbalığına maruz kalan çocukların mutsuzluk, özgüven yıkımı, depresyon, endişe, uyku güçlükleri, okul fobisi, intihar düşüncesi gibi klinik yardım gerektiren problemler yaşadıklarını; bu problemlerin ayrıca okuldan kaçma, öğrenme güçlüğü, okul terki, derslerde başarısızlık şeklinde sonuçlar doğurduğunu göstermektedir.

Hem anne ve babaların hem de başta okul yöneticileri olmak üzere öğretmen, okul rehber öğretmeninin okulu zorbalığa maruz kalan çocukları destekleyip koruyacakları ve çocukların ve gençlerin kendilerini güvende hissedecekleri bir ortam haline getirme sorumlulukları bulunmaktadır. Aile, öğretmen ve kurum olarak okullar bu süreci yönetmekle ve birlikte hareket etmekle yükümlüdür.

Değişen nesil, değişen şiddeti de beraberinde getirdi. Öğrencilerin birbirlerine karşı bu kadar büyük tahammülsüzlüğü nereden geliyor? Bunun temeline inmek gerekiyor, zorbalık yapan birey bunu birden yapmıyor, önce öğreniyor, sonra uyguluyor. Akran zorbalığı başlangıçtan itibaren görmezden gelinmemeli, zorbalık içeren davranışlara duyarsız kalınmamalıdır. Okullarda ise rehber öğretmenler eşliğinde farkındalık seminerleri hem velilere hem de öğrencilere verilmelidir. Belirli periyotlar ile ölçekler uygulanmalı, gözlemler yapılmalı, toplanan veriler analiz edilerek okullara özgü tedbir planları geliştirilmeli, bilimsel bir bakış açısından faydalanılmalı, var olan soruna uygun çözüm yolları bulunmalıdır.